Bakış Açım

Bakış açım… kara saçım sakalım ve insanlar ilk gördüğünde iç açıcı değil görüntüm. Buna rağmen henüz bilmedikleri çok şey var hakkımda… öyle ki, milyonlarca saat konuşabilirim onlarla ve onlar milyonlarca saat dinlemezler beni ve onlar milyonlarca saat okuyabilirler beni…

Benim felsefem bilgi… öyle ki, ”Bilginin bir sınırı yoktur, insan işte o kadar bilgisizdir.” çünkü, bilgi öyledir… ayrıca Allah’ın bize vermiş olduğu hafıza da sınırsız… terabaytlarca görüntüyü zihnimiz işler ve ihtiyacımız olduğunda gözlerimizin önüne serer ya da bu görüntüyü sıkıştırarak muhafaza eder zihnimizde.

Söylemek istediğim; aslında bu kadar donanımlı yaratılmışken, insanların neden düşünmediklerini, neden görmediklerini hatta neden duymadıklarını anlamam… elbette bu sağırlar demek değildir. Duysalar bile, duydukları içeriğin ağırlığının farkında değillerdir. Keşke söylediğim kadar kendim de yapabilsem bunu ama umarım yaşlanırım ve yaşlandığımda kaybedeceğim en son şey bilincim olur. Çünkü mükemmel bir hafızaya sahibim, yıllarca öncesinden bir veriyi eksiksiz olarak çağırabilir zihnim.

İşte bu nedenle bakış açım da farklı… dar görüşlü insanlar ya da sabit fikirliler için çok net bir şekilde anlaşılabilir dediğim. Örneğin; herhangi bir futbol takımı tutmam… neden tutacağım ki? Saatlerce bağırarak sesimi ve başımı ağrıtmak bana mantıklı gelmiyor. 22 tane adamın 20 tanesi 90 dakika boyunca canla ve başla küçük yuvarlağın peşinde koşuyor ve birbirlerinin kalelerine gol atmaya çalışıyorlar. Ve başlarında teknik direktörlerinden kaleci antremanına kadar bir yığın adam var. Bu insanlar gereksizdir demiyorum ya da spor yapmanın gereksiz olduğunu da söylemiyorum… illa spor yapılacaksa, gidip koşulabilir ya da farklı egzersizler yapılabilir. Benim demek istediğim, işin içine kumar ve maddiyat girince aslında tarafı olduğumuz şeylerin üzerine düşmek için tahrik edilmemiz.

Üstelik işin komik tarafı da, bir taraflarından uydurdukları kurallarla ilgili binlerce taraftarı olan kişinin önünde kavga etmeleri ve daha da tuhaf olanı bu kurallarla ilgili televizyonlarda saat 21:00’dan 04:00’e kadar uzanan futbol yorumcularının konuşmaları. 90 dakikalık bir şeyi nasıl saatlerce konuşabilirsin ki? Yani neyini konuşabilirsin ki? Ofsayt ise ofsayt, değilse değil… nedir yani bunu anlamak ve anlatmak için 90 dakikalık görüntünün tekrarını tekrar tekrar izletmek ve üzerinde bir ileri bir geri konuşmak… daha da tuhaf olan bir şey yazayım mı? Neden futbol maçları hep akşam saatlerinde? Neden o milyon dolarlık adamlar akşamları evine geç gidiyor biliyor musunuz? Herkesin evde olmasını bekliyorlar… herkes evindeyken aklının odalarında top koşturuyorlar… sinirlendiriyorlar, geriyorlar, kızdırıyorlar ve sonunda küfür ediyor, elinde ki ve ya sağında, solunda bulananları yine sağa ve sola fırlatıyor kırmak için, sinirini çıkarmak için… yani neden böyle yaptığını sorsak, ”bizim kalemize gol attılar daha ne olsun?” derler.

Futbol cereyanından çarpılmış nice insanlar haberlerimizi süslediler. Kimisi bıçaklanarak öldürüldü, kimisi dövülerek ve kimisinin nasıl öldürüldüğü bile belli değil.

Şimdi verilmiş olan bu yüksek donanıma bakıyorum da, bu kadar eşsiz bir şeyi yok etmek ne kadar doğru? Hadi dini ve ahlakı geçtim, insan sanatına doyamaz bu varlığın. Gerçi bu eylemi gerçekleştirenlerin ne kadar umurundaki bu? Şuurundan vazgeçmiş adam futbol için, yani kendinden vazgeçmiş, başkasından mı vazgeçmeyecek?

Ve öyle kimseler var ki, hayatı boyunca taraftarı olduğu takımın her maçına gitmiş, yağmur, çamur ve kar demeden… acaba en son ne zaman bir şey okudu da geri kalan boş vakti bu kadar çok… yani kendini geliştirmek nerede? Gerçi kendinden vazgeçmiş adamın ne işi olur okumayla, okuduklarından ders çıkarmayla, ne işi olur bilgiyle?

Sadece bu değil, elbette aynı şey basketbol için de geçerli, aslında işin içinde rekabet varsa ben orada yokum, ne kadar gereksiz bir şey şu ”rekabet”… bir başkasından üstün olduğunu kanıtlamak neden bu kadar önemli? Dünyaya buradayım demek istiyorsan ki desen de bu yine de öleceğin gerçeğini değiştirmeyecek, yani silinip gideceksin yeryüzünden, bu yüzden ne önemi var bir başkasından üstün olmanın, alçak olmanın…

Birisini öldürmenin ne anlamı var zaten o kişi kendiliğinden ölecekken?

  • Şimdi bana mantığıyla hareket eden bir tane siyasetçi gösterin… gösteremezsiniz.
  • Şimdi bana bir tane aklıyla hareket eden din alimi gösterin… belki gösterebilirsiniz.
  • Şimdi bana bir tanecik bilgin gösterin… bu devirde artık gösteremezsiniz.
  • Şimdi bana söylediklerinin kesinlikten uzak olan birini gösterin… gösteremezsiniz…

Ve listem böyle uzayıp gider… daha nice şeyler yazarım da kimsenin görmediği, okumadığı, ilk defa okunan satırlar arasına girer…

İnsanlar kendilerini kaybetmişler ve aramıyorlar, arayanlara da ya aykırı diyorlar ya da delirmiş… kim delirmiş acaba? Kendisinden bihaber yaşayanlar mı? Yaşamına dair anlam arayanlar mı? Kim deli?

Gören gözlerden, işiten kulaklardan ve konuşurken ses tellerinin çıkardığı eşsiz ses titreşimlerden kimler haberdar? Ve ben neden bu yazıyı yazıyorsam? Amacım ne ki zaten anlamayacak olanlara anlatmaya çalışırken bazı şeyleri…

Ve benim bakış açım bilgi… bilgisiz olan her şey gereksizdir.

Yazar Hakkında

Türkiye’de okur-yazar oranının %6’larda dolaştığı 21. yüzyılda sorgulama mekanizmalarının çalışmamasını sorgulamak oldukça gereksiz, biliyorum! Buna rağmen gündeme dair sessiz kalmak vicdanımın gürültüsünden uyumama izin vermiyor. Bu sorguları/tespitleri bırakalı uzunca bir zaman olmuştu aslında ve aslında ara-sıra gelip bir şeyler yazıyordum, şimdi bütün kinimi ve nefretimi kalemime alıp, yeniden yazmak istiyorum…

Ve bana engel olabilecek tek kişi yine benim…