Akşam Treni

İnsanlar var, karanlık koridorlardan yürüyorlar, yüzlerinden belli, evlerine geç kalmışlar, bunca kargaşa ve kaosun içinden önemsiz hayatlarına doğru koşuşturuyorlar… Saatin kadranı kovalıyor peşlerinden… onlar buna aldırmıyor, benim elimden hiçbir şey gelmiyor.

Bazı yüzler vardır, tanıdıktır!

Muhtemelen birkaç milyon yıl önce göz-göze gelmiştik ve ruhlarımız sarılmıştı bu ışık yılı uzaklığının ruhlar aleminde… Saçlarından bir tel koptu avuçlarıma. Gençliğime rağmen ruhumun 13 Milyar yaşında olmasına ne demeli peki? Evet, saçlarım hatırlatıyor yirmibeşimdeki halimi. Yine de ihtimali yoktur. Bu yangının yeni bedeni, bu sıcak bizi yakıyor.

Ellerimin yaratılışına ihanet ederdim tutmasaydım belinden. Hazır fırsatı varken gözlerimin, görmeliydi ve kaçırmalıydım bakışlarımı. Koklamalıydım tenini, gülüşünü işitmeliydim onca gürültünün içinde! Yürümeliydim yanında, birlikte yemeliydik, içmeliydik aynı bardaktan aşkı. Ve şu kirlileri silmeliydik yeryüzünden, gökyüzünden!

Aslında sandığın kadar gözü kara değilim, ben insanları istemiyorum sadece dünyada, bizden başka! İnançsızlardan başka. Aşk’a inanmayanlarla inananlar arasında savulmayı sevmiyorum ben.

Yine şarkı olmayacaklar biliyorum!

Çünkü anladım seni anlatmanın imkansız olduğunu!
Şarkılar güzelliğini anlatamazlar.
Anladım,
çünkü,
Seninle sonsuz bile bir an kadar.
Seninle bir an ama sonsuza kadar.
Güneş olup, doğ yüzüme,
yeryüzüme…
Yağmur olup yağ yüzüme,
yeryüzüme…

#OD

#Yasef * Akşam treni, gürültülere rağmen ben seni ölüm sessizliğiyle dinlerim!