Bir Zehir Bayramı

Mathilda… İnan, unutmak daha iyi.
-Leon-

Elbette unutmak daha iyidir. Unutmak kadar aziz ve insana bahşedilmiş başka bir özellik var mıdır? Muhtemelen vardır, sırf bir yerlerde bunun zıttı olabilecek yeni düşünceler doğuyor. Hiçbir anne, Sen’i Oğuz kadar sevecek birini doğuramıyor yine de. Yine de yokmuş Oğuz ve budalaymış aslen… Aklını kaçırmış…

Biri ona, “İntihar edecek kadar çok sevmekten” bahsetmiş. Oğuz O’na, “İntihar etmektense Sen’sizliği yaşamak yeğdir.” demiş. Öyle ya, intihar edip ne yapacaksın Yârin göğsünde açan papatya tarlalarını sürüp, yeni “yokmuş”lar ekmek varken. Oysa Oğuz çoktan intihar etmiş Yârin köprücük köprüsünden atlayıp kendi boyutuna. Oğuz Boyutu’na.

O güneşi boynunda taşırdı. O yüzden eteklerinde gölgeler vardı.

Bunu Oğuz söyledi, başka birisi değil. O yüzden etkileyici değil ve o yüzden hiçbir şiiri de şarkı olmadı. O Oğuz olduğu içindi tüm “yokmuş‘lar.”

Siz bilmezsiniz, Oğuz’un sadıkâne bir yâreni vardır. Muvâzi Kainatlara inanır. Zaten bu bir inanç meselesi olduğu için artık başka bir boyuttadır. İşte o boyutun adıdır Oğuz Boyutu.

Oğuz öldüğü için ondan arda kalanlarız biz. Benim adım “Kafsal”… Oğuz, o köprüden atlayıp yere çakıldığında, binbir parçaya bölündü, bu parçalar her yere dağıldılar. Hepsi kaçışırken benim gibi biri daha bekliyordu olduğu yerde. Başı önüne eğikti, yüzünü göremiyordum, elbiseleri de siyahtı kendi gibi. Derin derin nefes alıyordu, ağlamak istiyordu ama ağlayamıyordu, sanki gözyaşları tükenmiş gibiydi. Yaklaştım ve konuştum onunla, adı “Heysar”mış. Şimdi bu boyutta sadece ikimiz varız ve Oğuz’un cansız bedeni. Heysar benim gibi değil, değişik biri, “Bizi öldürdü, bizi öldürdü,” deyip duruyor sürekli. Anlam veremiyorum. Oysa doğduğumuz anın üzerinden ancak 1 saniye geçmiştir. Aslında burada zaman kavramı yok, anlatabilmek için kullanıyorum bu kavramları.
#Kafsal

&

Bir Zehir Bayramı’ydı, Sen “Sen’i”, “sen” yaptın. Zorla içirdin zehirli sözlerini. Son kalp kırışındı. Kırıştı gökyüzümüz. Yağmur ağladı kent, yine de yıkayamadı tuzlu yanaklarımızı. Sakallarımızın gamzelerimizi gizleme vakti.

Sözlerin, bir Zehir Bayramı’ına çevirdi şu saf Oğuz’un sana kurban oluşunu. Uykuyu bir cam gibi kırdın gözlerimizden, kanadı gözkapaklarımız. Ve Oğuz’un ölüşünü izledim… kendi doğuşumu.

Yazık, sen Aşk Ağacını taşlayan Aşk’a muhtaç güzellik. Oğuz’un aksine ben görebiliyorum kusurlarını. Oğuz’un boyalı gözleri yok bende. Oğuz hala aşık olabilir, ama ben değilim, ben Oğuz’un Sığınak Beden Eviyim, hani şu sana yazdığı şiirlerden birinde bahsettiği ev… İçinde senin olmanı istiyordu hep. Ama sen hiç adım atmadın o eşikten.

Kötü biri olduğuna eminim. Dilinden dökülenler Oğuz’dan başka kimsenin umurunda değildi. Onun canına kast ettin, sen bizim canımıza kast ettin. Oysa canımız senin canındı. Kendi canına kıydın sen.
#Heysar

&

Bu Oğuz’u son görüşümüz.

#OD | Sevgiliye Mektuplar * Nasıl bir çiçeğe, “açma” denmiyorsa, nasıl güneşe “yanma” denmiyorsa, nasıl dünyaya “dönme” denmiyorsa, Aşığa da “Sevme” denmez.