Sana da Merhaba Ölüm

Sana da Merhaba Ölüm, Sen öyle sıradan değilsin, geldiğin zaman etraf çok sessizleşir geldiğine, gittiğin vakit etrafta ne ağıtlar, yaslar yakılır sevilenlere.

Günaydın dünya… Saat 00:04. Sabah’ın ilk ışıklarında gibiyim yine.

Günaydın dünya, her saniyesinde birisinin hayatından olduğu, her saniyesinde birisinin ölmek üzere gözlerini açtığı dünya… günaydın.

Süslü tırnakların, kremli ellerin, boyalı ve permalı saçların, paçası modaya uygun kısa pantolonluların, çorabında gizlenmiş esrarengiz simgelilerin, gözkalemleri gözlerini kaybedenlerin ve bir kedinin tırnağı için verilen 80 TL’cik para.

Ah para, kedilerin bile tırnaklarına harcanıyorken, Oğuz konuştuğunda neden yobaz yaftalanması?

Sana da Merhaba Ölüm hoş geldin O’na, bana gelmediğin için teşekkür ederim. Çünkü ben ölümsüzüm… der ve geçirirken günleri, çok rahatız arkamıza yaslandığımız sandalyelerde, öyle bol ve kesin konuşur ki dillerimiz, ne de önemlidir söylediklerimiz.

Öyle öyle, öyle çok önemli ki söylenilenler, ondan daha önemli ne söylenir ki? Ben söylerim ve hoşlarına gitmez, vicdanları kapalı insanların beyinlerine kan gitmez. Eleştirmek değil, Sen’i eleştirsem neyime, ne gerek var Sen’i eleştirmeye. Sen anlamıyorsun… anlamayacaksın ve anlamayacaklar Sen’i hiç eleştirenler.

Eleştirmek değil bu yaptığım, sana fark ettirmek. Sen bilirsen, o bilirse, başkaları da bilir. Bilmek en önemli meziyet iken, bilmemek, üstüne üstlük buna karşı gelmek hangi sağlıklı aklın işidir?

Söylemek istediğim şu başından beri, cins bir kedinin, bir sokak çocuğundan, hayatı yanlışlarla dolu olsa bile ölmek üzere olan bir insandan daha değerli olduğu bu dünyada Sen ve Sen’in gibi insanların başka becerileri olmalı.

Sevgisiz ol demiyorum doğaya, hayvanlara ve diğer yaratılanlara. Neyi önce seveceğini bil diyorum sadece, anlatıyorum da Sana, anlasana, yüreğimin dip köşelerinden, yangınlarından püskürüyor dilim acıyla. Neden anlamak yerine savunmaya geçiyorsun o egonu?

Neyin daha önemli olduğunu düşün…
Neyin, Neden daha önemli olduğundan bahset kendine…

Sen’den ve Ben’den ve Biz’lerden daha önemli orada bir insanın boğazından iki gündür geçmeyen lokma… ister acıtasyon de, ister demogoji, ne kadar süslü kelime kullanırsan kullan, daha önemli olan şeyler var bu dünya da, çok daha önemli olan şeyler var bu dünyada bir kedinin kumundan, dışkısını yapacağı yeri işaretleyen spreyden, uyku tulumundan ve kısırlaştırma operasyonundan… Önce bunu idrak et, önce bunu bir aklet…

Söylesene, kim bildiklerini doğuştan biliyor? Söylesene öyleyse, kim kendini doğuştan koruyabiliyor? Kim?

Klimalı yerinden hiç üşümeden ve düşünmeden savurduğun kelimelerin ne kadar da tutumlu, olumlu, Sen hiç ellerin çatlayana kadar üşüdün mü? Ben de üşümedim, ama üşüyenler gördüm. Sen hiç açlıktan yalvaran insanların sesini duydun mu? Ben duydum, güçsüzdü sesleri, kırılgandı, gururu daha önemli değildi bir lokma taamdan…

Tamam, tamam, ölüm hepimiz için ne güzel bir hediyeymiş onu öğrendim bu sefer de. Öğretiyor işte dünya denen değirmen.

Sen’i ve Sen’leri eleştirmek değil işim, bir şeyleri fark ettirmek. İşte o yüzden, ”Sana da Merhaba Ölüm”, çünkü sen geldiğinde bazı şeyler çoktan gitmiş olacak.

Kedilerin ve köpeklerin hayatının daha değerli olduğu bir dünyaya doğduğumdan bu öfkem ve sataşmam.

Ama Sen, tüm bu anlatılanlardan, ”Ne yani, kedilerin ve köpeklerin yaşamları değersiz mi?” mantığını çıkaracaksın ya, ne söylesen azdır.

Oğuzhan Deniz * Aç kalmayan insanların olduğu dünya günlerine uyanmak ümidiyle.

Yazar Hakkında

Türkiye’de okur-yazar oranının %6’larda dolaştığı 21. yüzyılda sorgulama mekanizmalarının çalışmamasını sorgulamak oldukça gereksiz, biliyorum! Buna rağmen gündeme dair sessiz kalmak vicdanımın gürültüsünden uyumama izin vermiyor. Bu sorguları/tespitleri bırakalı uzunca bir zaman olmuştu aslında ve aslında ara-sıra gelip bir şeyler yazıyordum, şimdi bütün kinimi ve nefretimi kalemime alıp, yeniden yazmak istiyorum…

Ve bana engel olabilecek tek kişi yine benim…