Hadi Kutlayalım Şu Lanet Yılbaşını

Hadi Kutlayalım Şu Lanet Yılbaşını da yeni yıla mutlu girelim. Nasıl olsa yeni yıla nasıl girilirse öyle devam ediyor.

-1: O zaman bir önceki yıldan mutlu olman gerekiyor muydu?
-2: Daha mı çok, ne yani sonsuzluk mutluluğundan bahsediyorsun ki?
-3: Ne de güzel girdik 2017’ye ya, nefret ediyorum 2016’dan mı hissiyatın?

Henüz hangi takvimi kullandığımızdan habersiz kız, etrafında ki ona bakan gözlerden güzelliğinin aşılandığını hissettiği için iphone telefonundan selfilerini saçıyor, saçılıyor bacakları. Orada bir bar taburesi üzerinde mutlu ve keyifli görünüyor.

Bir gecelik ilişkilerin peşine düşmüş 250 gram beyinli şu erkeklere de bakın…

İşim eleştirmek değil, madem eleştirebiliyorum, eleştirmek meziyetlensin de gören gözlere bir şeyler değsin.

365 gün ve 6 saatlik periyotlarla dönerken şu içinden çıkılmaz dünya da kutlayalım bu rakamları da keyfimiz yerine gelsin madem…

Bir günde ne değişmiş olabilir ki? Geçen onca günden umudun yoktu da şimdi mi umutlandın? Bırakamadığın sigarayı bu yıl mı bırakacaksın? Bu yılın herhangi bir gününde mi?

Ne kadar saçmasın dünya, düzenin saçma. Ve bu düzeni yönetenler saçma. Ve sana inananlar ne kadar saçma… Noelbaba’nın torbasında kalmış umutların, çoraba bağlanmış rüyaların yansımasından başka bir şey misin?

Sessizlik… tik, tak, tik, tak, bu, geçen ‘Zaman’ın’ makam arabasının sesi işte.

Yılbaşının neden olduğunu biliyoruz da neden kutlandığını bilmiyoruz. Gereksiz bir heyecan yaratıp, televizyonlarda, gazetelerde ziyan edilen vakit, maddelerden medet uman bir yığın çift gözün beynine ilettiği yine yığınla görüntü. Sahte senaryoların beyin çürütme operasyonlarının başarılı geçtiği sahneler… Tiyatronun dünya çapında izlendiği ve ayakta alkışlandığı sahneler…

Hadi kutlayalım şu lanet yılbaşını da bir sonraki yılın sonunu iple çekelim. Nasıl olsa yaşlanmıyoruz…

Akıllı bir adam, zaman geçiyor diye sevinmez. Özellikle boş geçen vakitler için geçerli ve yine özellikle boş geçirerek sevinmez.

Sevinç, mutsuz insanların tabağına koyulan umuttu bir zamanlar. Şimdi kar efektleriyle süslediğimiz camlar, çamlar haline geldi.

Ne yazsam azdır, neden yazıyorsam zaten. Yazmak da vakit kaybı değil mi vaktini kaybedenlere? Öyle ya, bilgisizlikle geçen ömürlerinin sonuna yaklaştıklarından bihaber insanlara yazmanın mantığı da ne?

Mutsuz oluşumdandır belki… Başkasının mutluluğundan mutsuz oluyorumdur da farkında değilimdir.

Mutsuz olduğum kesin dünyanın bir tarafı kan ağlarken diğer tarafının gülmesinden. Mutsuzum insanların bilgisizliğinden, mutsuzum vaktin erken bitmesinden, biteceğinden. Zaman en önemli etken iken nasılda saklamış kendini gereksizlerin arasına.

Mutsuzum adil olduğunu söyleyip, adil olmayan bu yığınla insan yüzünden. Mutsuzum vaktin değerini bilmeyenler yüzünden.

Hayatlarımızın tekbir vakti var ve onun da ellerimizden akıp gidişini kutluyoruz. Güle güle 2016, şimdi s**tir git.

Oğuzhan Deniz – * Hadi Kutlayalım Şu Lanet Yılbaşını

 

 

Yazar Hakkında

Türkiye’de okur-yazar oranının %6’larda dolaştığı 21. yüzyılda sorgulama mekanizmalarının çalışmamasını sorgulamak oldukça gereksiz, biliyorum! Buna rağmen gündeme dair sessiz kalmak vicdanımın gürültüsünden uyumama izin vermiyor. Bu sorguları/tespitleri bırakalı uzunca bir zaman olmuştu aslında ve aslında ara-sıra gelip bir şeyler yazıyordum, şimdi bütün kinimi ve nefretimi kalemime alıp, yeniden yazmak istiyorum…

Ve bana engel olabilecek tek kişi yine benim…