Seni Hatırlamak İçindir

Mutsuzluk…
Bu bünyemin bağımlı olduğu hissiyat artık.

Belki tüm bu olumsuzlukların ardında,
kaderin yollarımızı birleştirmesi yatıyordu.
Bunu bilemeyiz. Zaten her şey bilgisizliğimizden olmuyor mu?

Dünyanın Oğuz’a ihtiyacı yok.
Oğuz’un Aşk’ına da… Sana da.

Ama çiçekler… önemliler.
Arılar için en azından. Öğrenmiştik.

Bu satırların ardında ağır anlamlar var.
Sadece ben biliyorum. Bilmeyen çok.

Özlemden bahsetmek istiyorum.
Ama özlemedim Aşk’ı. Zaten içimde.

Okunmaya değer şeyler değil zaten…
Özlemle ilgili yazılanlar.

”Ne kadar özlersen özle,
Kader bildiğini okur yine.”

”Ne kadar seversen sev…
Zaman yetmez sevmeye de.”

Dönmek imkansız.
Şükretmem gerekiyor.

İyi biliyorum. Bu beytler,
gözlerine değse de kalbine değmez.

Değmesin zaten. Bilinç,
masumluğu da yerle bir eder.

Şimdi saatlerce yazacağım yine.
Saat 19:27 – 8 Nisan 2018.

Neden yazdığımı bende bilmiyorum.
Konuşacak kimsenin olmadığından mı?

Bunu
”Sen’i anlatsam da anlayacak kimse olmadığından yazıyorum.”
diye de söyleyebilirim.

Benim zihnim kelimelerden,
kafiyelerden, cümlelerden yorgun.

Buna rağmen Sen’i anlatacak en güzel cümleyi
kurmak amacım.

Yaratıcı olmadığımdan,
bu imkansız. Bu ”Yaratılışı Betimleyemezsin”…

Bu benim değil, Sen’in zorunla.
Anlatmak Aşk’ı, ”Sen” gibi.

İçimdeki bu sevda ateşini kim yaktı?
Kim yaktı beni? Neden yakmak?
Neden boğmak değil de yakmak?
Özellikle yakmak.

Bu yanmanın da tarifi yok.
Aşk’ım tarifsiz.
Bu bariz cinayet.
”Beni, nasıl ”Canımdan çok” Sen’i sevecek kadar
Aşık edebilirsin ki?”

”BUNA EDEBİYAT DA YETMEZ EBEDİYETTE.”

Hatırlayacağımdan çok.
Hatıralardan çok.
Ölüm, dirimden çok.
Çok öldüm özlemekten.
Gözlerim çok yoruldu gözlemekten.
Sözlerim çok oldu kendimden.
Kaderimden çok değil nefesim.
Bir yudum nefesin için çok değil ölmem.

Biliyorum beni hatırlayacaksın.
Bilmiyorsun neleri hatırladığımı.
”Hatır azizim… hatır.
Ne bilirsin,
belki Sen’i hatırlamak içindir.”