Eski Eksiklerin Eskizleri

Sen, eski Oğuz’u istiyorsun, aslında bende çok özledim O’nu. Ama istemiyorum… yaptığı aptallıkları çok net görebiliyorum bu yükseklikten, işlediği günahlar kapkara, inatçı velet… Şimdi hangimiz daha masumuz bilmiyorum, özlüyorum ama istemiyorum.

İştahı kesik, başıbozuk, cümleleri devrik, artık kalmadı tebessümü, bittikçe tüketti zaman Oğuz’u, o tükenmedi. Midesinde dolu günahları, ruhuna yapışmış günahları. Biliyor musun, bir-bir sıyrılıyorum onlardan, olan bitenlerden.

Bu eski kesiklerin eksilttiği eskizlerden görebileceğim bir manzaraydı. Öyle ya, sen anlamazdın bunlardan, hâlâ anlamazsın. Öyle ya, içimi görsen inanamazsın! Öyle ya, görüyorum içimi, inanamıyorum. Öyle saftı başta, akıp gitti su gibi masumluk!

Saat şimdi 03:54 ve aklımı bozmuşum seninle, dünyayla, günahlarla… yazıyorum, geriye kalsa ne, kalmasa ne? Artık, benden geriye sen kalsan ne, kalmasan ne? Artık kalmadın bana! Artık, zihnimin artıklarıyla tartışıp uğraşıyorsun olmamışlarla. Yokmuşların sana kaldı, varmışlarım bana… ve beğendin uzaktan kendini! Bu böyleydi, ayna asla ruhunu göstermez, o yüzden sen aslında başkalarının gördüğü seni görürsün!

Çok zor ezberimin bozulması artık, içinden çıkılacak gibi değilse de çıktım yeryüzüne, çamurumdan arındım, günahlara aldandım, artık ruhları gösteren gözlükler gözlerimde. Görüyorum kendi ruhumun yırtıklarını, öğreniyorum onları, hâlâ öğreniyorum yokmuşları, varmışlarım bana kaldı.

Bu cümle trafiği, birkaç yüzyıl açılmaz.

.: yangın girişi :.
yokmuş olacağı,
varmış oracığa anlamış,
yokmuş varlığı,
gitmiş şuracığa anlamış,
yokmuş olacağı,
olacağı yokmuş anlamış,
korkmuş yavrucağım,
sığınağı yokmuş anlamış,
durağan salıncağı,
sallayanı yokmuş anlamış,
başka yolu yokmuş.

.: ara kozmoloji :.
kopmuş kalbinin damarları,
bir duvara toslayıp kırılmış,
kırmızı koltuklar boylu boyunca,
uzanmış uykusuzluğun uykusuna,
hatırlayıp yakacaklarını,
bir-bir bırakacaklarını,
uzatmış yine ellerini,
elleri yukarı, elleri iskele,
ve kaçtım
yığın şehrin kendini öldürüşünden,
yürüyen ölülerle tıka-basa dolu,
çıkar yolu yokmuş.

.: ara yakarış :.
Açmak için bendekini,
ihtiyacım vardı sendekine,
tükendi bendekiler,
bir şarkı baharında kaldılar,
kışı erken gelir his satanın,
erken beyazladı saçlarım,
geç kaldı yaşama,
geç kaldık yaşlanmaya,
avuçlarında ömür yolları,
çizgilerinden belli şimdi,
bir oluru yokmuş.

.: ara kayboluş :.
pişmanlıklardan dağları,
ağrıları kalbinde,
yüzünde güzel sabaha makyajı,
yüzümde uykusuzluk makyajı,
yüzünde uyku makyajı,
temizle Oğuz makyajımı da
görünsün ardımda yüzün,
hüzün biriktirip güzün,
yüzün eski film tadında,
beni kahredercesine,
beni katledercesine,
beni mahvedercesine,
isyanım boğazımda,
boğulurcasına!
bir yaşamı yokmuş.

.: ara kayboluş :.
ben bir sanatçıyım,
sen sanat astarım,
yırtık yüzümün aşkı,
anlatırım yeri-göğü,
anlatırım.
Üfle beni, sönmüyorum,
rüzgarında, fırtınanda,
sönmüyorum,
Oğuz Mumu, Çam Oğuz’u,
ölümsüyorum yaşamayı,
bölük-pörçük
hayatı bırakmak orada,
susmak çaresizce,
unutmak hatırlamayı,
boynundan darağacı,
asıldım bilmem kaç kez.
bir kurtuluşu yokmuş.

.: ara sırdaşı :.
mey aşkın bahanesi,
mey aşkın hediyesi,
şu şaşkınlığın heybesi,
içinde hayallerim,
içimde hayallerin,
elimde umutlarım ama kırılıyor,
içiyorum ikimizden yokmuşları,
dünya bir küf tadı,
kalıp mahzeninde,
yıllandıkça yaşlandı,
dudağımda ıslık yokmuş,
dudağıma ıslak pamuk,
su yokmuş,
bir çaresi yokmuş.

.: son yıllanış :.
sen seni görüyorsun sade,
ürkek kürek kemiğine,
her dokunuşum bin günah,
bir günah her dokunmayışım,
beyazına çalmış hayatı saçından,
irkiliyor her öpüşün,
kanıyor dudağım,
sonsuzluğu geçip,
beni görüyor gözlerin,
yalnızlığı görüyor gözlerim,
görebileni yokmuş.
biri yokmuş.

.: son çıkış :.
kırgın baharın filizleri,
kardelenler ve yaseminler,
martılar biraz ileride,
çığlık-çığlığa bir lokma için,
ve şu denizin seyrine bak,
ve seni sevişime baksana kadın,
hangimiz daha çılgın?
dünya utanç evim,
adem elmasıyım,
evim tövbe benim,
gidiyorum sonsuzluğa,
geri dönüşü de yokmuş.

Biliyor musun? Beni akıllandıracak bir alim yok, alim olsa benim o aklı alacak aklım yok. Kârdayım sanıyorum bu yangında, Kırdayım sanıyorum bu kül yığınında, yandıkça hırslanıyor etim ateşe, acıdıkça kalbim kararıyor sevdaya, bir trene kafa tutarcasına yürüyorum bu raylarda… ama uslanmıyorum… bilmiyorsun.

Bilmiyorsun çünkü, çünkü bilmemek kolay, öğrenmemek çok basit. İçinden seni çıkararak yerle bir ettiğim sonsuzluğu biliyorum da, aklım kabul etmiyor bu döngünün dönüşünü. Tahayyül edemiyorum şu bahçesinden elmayı yediğim gündür bahçenin günahını, Havva’sına dert küpü olduğum gündür uyuyamıyor gözlerim, zihnim, kalbim, tüm benliğim.

Ve izmariti elimi yakan bir sigarayı daha, başka bir sigarayı yakarak söndürdüm. Canına okuyorum her nefeste ciğerimin, tıpkı ne yaptıysam kendime. Tıpkı anlamsız şiirlere, şu sayfalara…

#OD | Bendeniz * Simitle ilgisi yok Martıların çığlıklarının, onunki hayatta kalma davası…