Ağlayan Kalpler

Muhtemelen senin böyle bir çiçeğin varlığından bile haberin yoktu. Benimse yazmak için bir bitkinin etkisinde olmam gerekiyor. Hatta iyi yazmak için iki bitkinin etkisi altında olmalıyım. Daha öncede söylemiştim, çay ve tütün düşüncemin açılmasına neden oluyor. Neyse ki, benim gibi saçmalayan bir ressamın tuvalinden yansımış gibi görünen ama sanat harikası olan bu çiçeğin fotoğrafını aşağıya iliştiriyorum.

Bence insanın en saf hali düşünmediği halidir. Düşündüğü zaman hem çok kötü olabiliyor, hem de çok iyi… O halde şöyle demeliyim, “insan güzel düşünceli olmalıdır” ve muhtemelen dünyanın herhangi bir yerinde ve herhangi bir zamanında yaşayan aklını benden önce kaybetmiş olan birisi bunu söylemiş olmalı. Benden sonra kaybedecek herhangi birisi de söyleyebilir. Muhtemelen yaptıklarımızın ve yapacaklarımızın iz bırakmasını istememizin sebebinden kaynaklanıyor, evet, “kalıcı” olmaktan bahsediyorum. Ne saçmalıyorum diye muhtemelen merak ediyorsun ve konunun sana nasıl geleceğini de.

Evet, benim gezegenimde konu dönüp dolaşıp, benden çıkıp, sana gelir. Bir şekilde sana gelecek olan yolu bulurum, nasıl olduğunu bilmemekle birlikte, konuyu sana getiririm ben. Aslında bu benim elimde olan bir şey değil. Senin de elinde değil, bunu bilerek yapmıyorsun, bazen canımı yaktığında, bunu bilerek yapmadığın için sana kızamıyor, kıyamıyorum. Belki de bu benim gözlerimi boyadığın renklerden en sık kullandığın renk bile olabilir.

Ahlâl’im, seni üzdüğümün, kırdığımın farkındayım… Ruhum senden daha yaşlı, heyecanlı değilim, çoğu zaman mantığım hislerimin önüne geçiyor ama çoğunlukla mantığımı da hislerim devreye sokuyor. Bu karmakarışık bir konu, anlatması da anlaşılması da zor eğer anlatanı bensem.

Aslında senin kadar karışığım, bazen “Mevlana ve Şems yaşadılar, yaşadıkları onlara özeldi ve bu yaşanmış şeyler başka herhangi iki kişinin arasında olamaz.” derken, bazen tam zıddını düşünebiliyorum. Bildiğin ikilem ve kararsızlık yada o an hislerim böyle düşünmemi istiyor. Hata aslında tam olarak burada.

Sanırım benim dışımda her şey iyi. Herkes iyi. Hatta bizim dışımızda her şey, herkes iyi. Ama içimde, içimizde bir şeyler iyi değil, iyiye gitmiyor. Bunun da farkındayım… Baksana bana, bilmem kaç gündür dünyadayım ve yaptığım en iyi iş birkaç satır şiir saçmalamış olmak. O yüzden saçmalamaya değer veriyorum zaten, o yüzden saçmalamak aslında saçmalamamaktan daha nadir olduğundan değerli benim için. Belki de kendim olduğum tek yer ve zaman saçmaladığım anlardır.

Başka başka sevdalar;

Bu konuyu daha önceden konuşmuştuk ve ben yine saçmalamıştım. Bazen sebepsiz yere ağlamak kadar sıradandır birisine aşık olmak veya sevmek. Karşılığı yoktur, karşılık beklemezsin… Yazdığım onca şiirin hiçbirini beni sevsinler diye yazmadım, çünkü karşılık beklemiyordum, bundan medet beklemek çok ucuz geliyordu bana ve gelmeye de devam ediyor. Karışık ve karanlık taraflarımdan biri bu, yine anlatması ve anlaşılması zor!

Senin dolup, taştığın gibi ben de dolup taşıyorum, taşıyamıyorum, aşk başımı aşıyor.

Sevgili Ahlâl’im, mesele zamanla ilgili… Zaman tek ve gerçek olan ölçü birimi. Çünkü zamanın karşılığı yoktur. Çünkü, zaman bizi sadece ileriye götürürken biz ileriye sırtımızı döner, adeta zamanda tersine gideriz. Bu tıpkı bir otobüsün içinde gideceğin yöne sırtın dönük oturmak gibidir. İşte bu nedenle biz asla önümüzü göremeyiz, sonradan fark ederiz yanından geçtiğimiz durakları, oyalandığımızı.

Kısacası, aşk, sevgi, değer ve benzeri tüm önemli olgularımız doğrudan zamanımızla ilgilidir. Tıpkı her şeyde olduğu gibi, ağlayan kalpler çiçeğinde de olduğu gibi. Bir şarkının başladığı andan biteceği saniyeye kadar duyduğun sesleri gibi.

#Meftun / Henüz hiç yaşamadığımız için şu ana kadar yaşadıklarımızın ne kadar erişilebilir olduğunu bilmeyiz!