Daha Çok Sürsün Kalbimde

Hasret…
Can söken, ruhu bedenden ayıran hasret.
Şimdi kahve gözlerimin eladan alamadığı satırlar.
Şimdi Kahve Etkisi’nin yazamadıkları.
Canım Sen’i sevdiği için ucuz değil,
yaratılışımdan ötürü hayranım fıtratına,
bu fırtına, bu kasırga, ne kadar savruluş varsa,
ne tarafa savrulursa saçların,
Oğuz o tarafta.

Sol tarafım yandı da,
sağım sağ hala.
Yaşıyorum da, delilim satırlardan ibaret.
Kafiyelerden ibaret gözlerine değişim,
ahenk bu ya, ne öldürür yakışın,
ne de yakışır bana yanmak,
ne de bitmez şu maşuk kaşığında Aşk’ın.

Gözlerim bilir tuzu gözyaşımdan,
bilir gözyaşlarım düşmeyi yüksekten,
boyuma erişemezken bu yüksekten,
gölgene dahi sığınmak nedir?

Bu cahilliğimin gençliğimi yakması,
olgunlaştıkça Oğuz Meyvesi,
ham çamur şiirinden sihri,
diriltti dilimi,
Aşk neyse O’nu söyler.
Aşk ne söylerse, güzel söyler.

Sen evime de güneş,
Sen ciğerimin tütünü,
Sen gözümün gördüğü,
Sen kulağıma kuşların ötüştüğü,
Sen, yangınlara yürüyüşüm
Sen, ateşe dokunuşum,
Sen, ateşten yanmayışım,
Sen, sönmeyişim,
Sen, ruhumun da ruhu,

gözlerimden esinlendi deniz tuzun ruhunu,
gel de tat yanaklarımdan,
neymiş öğrensin dilin tadını tuzun,
neymiş öğrensin saat ağlamakta uzun,
aynı hesap artık saatin kadranı, sigaramın katranı,
aynı hesap akrebin gösterdiği, Aşk’ın geçmediği,
aynı hesap şimdi zaman yaratılışa,
aynı dünyanın koynunda dalıyoruz uykuya.

Bu en uzun şiirim,
Rabb’im yardım esirgeme,
dökeyim içimdeki içine,
daha çok yansın gökkubbe,
daha çok sönsün kalbimde,
daha çok sürsün kalbimde,
Rabb’im yalvarırım, esirgeme.

Rabb’im,
Oğuz Sen’in sönmez  Aşk Mumun,
Aşk’tan yanmış da kararmış kulun,
Aşk’tan yandığı kadar yanmasın cehenneminde,
umarım, umuyorum cenneti,
umuyorum yeryüzünde de cennetimi,
bilmiyorum ne cahillik ettiğimi,
bilmiyorum ne kadar içtiğimi,
Ben bile bilmiyorum artık O’nu ne çok sevdiğimi,
ben bile görmüyorum kendimi,
ben bile yürümüyorum O’na giden yolları,
ben bile konuşmuyorum O’nunla…
Rabb’im… Kavuştur beni O’na.

Sabahın çığlık çığlık martısına,
Akşamın ağlak ağlak ayyaşına,
duvarlarımın katran kusuşuna,
ellerim hep avurtlarımda,
okunur yüzümden de,
susuşumda bile O var artık,
duruşumda tanırlar O’nu artık,
Ben’i görmezden gelişinden geldim de,
değmedim kimsenin gözlerine.

Eğmediğim kimseye boynumu,
Ermedim O’nsuz sabaha,
Kaç zamandır zamanım O’nda…
Güneş bile dokunamaz artık bana,
Güneş bir avuç köz bu yangının yanında.

Boş ver artık yanmaktan,
vazgeç artık yakılmaktan,
Oğuz, Sen ki Aşk’ın yeryüzünde yaşayanı,
Sen ki Mecnun denen adamın naaşı,
Sen ki Ferhat’ın Şirin’e edemediği şiirleri,
Karacaoğlan’ın kararmış teni,
Leyla’nın da Ay’ın 14’üne benzetilişi,
Tahir’in aynası Zühre’ye,
bir ışıktır gördüğün,
kördüğüm,
görmüyorsun, çözülmez kaderin ördüğü,

görmüyorsun artık O’ndan başka özü,
duymuyorsun artık O’ndan başka sözü,
hiç mi kıymeti çok canının?
Hiç mi korkmuyorsun közden?
Ki Sen Oğuz,
O’sun zaten,
Ne gerek var O’na,
ne saklıyorsun yüreğinde?
Çık gökyüzüne bağır,
saçılsın yeryüzüne sesinin telleri,
dağılsın dört bir yana Aşk,
Dursun artık kalbin atmaktan…

Hadi,
yüzümü yıka da silinsin Oğuz makyajı,
kendini gör temizlenişin ardından,
kendini görebilir misin gözlerimden?
Saçlarından koklarken ben Aşk’ı,
görebilir misin gözlerimden?
Söyleyebilir misin dilimden?
Ey Ahali,
yangın yeri göğsümün altı mahalli,
mahallenin sönük ışıkları altında oturuşum,
sabah olana dek Ay’ın gökyüzünde duruşu,
Ey Ahali
yanmadınız henüz benim gibi,
yanmadı şu arşın yıldızları,
parlamadı ki yıldızlar gözlerin gibi,
ne diye şimdi eritiyorsun Oğuz’u?

#OD | Sevgiliye Mektuplar * Daha Çok Sürsün Kalbimde