Rastlantılar, rastlantı olamayacak kadar güzeller. Öyle ya; ne gündüz vazgeçer güneşinden, nede gece vazgeçer lacivert gökyüzünden, yıldızlarından.
Biliyorum, üzecek ve üzüleceğim. Bu bir yangın, bu bildiğin yangın. Ve bu yangına...
Rastlantılar, rastlantı olamayacak kadar güzeller. Öyle ya; ne gündüz vazgeçer güneşinden, nede gece vazgeçer lacivert gökyüzünden, yıldızlarından.
Biliyorum, üzecek ve üzüleceğim. Bu bir yangın, bu bildiğin yangın. Ve bu yangına...
Saat 04:29 ve şu uyutmayan düşünceler. Kimi kirli, kimi el değmemiş tertemiz. Tıpkı doğduğumda olduğu gibi. Yine de fıtratım bir yolunu buldu kirlenmenin… yine de kaybolmaya meyilliydi masumiyetim oralarda, bir yerlerde… bir...
“İşte yine karanlığımın aydınlığıma üstün geldiği bu an!”
Tüm bu olup bitenler, tüm yazılanlar, tüm çizilenler, tüm söylenenler… mesela tüm şarkılar, mesela tüm...
Neden ve nasıl olduğunu bilmiyorum! Bilmek zorunda olduğumu hissetmiyorum. İlk defa bilginin insanı kurtaramayacağı hissine kapılıyorum. Evet, bilgi, insan hayatını kurtaran yegane gerekliliktir. Ama kurtulmak istemeyenler için bunun gereksiz...
İnsanlar, onlar günah işlemekte ustadır. Bunu öğreneceksin. Biraz zaman gerekiyor. Öğrenmek işin güzel tarafı. Öğrenmek, hayatta sahip olabileceğin en güzel yetilerden birisi. Unutma, öğrenebildiğin kadar öğren. Çünkü, insan öğrenebildiği kadar...
Varlığı anlayabilmek için yokluğu anlamak yeterlidir. Elbette nereden geldiğini ve nasıl var olduğunu sorgulayacaksın. Benim sorguladığım gibi... ama içinden çıkılmayacak bir sorgu/problem değil bu. Ümitsizlik ve karamsarlığa kapılmaya gerek yok.
Evet, sonunda gideceğimiz ve adımızın dahi zor hatırlanacağı bu yere aldanma. Cebini doldurmak için onurundan vazgeçme! Sakın unutma...
Yine de şunu çok net diyebilirim... "Öğrenememenin yaşı vardır ve 30'dur." Ve artık, ister hatırla, ister hatırlama unutmalarına gücenmiyorum.
“Görüşmek üzere” der gibi, “Kaybolmak Üzere”.
Ne yapıyorsan, neredeysen ve ne haldeysen… önemli değil… gerçekten! Ayağa kalkmak senin elinde ve yürüdüğün tüm yolları tekrar yürümek zorunda olsan bile...
Nasıl olsa okumayacaksın ama yine de ben yazmak istiyorum!
Dünün yarını, bugün!
Senin dünün, bugünün ve benim aslında hep yarınım. Evet, senin bir saniyeni bile unutmak, kaybetmek, kaçırmak istemiyorken burada bir köşede aklımı...
İşte az önce 2 kez kaybettim kendimle olan savaşımı. Eminim, bir yolu vardır günahlara karşı kazanmanın. Oysa dramatik bir müziğin hüznü eşliğinde bu satırları karalamak en başından beri aptalcaydı.
Artık başarmakla ilgili tasalarım yok...
Ne kadar yazdığımı bilmiyorum. Şimdi geriye dönüp yazdıklarıma şöyle bir baktığımda, “bu kadar vakti nereden bulmuşum?” diye soruyorum kendime. Üstelik tuhaf bir muhasebe… bu kadar vakti boşuna mı...
Günah budalası Oğuz! Ve tam olarak gençliğindeki gibi aptalsın. Hala… Zamanı tersine çevirebilseydim, yaptıklarına engel olabilirdim. Zamanı tersine çeviremem ama gelecekle ilgili nasihatler verebilirim. Yine de dinlemeyeceksin.
...
Muhtemelen bu gün son kez uğurlayacağız seni. Seni de anlayan yoktu. Şu anlaşılma meselesi sadece seninle ilgili değil. Tüm insanların ortak derdidir.
Senden aklımda kalanları yazmaya karar verdim, neden böyle bir şey yaptığımı da...
Biliyorum,
söyleme hiçbir şey.
İpini koparan boğa gibi dizginsiz ruhumun gücü.
Yine de şimdi hiç gücüm yok!
Sürünüyor ruhum bedenimin caddelerinde, ara sokaklarında.
Yüzlerce...
6 Oğuz’tos 1990, sizin “büyük” umutlarınızın doğduğu gün… Kimi günler böyledir, umutludur. Güneşlidir ve sıcaktır. Öyle ki, güneş berencen olmuş gibi ince bileklerinde. Nice incelik dökülür...
“Moralsiz bir akşam üstü.
Gökyüzü kızıl…
Gökyüzü kızgın…
Gökyüzü ağlamak üzere.
“Nereye?” der gibi esiyor şimdi gündüzden,
“Merhaba” der gibi geceye.
Rüzgar…
Henüz doğurmadı umutları bir anne!
Daha yiğit biri doğmadı...
Siyahçerde!
(Sonuncu Perde | Hakim Bakış Açılı)
Siyahçerde adamın adıydı.
Şu kalabalık dünyaya rağmen yapayalnız bir adam arıyorsanız işte o Siyahçerde’dir. Dünyadaki tüm içsel yalnızlığınızı...