Gazetedeki Mektup

Dünya, kavuşamayan aşıklarla, efsanevi aşıklarla, birbiri uğurunda ölen aşıklarla dolu. Genelde aşk hikayeleri acı ve dram doludur. Ama buna rağmen aşk adına herhangi bir bilinir mihenk taşı yoktur, kısacası bilmiyorum, hatta şu sıralar hiçbir şey bilmiyorum ve kestiremiyorum desem yeridir. Eski resimlerin, şiirlerin, mektupların arasında kaybolup gidiyorum. Ve bu gün anlatacağım hikaye oldukça enteresan ve oldukça kısa;

Zamanında bir yazar varmış, sevgilisine mektup gönderemiyormuş kızın ailesi yakalamasın diye… Onun yerine gazetelere yazarmış, kız da denk geldikçe okurmuş ve bilirmiş o kelimelerin kendisine yazılmış olduğunu.

Evet, hikaye bu kadar. Aslında bana anlatılan kısmı bu kadar. Kim bilir hikaye ne kadar uzundur. Anlat, anlat bitmez derler ya, belki öyle bir hikayedir. Gerçi hiç araştırmadım, umursamadım, önemsemedim, bana anlatan anlattığı kadarıyla yetindiyse ki ben anlatılandan çok anlatanla haşır-neşir iken, hikayenin bu kadarcığı bana haydi-haydi yetti!

Bu hikayeyi betimlemek zaten zor iken bir de kendine yontmak oldukça çetrefilli. Hani bazen anlat, anlat bitmez derler ya, öyle! İşte benim ahvalim de tam olarak bu, anlatıyorum-anlatıyorum ama bitiremiyorum. Bitiremeyeceğim! Bitmesini de istemiyorum zaten…


Tüm bunların rastlantı olabileceğine inanmak deli işidir yada tevafuktur! Yine de burada sana denk gelmemek imkansızdır zaten. Yüzyıllardır konuşmayan iki insanın bir araya geldiğinde sanki bir saniyelik göz-kırpışı kadar ayrı kaldıklarını hissetmeleri gibidir burada sana dair her şey. Çünkü burası senin, burası senin evin!

#OD | O’uzaduyum * Tüm insanlar şairdir ama henüz şair olacakları insanla tanışmamışlardır.