Bu Can Yakıcı Dokunuşlar

İşte yine buradayım, birkaç kaybolmuşluk ve çöküntünün toz bulutu adını yazdı yine gökyüzüme. Ne yazık, buraya arada bir uğruyorsun. Kendi memleketine, kendi vatanına sadece arada bir bakıyorsun uzaktan. Ne yazık, insan kendinden sürgün edilmeye dursun.

&

“Öyleyse nedir bu tozpembe? “ dedi kadın, gökyüzündeki, adamın yangınının bulutuyken.

&

Aradan epeyce zaman geçti, farkındaydı kandırdığının, tutamayacağı sözler vermektir zaten insanın marifeti. Şöyle bir baktı geceye adam… Binlerce yıldız yine gökyüzünde aynı yerde. “Güzel görünüyorlar.” dedi içinden… Oysa o yıldızlar çok yangın biriktirmişti içlerinde. Hatta kendilerini bitirene kadar yandılar.

Bir damla kalana kadar vazgeçmediler yanmaktan.

&

Neyse ki şimdi bütün bir yılın son gününe atfen kendimi betimlediğim bu saçma sayfalarda inanılmazlığım var… Nasıl olabilirdi ki? Bir aşk nasıl böyle “yokmuş” gibi vardı ki?

&

İnanmadı adam kendine, “kendi kararlarımız elimizde olsaydı, böyle olmazdı” dedi… Kadının aklı ise birkaç karış havadaydı. Adam kendine güvenen birkaç bakış attı aynada kendine. “Nasıl olsa Sen’i benden çok seven hiçbir varlık yok yeryüzünde.”

&

Şimdi ise bir balkon köşesinde, soğukla haşır neşir ayakları, omurgasından beynine ulaşana kadar ısınıyor kan ve ne mutlu aşkla düşünüyor.

Hayır, hayır, bunlar olsa olsa bir delinin sözleri, düşünceleri olmalı.

&

Ne güzeldi oysa Ekim ayları ve “soğuğa teşekkürler” iki kişiyi birbirine sımsıkı kenetledi. Bir İstanbul akşamıydı, bir cadde üzerinde. Kimsenin umursamadığı bir köşe, denizin kirli kokusu burunlarında ve birbirine değdi dudakları.

Kadın kendine geldiğinde koşar adımlarla yürüdü, nefret ediyordu adamdan. Hem kendini böylesine çok sevmesinden nefret ediyor, hem de kendisinin böyle sevilmeye yenik düşmesinden. Sonra konuşmadılar zaten, adam gecenin karanlığında kayboldu.

Kadının belinde iki gamze vardı, adamın parmak izleri kalmış ve yakıyordu. Bu can yakıcı dokunuşlar. Sadece gerçekten seven bir adamın bırakacağı izlerdi, gerçekten sevilen bir kadına.

&

Hikayenin büyük bölümü yalnızlıkları ve hayalleriyle geçip gitmişti bile. Ne adam tamdı, ne kadın! İkisi de hayatın tozpembe olduğunu düşünüp, oyaladılar bir dünya vakti kadar kendilerini.

#OD | Sevgiliye Mektuplar * Bir deniz kenarındaki martıya.