Kasımpatı Sokağı

6 Oğuz’tos 1990, sizin “büyük” umutlarınızın doğduğu gün… Kimi günler böyledir, umutludur. Güneşlidir ve sıcaktır. Öyle ki, güneş berencen olmuş gibi ince bileklerinde. Nice incelik dökülür dilinden, kimisi öyle incedir ki, batar kiminin tenine, kiminin kalbine…

&

Bizim Nevcivân’ımız aynı köşe başında bekliyor. Beklemese ne? Gidecek yeri mi var ki dünyadan başka? Başka kalp mi var içine girebileceği, başka bir köşebaşı yok şimdi bu vakitte beklenecek kadar değerli. Hem martılar da burada, çığlık çığlığa.

Sizin Siyahçerde’niz, yaşadıklarının acısını başkasından çıkartırdı, bizim Nevcivân’ımız öyle değil. Kendinden çıkarır tüm hırsını. Sabaha kadar bekler orada, sıcak veya soğukta. Polislerden kaçıp saklanır bir Aşk Gölgesi’ne.

Birkaç saat sonra, gün iyice aydınlanınca ve martıların çığlıkları dinince, bizim Nevcivân’ımızın çığlıklarını duyardı tüm sokak… Ve bir şeyler anlatırdı bu çığlıklar.

;

19 Mayıs 11 Ekim için varken,
öğrenemediğin ben’sizliğine;
bir riya etmedi Aşk’ın dili,
bir rüyadır bitmedi Aşk’ın gösterdiği,
bir kahırdır zamanın geçip gittiği yön,
bir yaşamın Sen’den arda kalanları,
dünyanın Ela Yaprakları…

&

Elbette bununla bitmiyordu Nevcivân’ın söyleyecekleri. Aslında O’nun yüzüne baksaydınız anlardınız anlatmak istediklerini… Ya da gözlerindeki kırmızılıktan bir günbatımının hissiyatını görebilirdiniz, eğer baksaydınız.

Ne var ki Nevcivân’ımızın şu Aşk belasına düştüğü bu sokakta onu anlayacak ve hatırlayacak kimsesi yoktu, kimsesizdi onca kalabalığın ve evlerin arasında. Birkaç kedi ve onu tepeden izleyen kuşlar vardı ve Nevcivân’ımız onlardan medet ummazdı.

Akşam oldu.
Sabah oldu.

Nevcivân’ımız burada olmaktan şikayet etmiyordu ama burada beklemek, Siyahçerde’nin burada son bulması, buradan geçip gidenler ve diğer olup biten her şey, O’na buradan gitmesini söylüyordu.

Güneş tepedeki yerini alırken o Kasımpatı Sokağı’na son bir kez daha bakıp, “Güzel Sabaha” dedi ve bir daha dönmemek üzere gitti.

#OD | Bendeniz * Nevcivân / Unutmak zafer, unutulmak mağlubiyetti.