Aklına en son gelecek kişiyim,
ilk’imsin,
ilk evim de sensin,
son evim de sensin,
sen’lik bir dünyadan ibaretim,
biliyorum,
sen olmasan,
dünyada sadece ibadetim.
Beni sana anlatabilecekler,
yalan...
O gittiğinde, karanlığa gömülür bütün hayatınız… aslında dünyanın ışıklarını kimse kapatmamıştır. Aşk Gölgesi düşmüştür üzerinize.
(365 Şiir 6 Satır)
Aklına en son gelecek kişiyim,
ilk’imsin,
ilk evim de sensin,
son evim de sensin,
sen’lik bir dünyadan ibaretim,
biliyorum,
sen olmasan,
dünyada sadece ibadetim.
Beni sana anlatabilecekler,
yalan...
Senin için gülümsemek basit,
öylece,
diğer insanlar nasıl gülümsesin senin gibi?
Bunu becerebilen olursa,
hep gülümserim,
sesinde gülücükler varken,
kim gülebilir?
Sen kadar borcum olsa,
ödeyemem, ölürüm...
Resimlerine bakıyorum da,
değişmediler,
hala o aşık gözleri ile bakıyorlar bana,
gözlerim eskisinden daha da aşık bakıyor sana,
resimler avuçlarımda aşınıp,
aşktan eskiyor.
Bu duruma akıl erdirmek elbette zor iş,
aşkı...
Seni betimleyecek hiçbir şeyim kalmadı,
elimde-avucumda,
yüzümde-gözümde,
aşk kalmamışsa işte o an öldür beni,
senin gücün yetmeyecektir,
bu Allah’ın ilmi.
Dilime kuvvet verdiği için dilimdesin,
bunu düşünmek...
Elimden geldiğince katlanıyorum sensizliğe,
Kaf dağından büyüklükte aşk yükü,
taşıyabilmeme artık sende hayret ediyorsun.
İşime gelmese Kaf dağı kadar sayfa yazmazdım.
Şimdilik göremediğim yer kadar uzaktasın,
görebildiğin...
Sevmediğim her şey gibisin aslında,
sürekli gözlerimin önünde,
hayal de olsa,
sokak lambaları yıldızıdır sokakların,
altında yürürüm,
martı gökyüzünde oksijen dilenirken.
Ve bu yüzden bütün...
Kabullenemediği için ağlıyorlar yokluğu
ve hiçlik uğruna dökülen damlalardan,
dipsiz bir kuyu boyu biktirip aşkından,
hediye etmekte sadece benim cömertliğim.
Anlayamayacağın şekilde aşığım sana,
anlatamayacağım kadar...
Gözleri benden başka bir şey görmeyen,
ufacık bir sözle yüzünden eksilmeyen gülücük,
bunu ona hediye edip,
mutluluğunda boğulmayı,
istiyorum elbette,
bu güzel rüyanın kabususun.
Duymuyorsun,
ne kadar bağırsam...
Anlamı yok,
bütün bu duygusuzluğunun,
seni küçük bir aptal sanıyorken gözlerim,
kocaman bir aptal olduğumu görebiliyorum,
inanmak istemiyorum,
o yüzden inanmıyorum.
Sana milyarlarca satır yazdım,
birisi bile,
sadece...
Unutkanlara hayret ediyorum da,
özenip,
deniyorum bende unutmayı,
bu ellerinde olmayan bir şeydi,
ağlayıp,
sonra unutkanlığı da unuttular.
Ama artık unutmayı da istemiyorum,
bunca şiir,
‘sen’ kadar harika...
Sana açlığımdan zayıf bedenim,
saçlarım hemen ardından beyazlaşıp,
korsan martıların kanatlarında,
rüzgarla dökülüyor da,
sen uyuyorsun.
Bak şu ilhamımın işine,
seni yazıyor,
kalbimin bütün alevini çalıp...
Gündüz,
yeniden akşam olacak.
Canım yine yanacak,
yine öleceğim…
Gökyüzü senden esinlenir gibi esecek,
rüzgar bunu fırsat edip yine üşütecek.
Bu rüzgar da sigara içmekte çok zor,
külleri uçuşup gözlerime denk...
Demin bir dağın eteklerindeydi aklım,
uçup gitmiş oralara,
fark edemedim,
küçük bir evin önünde,
küçük bir ağaç,
gölgesi de öyle küçük,
Aşk Gölgesi değil.
Gün doğumunda çok güzelleşiyor burası,
güneş tam avuçlarıma...
Kadıköy’de bir sahildeyim şimdi,
martılar tepemde ağıt yakıyorlar açlığa,
kağıt karalıyor ellerim,
neden mi burada?
Fakülte çıkışlarında seni beklediğimden…
Evim buradan çok çok uzakta,
başka sahilde,
o...
Doğa bana göre değil,
tüm yaşam,
bana göre değil,
sensizlikte ölüyorum…
Sevgisizliğine hayretler ederken,
nasıl olabilir deyip,
yine saçmalıyorum.
Gayet normal hâlim,
vaziyetim,
nasıl iyi olabilirim sensiz...
Ne sinirliyim şimdi yine,
akşamları genelde böyleyim,
yalnızlıkla ilgisi yok…
Canım sıkkın, dargın,
aklım durmadan düşünüyor,
saçma-saçma;
Birden belirsen karşımda,
sen,
ne bilirsin aşktan,
civan merdin de...
Aşk karanlık değildi,
ışıksızlık,
sevgisizliğine borçlu olduğum için var,
kapımda kediler dolanıyorlar,
senin gibi,
doyunca karınları,
tekrar gidiyorlar…
Oralarda aç kalamayacağın kadar gençsin,
demin elimden...
Hadi yeniden aşık et beni,
yeniden yak,
bu yangın sönmüyor ve kesmiyor artık.
Dahası da var,
o kadar seviyorum-ki seni,
bu kadarcık AŞK yetmiyor kavuşmamıza…
Aşk-ı istemediğimden sen kaynağısın,
kaynar...
Hatırladığımdan fazlaydı iyilikler,
kötülükler aşkın peşinden gelirdi,
ben tüm kötülüklere kötülük ettim,
öyle gerçekten efsaneviydi aşkım.
Taşkınım aşkından,
yüreğimden dolup,
bir de dolup kızaran gözlerine hasret,
buna...
Zıvanadan çıkıp,
yoluna saptım ben,
sırtıma kancalar takıp ağırlığınca tattım aşkını,
acı bundan sevaplaşıp,
affeti martıları,
gururla inatlaşıp,
günahında ustalaştım.
Sakın...
Yorulmadım,
yorulmakta ne aşkta?
Gönül aşktan vazgeçmedikçe,
doyulur mu aşka?
Aşk doyurmayan aş…
Kaşımın çatıklığından anlarlar sensizliğimi…
Karamsarlık karanlıkları saçıyorum sağa...
Gülümse güzel yüzünle,
bu kaçıncı dize?
Bilmiyorum,
unutmak en hayırlı iş,
biliyorum,
unutamıyorum da,
unutmayı unutabiliyorum,
şimdi abeslikten öte ölülerden çalıntı halim.
Bundan hayretler verir nefes alıp...
Bahsettiğimden küçüksün,
aşkın yok,
boş bir yoldasın,
o yüzden takılmıyorsun,
bu sana bahşedilen basit bir hayattı,
aşkı her türlü tadıp,
kusmaktır eziyetim…
Bir yolunu bulup tutacağım ellerini,
gözlerini...
Bütün güzelliğine rağmen,
görebildiğim kadar güzelsin ya,
görebilmem ne kadar güzel bu yüzden.
Yüzünü anımsadıkça, özlüyorum.
Senden daha güzelini görmesin diye
façalı gözlerimden, kan dolu bakışlarla
izlemiştim...
Bu aşağılık halimden utanıyorum,
gururum halimden daha aşağılık değil,
gururla eğiliyorum aşkının önünde,
sonu olmayan bir selamlamaydı bu.
İşte tam da bu yüzden kimsesizsin,
bensizliğin karanlığına işaret edişinden,
elbet...