Hayatın İlerisi

Biliyor musun? Bezen benden daha çok saçmalıyorsun… Ve bu hoşuma gidiyor. Elbette dünyanın tek budalası olmadığımı çok iyi biliyorum. Ama senin saçmalaman zevk veriyor ve olaylara daha pozitif bakabiliyorum, daha objektif ve daha da sürrealist olabiliyorum. Eminim sen bile ne dediğini, neden dediğini üzerinde durup düşündükten sonra gururuna inat aksini kabul etmene rağmen kendine itiraf edemeyeceksin. Bazen “Ben” acımasız olur, kendime, etrafımdaki her şeye ve herkese duymak istemediklerini söyleyebilirim. En doğrusu benim “mantığımdır” diyemem ama mantığın doğruya giden ender yollardan biri olduğunu söyleyebilirim.

Görüyor musun? Hayat ileriye doğru hareket ederken geride nasıl insanlar bırakıyor…

Elbette görmüyorsun, görmeyeceksin… çünkü hayat sensizken pek ileri hareket edemiyor. Geriye benim gibi saçma sapan bir adam kalıyor. En azından az da olsa olduğu gibi kalıyor. Bazen “yokmuş” da çıkabilir şansına, üstelik 7 buçuk milyar insan kalabalığının 56.250.000.000.000.000.000 ihtimaline rağmen. Bu ihtimali okuman zor olabilir, kısaca 56 Kentilyon 250 katrilyon ihtimal ediyor.

Şimdiyse “hayatın” değil de “zamanın” geriye gidemediğini öğrenme zamanın… Hayat, biz içindeyken var olabilen bir olgu. Öyle olsa, “bizi” çıkarırsan hayatın içinden, ileri veya geri gidecek bir varlık kalmaz. Ama ve eğer, hayatın ta kendin olduğundan bahsediyorsan, söylediklerin ancak o zaman doğru olabilir ve doğru kalabilir.

Neyse boşver!

Sen de benim gibi hayatın bir köşesinde saçmalıyor, zırvalıyorsun. Aramızdaki tek fark, ben yazdıklarımı sadece senin beğenine sunuyorum, sen herkesin… ve ne tuhaftır ki, kimse beğenmiyor… işte, yine görüyor musun? Önemsendiğin ve saçma dahi olsa tekbir olguna dahi kocaman bir sayfa ve asla geri getiremeyeceğim birkaç saatimi harcıyorum gene. Söylemiştim, “Oğuz Sen’in zaman bonkörün.”

Neyse boşver!

Sen de benim gibi bazı şeylerin asla eskisi gibi olmayacağına kanaat etmişsin. Öyledir, çünkü eskisi gibi olması için o anı tekrar yaşaman gerekir. Hatta tekrar ve tekrar… Ve zamanı asla tekrarlayamazsın. İşte o nedenle zaman tek gerçek ölçü birimidir.

Neyse boşver!

Sen de benim gibi söylediklerini “aslında kendine söylemene rağmen” nasihat eder gibi anlatıyorsun ve baştan aşağı kendin kızıyorken tüm olgulara, bir başkası için konuşuyor dudakların. Evet, dudaklarından dökülenler döküldüğü andan itibaren başka herkeste önemsizleşir. Üzerinde durmazlar ve ben üzerinde çok uzun süre durabilirim. Bunu henüz keşfetmedin!

Neyse boşver!

Sen de benim gibi kendi kabul etmediğin şeyleri başkalarına kabul ettirmeye çalışıyorsun. Kabullenmiyorlar değil mi? Kabullenmezler, gerçekler gözünün önünde olsa dahi kabullenmezsin… Neden kabullenesin ki, zaman ömrümüzden tekbir defa geçip gidecekken, hislerin, heveslerin peşinde koşmak kadar doğal bir olgu yok şunca yıldır insan evriminin doğasına bakarsan.

Sen, ah sen! Neyse boşver!

Şimdi seninle ilgili dilime öyle okkalı sözler geliyor ki, anlatamam, gerçi anlatsam da anlatamam. Ama artık uslandım. Onun yerine savurduğun şu savlarda mantıksızlık arıyorum ki buluyorum ve herkes gibi senin de üzerinde durmadığın, belki de üzerine basıp geçtiğin gerçeklikleri arıyorum ve onu da buluyorum.

Madem hayat ileriye doğru hareket ediyor, neden onca şairin, onca kimsenin sözlerinden medet umuyorsun? Madem hayatın hep ileriye doğru gidiyor, sen neden geride bu sözleri bırakıyorsun? Madem hayat senin için hep ileri gidiyor, neden buraya geri gelip kendini mutlu ediyorsun? Bunu sen söylemiştin, kendini halsiz, bitkin, çaresiz ve kimsesiz hissettiğinde gelip, beni ziyaret ediyor ve benden güç alıyordun… madem hayat ileriye doğru hareket ediyor, sen neden geride kalanlara hakaret ediyorsun? Öyle mi yani, gelip, geçici mi her şey?

Evet! Gelip, geçici… Ama bilmeni istiyorum, her zaman ileride olmak güzel değil. Çünkü, senin düşündüklerini senden daha önce düşünüp, sonra vazgeçmiştim. Hayat ileriye doğru hareket ederken hiç hareket etmesini istemeyeceğin anlar gelir ve geriye dönebilseydin asla yapmayacağın yüzlerce hatayla doludur. Buna şu an öyle eminim ki, seni tanıdığım günü dün gibi hatırlarken, hiç hatırlamak istemiyorum aslında. Bana umut olurken unutmak istediğim tek varlık sensin. Sen adeta bensin ama sen bunu henüz bilmiyorsun.

Ve hayatını geriye doğru hareket ettirirsen senin için yazılmış şu sözle tekrar karşılaşabilirsin;

“Uyandığın tüm sabahlar güzeldir.”

Sen hayatın ne olduğunu bilmiyorsun ki hayat hakkında ileri geri konuşuyorsun hayatım… Öğrenmek istiyorsan gel… gelmek istemiyorsan bırak, sen yazma, ben yazarım senin için. Senin işin değil yazmak, senin işin yazılmak, senin işin şiir olmak, senin işin benim gibi delileri şair etmek, senin işin körlere güneş olmak, sağırlara şarkı olmak… hem, sen duymuyorsun diye ben bağırmaktan vazgeçecek de değilim. Ben vazgeçecek değilim, sen gelecek değilsin… o halde hayatın ileriye doğru hareket ettiği gerçeği oldukça göreceli.

Evet,
hayat ileriye doğru gidebilir ama geriye sadece ölülerimizi bırakır.
Artık biliyorsun!

#Yasef / Senin zamanın benim, bu zamanın aşkından ölmüş adamı, bu zamanın sana dair tek şairi benim. Karşıma çıkamaz tek biri bile, beli kırılır, omurgası sökülür bedeninden… Ama bedeli sen olduğun için gurur duyabilir.