Öyle mi Gerçekten?

Can, yanmak için bahaneler arar, doğrudan seninle ilgisi yok aslında. Belki de en tabiî duygulardan biridir “yanmak” can için. Bazen en acı sözleri beklemediğinden duyarsın, duyarsın çünkü canını acıtmak için söylenmişlerdir… bunu duyduğun anda bilirsin… buna rağmen canının yanmasına izin verirsin… hatta normalde canının yanmayacağı sözleri sevdiklerinden işittiğinde anlamsız bir buruklukla yanar canın.

Merak etme Ahlâl’im, sen benim canımı yakmazsın… bilerek veya bilmeyerek de olsa ben kırılmam senin sözlerine…. ne varsa senin sözlerinde bil ki benim gönlümde, ne varsa benim gönlümde, bil ki bizde. Muhtemelen bulursun geçmişimizde, orada bir yerde öyle hatırlanmayı bekliyordur. Belki başka bir kainatın yansımasından bile esinlenebilirsin.

Sende ben, bende sen “olmasaydık”, nasıl var olurduk bunca zaman? Sen söyle öyleyse, öyleyse kim ne derse desin, neye yarar üzülmek? Gülmenin mahallesi olmuşken yerin, yurdun, benim canıma minnet olmaz mı “biz” olmak?

Sen bana aldırma, deli saçması şeyler bunlar, yazıyorum da öyle efsanevi gibi, hayatın sırrını “şimdi verecekmişim” gibi, içleri boş hepsinin. Sanırım bu içimin çok dolu olmasından kaynaklanıyor, öyle karmaşık ki içim, hangi olgudan bahsetsem, boynu bükük kalıyor olmuşlarımın. Beni anlaman için çabalamıyorum, anladığını biliyorum, hiç çabalamasam da orada, öylece bensizliğine rağmen anlamlar doldurup, seyrediyorsun yarını, bu beyaz sayfaları.

Yine de ağlamanı hiç istemem, her ne kadar gözyaşlarımız ağlamamız için geliyor olsa bile derinlerimizden ve ağlamak yumuşak kalbinin göstergesiyken ve hala ağlayabiliyorken bile ağlamanı hiç istemem. İstemem çünkü, ben gözyaşlarını insanların gözlerindeyken severim. Ayrı bir parlaklık ve can katar.

Sevgili Ahlâl’im, bensizliğini hor görmüyorum, aslında nasıl bir hâl içindesin az çok tahmin edebiliyorum. Çünkü ben de Nevhâ’dan beri bensizim. İşte, sonunda “Işık olsun” dendiği andan itibaren süre gelen bu birikmişliğin anlam bulduğu nadir anlardan birindeyiz. Orada bir kainattan diğerine parallellikler olduğu ihtimalini kuvvetle benimsemişken, hiçte bizim değilmiş gibi buna rağmen o hayatlar. Sonuçta yine “kendimizi kendimizle” avutmaktan başka kimsemiz kalmayacak.

Ve aslında ben özür dilerim, bunca saçmalığımdan ve bunca tuhaflıktan. Anlamlandırmaya çalışmaktan her şeyi… ve artık bitsin bu büyük patlamanın eseri diye dua ederken yine bencillik ettiğimin farkına varıyor olmam. Yine de güzel şeylerin olması ve yüzünü güldürecek olmasına sevdiğim birkaç şey var ve sana tüm kötülüklere rağmen dünyanın hala yaşanabilir bir yer olacağını ispatlamak, kanıtlamak ve uzun uzadıya anlatmak istiyorum;

İstanbul’da soğuk bir sabah, 06:12

Uykusuzluk, aramıza girdiğinden beri gözlerimiz ve uykuyla…
yaşadığımı hissettiğim nadir sabahlardan birindeyim.
Güzel değil, kötü değil. Olması gerektiğinden biraz soğuk…
üşümüş ellerimi kahve fincanıyla ısıtırken, masamda duran sigaramın kokusu tüm odayı dolduruyor. Bense penceremden henüz aydınlanmaya karar vermiş bu sabahı irdeliyorum. Tüm bilmişliğimi attım üzerimden, sadece mavi bir hırka var sırtımda… bu güzel bir an, ve bu an geçip gittiğinde ömrümden, bir daha bu hissiyatta olamayacağım. Daha önce de söylemiştim, zaman tek gerçek ölçü birimidir. İşte bundan soyutlandığımı hissettiğim nadir anlardan birindeyim.

Yüzümde sıcak bir tebessüm var, kendi yansımama bakıp, pişmanlıklarımı, üzüntülerimi, mutluluğumu görebiliyorum. Bir yansıma kadar olduğunun da farkındayım tüm bu yaşanmışlıkların. Gerçek olmadığını bilsem de tüm bunların, henüz hiçbir şey bilmediğimden, hiç asi değilim kendime, hayatıma.

Bir de tüm bunların geçeceğinin verdiği rahatlık, işte o gün geldiğinde canım yansa da yine hiç asi olmayacağıma dair kendime söz verdiğim bir sabah bu. “Hiçbir şey yerine, bir şey olmanın” verdiği gururlu bir sabah bu. Öyledir çünkü, sahne her ne kadar bizim içinmiş gibi görünse de, gerçek sahne varlığımızı borçlu olduğumuz O mükemmel varlığın. Varlık sahnesinde seni hissettiğim bir sabah bu. İşte bu, hiç olmamaktansa, olmak isteyeceğim bir sahne.

#Meftun / Zamana sıkıştırabildiğimiz kadar yaşadığımız bir sabah.