Allah Düşmanlığı

Allah düşmanlığı! Nedir bu Allah düşmanlığı, varlığına inanılmayan bir varlığın yokluğunu ispat etmeye çalışan binlerce kişi! Akılları başlarından sökülmüş gibi davranıyorlar, anlamıyorlar, anlamayacaklar.

Öncelikle şunu belirteyim, bu yazı, Allah’a inandırmak ya da Allah’a inanmayan kişilere cevap verme niteliğinde değil, sadece mantık ve felsefi olarak düşüncenin zihindeki karşılığıdır. Allah Düşmanlarının neden düşman olduğuna dair araştırmadır. Daha önce ”Allah’a neden inanamıyorum!” gibi İslamiyete atfen yazılan ve içerisinde kafa karıştırıcı bir çok meseleyi açıklamaya çalıştığım yazıya başlığa tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Bismillahirrahmanirrahim (Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla)
Şuara Suresi 3’üncü Ayeti: Onlar iman etmiyor diye üzüntüden neredeyse kendini yeyip tüketeceksin.

Yukarıdaki ayet, Muhammed Peygambere, Müslüman olmayan kişilerdeki çabasının gereksiz ve yersiz olduğu kanaatiyle Hz.Allah tarafından gönderilmiştir. Kısacası, bu ayatten anlaşılan durum şudur… ”Onlar, Senin Peygamberliğine ve Senin getirmiş olduğun ayetlere inanmıyorlar, onlar inanmıyorlar diye, Sen kendini yeyip, bitiriyorsun, kendini üzüntüye boğuyorsun. Bu şekilde davranma, bırak, kim inanırsa inanır, kim inanmazsa inanmaz.”

Allah’a Düşman olunabilir mi? Allah’a nasıl düşman olunur?

Allah ki, o her şeye gücü yeten ve her şeyi tafsilatı ile bilen zaattır… buradan yola çıkarak, yıllar boyu asimile olan toplumlar, saptırılan konular, ayetler, din alimlerinin ve hocalarının birbirini çekememelerinden dolayı sarih/açıklayıcı biçimde yapmadıkları sohbetleri insan algısında yanlış yerlere oturtulmuş, oldukça tartışılmış ve hala tartışılmaktadır.

Allah’ı nereden tanıyoruz?

İlk olarak Allah kelimesini çocukluğumuzda duymuşuzdur çoğumuz. Ailemiz eğer Müslümansa, bizde otomatik olarak Müslüman oluruz ve hayatımız boyunca, bir Müslümanın yapmaması gereken işler yapar, sadece başımız sıkıştığı anlarda Allah’ı anar ve ondan yardım dileriz. Standart Allah inanışı bu şekildedir. Bu başlıkta kendi altında istenildiği kadar alt başlıklara bölünebilir.

  • 1- Eğer aile fanatik bir İslamcı ise, iş, Cihad’a yani savaşmaya, hatta iki Müslüman topluluk arasında çatışmaya kadar gider. Burada ise, İslamiyet Din’ine sonradan katkısı olacağı düşünülen ”Hadis Kitapları – Din Kaynaklı İslamiyet Kitapları – Bazı Alimlerin Yaşadığı Tecrübelerin Anlatıldığı Kitaplar”ı ile Din algısı desteklenir ve ona göre şekillenir.
  • 2-Eğer aile fanatik bir İslamcı değilse, genel de ”Medeniyet” denilen ve rakı sofralarından ibaret olan, taverna ve benzer dünya eğlenceleriyle süslenmiş olan meşguliyetlerle ömür sonlanır.
  • 3-Eğer aile orta halli bir kesim ise, standart dediğimiz model uygulanır. Bu 3 ana başlıkta toplayabileceğimiz Müslüman modeli haricinde, bir de ”Kıvrak Zeka – Sorgulayan Beyin” de diyebileceğimiz modeller türer. Bu modeldeki insanlardan bazıları, ”Caner Taslaman” gibi, akıl dolusu Müslüman olurken, kimisi de ”Efe Aydal” gibi karşıt görüşü benimseyip, diğer insanlarında gözlerini açmak amacıyla çeşitli propagandalar, söylemler ve tanıtımlar gerçekleştirir. Allah’ı herhangi bir şekilde öğrendikten sonra, akıl (çalıştırılması en gerekli varlık) çarkları çalışmaya başlar ve bir şekilde anlatılanların doğruluğunu araştırmaya girer… Evet, bu benimde önerdiğim bir şey. Kesinlikle akıl çalıştırılmalı, Müslüman olan, olmayan herkes, sorgulamalı, sorgularına cevaplar bulmalı ve onlara göre hareket etmelidir.

‘İslamiyet Din’i evrensel olmasına rağmen, bireysel olarak uygulandığında da oldukça olumlu sonuçlar vermektedir. Herkes, zihninin yettiği kadarıyla okuyup, ona göre hareket etse, toplumun malum hali şu anda bu şekilde olmazdı.”

Allah’ı Neden İnkar Etme Eğilimindeyiz?

Bunun birden fazla nedeni olabilir. Ancak işin ruhiyat bölümüne değindiğimizde kendimize birkaç madde çıkarabiliriz.

  • Kendisinden üstün bir varlık tanımama.
  • Komik ve asılsız bulma.
  • Eski insanların uydurmalarından olduğunu düşünme.
  • Yeni bilimsel verilerle İslamiyet’in çatıştığını iddia edenlere inanma.
  • Korku.
  • Din adına uydurulan safsataların hepsini İslamiyet Dini‘ne atfetme ve öyle olduğuna kesin inanma.

Yukarıdaki gibi maddelere yenileri de eklenebilir. Ancak, genel olarak insanlar, bu durumlardan dolayı Allah’ı inkar ederler. Elbette bu yazının asıl amacı inkar edenlerin inkarlarından dönmelerini sağlamak değil, savundukları şeylerde de mantık hatası olmasıdır.

Allah Düşmanlığında Çağ Açtık

Akıllı bir birey, düşündükten, taşındıktan sonra (o küçücük beyniyle ve binlerce bilinmeyene rağmen) Allah’ın olmadığına karar verir. Ve ardından, bu kararının tüm dünya tarafından bilinmesini ister. Çünkü, toplumdaki algının aksine, kendisini farklı görmektedir. Bunu anlatabilmek için ise, sosyal medya, gazete ve televizyon gibi farklı yayım araçlarını kullanır. Artık öyle bir hale geldi ki bu propaganda, Müslümanlık’tan yüz çevirenlerin sayısı sürekli artmakta.

İnternet üzerinde, Allah’ın Ay tanrısı olduğunu, bu tanının zaman aşımına uğramasından sonra İslamiyet Dini içindeki yerini aldığı gibi çeşitli karşıt yazılar bulursunuz. Burada dikkat edilmesi gereken konu, asıl benlik, iç sesimizin bize söylediğidir.

Herhangi bir inanmayan insan, Kur’an-ı Kerim okuduğunda, ya da ondan herhangi bir şey duyduğunda, tarafsızca değil, zıt görüş belirtmek uğruna, peşinen hüküm getirir.

Oysa bu durum, tam tersi olduğunda, yani İslamiyet karşıtı bir şey olduğunda, içinde derinlemesine bir savaş başlar ve söylenen ne ise ”Acaba” diyerek, muhakeme yapar. Bu muhakeme neticesinde, söylenen şey (genel de İslamiyet karşıtı söylenen şeyler mantıklı bulunur) doğruluğu kontrol edilmeden inanılır bir hale gelir.

Yani, terazisinin İslamiyet Karşıtı olan tarafı her zaman ağır basar.

Bu terazinin ağır basmasının asıl nedenlerinden biri İslamiyet’in doğru anlatılmamasıdır. Öyle ki, az önce bahsettiğimiz ”çocukken duyduğumuz Allah” bize her zaman, gazap edici, korkutucu, korkulması gereken bir varlık olarak yansıtılmasıdır. Din bilgisi zayıf olan kişilerin, araştırmadan kesin bir tarzda konuşması ve genel olarak Kur’an yerine, eski insanların yaşadığı ibretlik hikayeler, kalıplaşmış olaylar, ölülerin diriltilmesi, kısacası sürekli metafizik olaylardan bahsedilmesinden kaynaklanır.

Bu gibi durumlarda, sorgulayan beyinlerin sinapslarına (beynin nöron alışverişinde) kazınan bu metafizik olaylar, yıllar sonra sorgulamasında yapılan hataları da beraberinde getirir.

Standart Müslüman dediğimiz modellerde, İslamiyet ile ilgili doğa üstü bir bilgi aktarıldığında, daha önce hiç duyulmamış bir şey olmasından ve ilgi çekici olduğundan beyin bunu hiç unutmamak üzere bir köşesine yazar. Yıllar sonra ise bu bilginin, doğru olmadığı öğrenildiğinde, ”çocukluğun efsanevi” duygularından bir tanesi hayatını yitirir ve hayal kırıklığı dediğimiz ihtiva meydana gelir. Haliyle, İslamiyet adına anlatılan her şey, bundan sonra daha sık elenir ve kurcalanır. Neredeyse, inanmamak için bahaneler aranır.

Bu bilinçaltı durumdan kurtulmak neredeyse imkansızdır. Kişinin başına öyle bir olay gelmelidir ki, kaybettiği bu duygu yeniden bulunsun, kırılan hayali yeniden birleşsin.

Nitekim, belirtilen durumla karşılaşan insanların sayısı oldukça azdır. Yani İslamiyeti terk edip, daha sonra başına bir olay gelmesinin ardından tekrar inanmaya başlayan kişisi sayısı oldukça azdır.

Allah Düşmanlığından Sonra Agnostiklik Yeni Moda!

Agnostik kelimesi genel olarak, ”bilinmezlik” şeklinde çevrilir. Yani, bir şeyin var ya da yok olduğunu iddia etmez, varsa var, yoksa yok diyerek, o konu hakkında zihnini yormaz.

Burada, işte az önce belirttiğimiz ”korku” devreye girer ve düşünceler ona göre şekillenir.

Cesaret, inanç doğrultusunda tetiklenen bir mekanizmadır. Yani, yürümek, bacaklarınıza duyduğunuz güvenden yani inançtan aldığınız cesaretten sonra gerçekleştirilen bir eylemdir. Eğer bacaklarınıza inanmıyorsanız, yürüyemezsiniz.

Agnostik Müslümancıklar ya da Ateistçikler diyebileceğimiz bu model ise, din ile ilgili herhangi bir şeyi kabul ya da inkar etmezler… ”öylemiymiş” deyip, geçerler. Bu durumda aslında yine az önce belirttiğimiz bilinç altımızda bizim için çok önemli bir olayın tersine dönmesinden kaynaklanır.

Kimi zaman ise dimağı yetmeyen kişiler tarafından ”Allah’a inanmak” araştırması, içinden çıkılmaz bir hal alacağı düşünülerek yarım bırakılır. Oysa, araştırmaya devam etmek gerekir.

Allah Düşmanlığında Bilgisizlik ve Cehalet

Gelelim asıl konumuza ve İnternet üzerinde fütursuzca yayımlanan makalelere, videolara, gazetelere, manşetlere veya siz ne demek istiyorsanız onlara.

Burada yüzlerce madde olduğundan, sadece genel başlıklara değineceğiz. Elbette bu makalelerin altında belirtilen kaynaklar ya doğru değil, ya doğruluğu kesin olmayan hadislerden ya da din alimlerinden alınmış içeriklerdir. Kısacası, özellikle ”İsrailiyat” dediğimiz, bir önceki dinin kalıplaşmış hikayelerinden alınan ve İslamiyet Dini’ne atfedilen içerikler kaynak olarak sunulur. Oysa ”Hadislerin’in, Kur’an-ı Kerim’den desteklenmeyen içeriklerin kesinlikle ve kesinlikle, İslamiyet” ile bir tutulmaması gerekir. Yine özellikle Kur’an-ı Kerim dışındaki bir bilginin genel olarak Müslümanlığa, İslamiyete dayatılmaması, faturası buna göre kesilmemelidir. Bu noktada Hadislerle ilgili olarak temel bilinmesi ve sorgulanması gereken konular için, ”Hadis Nedir? Hadise Uymak Gerekir mi?” yazısından bilgi alabilirsiniz.

1- Kur’an da Bilimsel Hatalar

Hemen hemen her kimse, kendi bilim insanıdır. Bilgi, o kadar kuvvetlidir ki, koca evrenin algısını yeniden şekillendirebilir ve bütün tabuları yıkar ve kesinlikle ve kesinlikle ”Kesinlik” atfetmez.

Bundan yola çıkarak, insanlar ”Bilim” sayesinde edindiği bilgilere, ”Kesinlik” atfemese de öylesine sıkı sarılırlar ki, bilim onların icadıymış gibi konuşurlar.

Dünyanın yaratılışından bahsedilirken, bilim ”7 katman bulunuyor” dediğinde, bu hayretler verici olabilirken, ”İslamiyet’in Kur’an-ı” bunu söylediğinde safsata oluyor. Çünkü ayetler saptırılıyor, Arapça’nın zenginliğinden doğan kaos hüküm sürüyor. Oysa bahsedilen içerik, iki kaynakta da aynıdır.

Bu nedenle, ”Kesinlik” atfetmeyen bilime çok güvenmemek gerekir. Çünkü, bilim, deneysel veriler elde edildikten sonra bilimdir. Yani hidrojen ve iki oksijen birleştirilir, su oluştuğu görülür ve ondan sonra ”Evet, bu üç madde birleştiğinde su oluşuyor.” dendikten sonra suyun olduğuna inanılır. Eğer bu bileşenlerden birisi bilinmezlik olsaydı yine bu deney geçerli olacak ve ilerleyen teknoloji sayesinde bilinmeyen bileşen geldiğinde eski deney devre dışı kalacak yeni deneyin verileri kullanılacaktı.

Elbette teknoloji gün geçtikçe gelişmekte… ancak bu gelişmeler beraberinde yıllar boyu yapılan bilimsel hataları da peşinden getirmektedir.

Buna örnek vermek gerekirse, en açık şekilde ”Kara Delikler”den bahsedelim.

Kara delikler, ”Güneş” gibi yıldızların, yakıtının bitmesinden sonra kendi içine çökmesiyle oluştuğu hesaplanan varlıklardır. Tespit edilmesi çok zor olduğu için ve etrafında ne var ne yoksa, silip, süpürdüğü için sonsuz manasına gelen delik ve kara kelimelerinden türetilmiştir.

Kainatın yaklaşık 14 Milyar yıldır var olduğu hesaplandı.

En büyük yıldızın 14 Milyar yıl içinde ”Güneş”in 100 Milyon katı olduğu hesaplandı.

En büyük kara deliğin, oluşabilmesi içinse 25 Milyarlık bir kainat olması gerektiği hesaplandı.

Bilimle gelen İslamiyet karşıtı tezler çürüdü. Bir şey kesin değilse, onu delil alarak kesin konuşamazsınız. Nitekim yukarıda verilen örnekte de henüz bilinmezlik mevcut iken, ya da yanlış hesaplama ya da yapılan hesaplamanın doğru olduğunu düşünerek üretilen tezler, benzer içerikler kesinlik atfetmediğinden cahilce bir yaklaşım sunmuş oldu.

Allah’a karşı olanlar, ya da Allah’ın olmadığını savunan kimselerin ellerinde olan bilgilerin maalesef doğru olduğu kesin değildir. Yani, ”Rastgele oluşan bir evrende rastgele edinilen bilgilerle” konuşuyoruz diyebiliriz.

2- Kur’an’ın İndiriliş Paradoksu

Kur’an Kime geldi?
-Muhammed Peygambere
Muhammed’e Peygamber Olduğunu Kim Söyledi?
-Allah.
Allah Muhammede Peygamber Olduğunu Nasıl Söyledi?
-Kur’an’da yazdı.
Kur’an-ı İnsanlara kim Getirdi?
-Muhammed Peygamber
Allah’ın Varlığını Kim Savunuyor?
-Muhammed

Evet, yukarıdaki paradoksu muhtemelen anlamışsınızdır. Arap Yarımadasında bir adam var ve kendisine mesaj geldiğini iddia ediyor, bu mesajın görünmeyen bir varlık tarafından iletildiğini söylüyor… Bunu ispat edebilecek donesi Kur’an… Kur’an kim tarafından gönderildi dendiğinde ise Allah diye cevap veriyor.

Bu paradoksa, binlerce bilimsel paradoks çıkarılabilir. Hiçte zor değildir.

Ay’ın Dünyanın Etrafında Döndüğünü Kim Söylüyor?
-Bilim İnsanları
Bilim Bu Bilgiyi Nereden Öğrendi?
-Hesap
Hesap, Ay’ın Dünya Etrafında Döndüğünü Nasıl Söylüyor?
-Hesap
Denizlerdeki Dalganın Ay’ın Çekim Gücünden Kaynaklandığı Söyleniyor…
-Hesap
Hesap da hesap.

Ortada görünen bir şey yok, evet, Ay var… Ama ne yaptığını kimse doğru düzgün bilmiyor bile.

Hesap yapılıyor, ”Ay, Dünya’dan her yıl 2 CM uzaklaşıyor.” deniyor…
Hesap.

Bu şekilde ve bu mantıkla yol alınırsa, öncelikle ”Mantık Hatası” yapılır ve herhangi bir verinin doğruluğundan eser kalmaz. Mantık, genelde çelişen şeyleri birbirinden ayırt etmek için kullanılan mekanizmadır. Doğru kullanılmaması halinde inanılmaz yanlış sonuçlar doğabilir. Bu konuyla ilgili içeriğe, ”Çelişmezlik Yasası – Çelişki Yasası” yazısından ulaşabilir ve bilgi edinebilirsiniz.

Evet, Allah’ın varlığını Hz. Muhammed söylüyor, Hz.Muhammed’e de Peygamber Olduğunu Allah ve buna başka kimse şahit değil. Hadi diyelim ki 1 kişi buna şahit oldu ve toplam 2’ye yükseldi. O zaman da 3’üncü kişi inanmaz… 3’üncü kişi de buna şahit olsa 4’üncü, 5’inci, 6’ıncı, 7’inci vs. bu sonsuza kadar ”Kanıtlanması Gereken” bir konu olarak devam eder.

İşin içinden hiçbir şekilde çıkamazsınız. Nitekim aynı şekilde, bilimsel veriler hesaplanırken de kimse şahit olmuyor ancak yine insanların kurmuş olduğu bir kurumun İnternet sitesinden yayımlanan makale kaynak olarak gösterilebiliyor.

3- Allah’a İnanışın Asıl Sebebi Hz.Muhammed

Çoğu kimse, sadece 2’inci madde de bahsettiğimiz durumdan dolayı inanışlarından vazgeçiyor. Elbette tercih meselesi. Zaten yazının başında belirttiğimiz gibi, kimse inanmak için zorlanmıyor. (Din dışı kaynaklardan din olarak, gösterilerek yapılan uygulamalar buna dahil değildir ve edilemez.)

Hz.Muhammed, siyer kitapları, anlatılan ve genel olarak bildiği kadarıyla, 40 yaşında peygamber oluyor. O zamana kadar kimsenin ne etlisine ne de sütlüsüne karışıyor. Sonra birden ”Ben Peygamberim” diyor… sonra akrabaları, insanlar ona düşman oluyor. Muhammed Peygamber ise, yanına aldığı yandaşlarıyla kaçıyor, sonra gücünü toplayıp savaşıyor ve savaşı kazanıp, Müslümanlığın tüm dünyaya yayılmasını sağlıyor.

Burada, tuhaf bir nokta var…

Az önceki paradoks meselesine bakacak olursak ve o gözden görmek gerekirse, Hz.Muhammed’in böyle bir şey yapması çok tuhaf…

O’na ilk karşı gelenlerden birisi Amcası Ebu Leheb’tir. Ki, amcası… Ve, Hz.Muhammed’e para teklif ediyorlar, ”Kabe’nin Hükümdarı Sen ol” diyorlar ama Muhammed Peygamber kabul etmiyor…

Oysa, akıllı bir kişi bir tanrı icat ettiyse, onu kendi ihtiyaçları doğrultusunda kullanması gerekir. Muhammed Peygamber bunların hiç birini kabul etmiyor… Yani, başlattığı akıma toplum ne kadar ters ise, o da o kadar üzerine gidiyor ve savaşlar yapılıyor.

Din uyduran, ya da tanrı icat eden bir kimsenin menfaati doğrultusunda bu şekilde davranmayıp, amcasının teklif ettiği para, mal ve mülkü kabul etmesi gerekirdi. Nitekim, İslamiyet’i O’nun uydurduğu söyleniyor. Uydurma ise, bir amaca hizmet etmesi gerekiyor. Ancak o kendisine sunulan ne kadar yararlı şey varsa red ediyor.

Bu hesaptan yola çıkarak, artık kendiniz, kendinizi muhasebe edebilirsiniz. Terazinizin kefelerine doğru bilgileri koymaya özen gösteriniz.

Oğuzhan Deniz – Allah Düşmanlığı

Yazar Hakkında

Türkiye’de okur-yazar oranının %6’larda dolaştığı 21. yüzyılda sorgulama mekanizmalarının çalışmamasını sorgulamak oldukça gereksiz, biliyorum! Buna rağmen gündeme dair sessiz kalmak vicdanımın gürültüsünden uyumama izin vermiyor. Bu sorguları/tespitleri bırakalı uzunca bir zaman olmuştu aslında ve aslında ara-sıra gelip bir şeyler yazıyordum, şimdi bütün kinimi ve nefretimi kalemime alıp, yeniden yazmak istiyorum…

Ve bana engel olabilecek tek kişi yine benim…