İnanmaktan başka çarem yokmuş,
kabullenip her türlü bengüyü,
can çekiştirmeden öldürmeliyim aşkı,
buna ısrarla gelen ayaklarımı kesmeliyim.
Yüzünden arındı sonra sadakat perdesi,
ar perdeni yırtıp,
çıplak bıraktın...
O gittiğinde, karanlığa gömülür bütün hayatınız… aslında dünyanın ışıklarını kimse kapatmamıştır. Aşk Gölgesi düşmüştür üzerinize.
(365 Şiir 6 Satır)
İnanmaktan başka çarem yokmuş,
kabullenip her türlü bengüyü,
can çekiştirmeden öldürmeliyim aşkı,
buna ısrarla gelen ayaklarımı kesmeliyim.
Yüzünden arındı sonra sadakat perdesi,
ar perdeni yırtıp,
çıplak bıraktın...
Ölüyorum,
ağır-ağır,
sağırım, bağır
ve aşkından ölecek kadar yaşlıyım,
bağır,
duymuyor sanma,
duyamıyorum,
bağır,
bir o kadar eskiyim bu zamanda.
Ölüyorum,
yokluğunu yaşamaktan,
nefes alamamak buymuş diyorum...
Kapat gözlerini,
tüylerini ürperten dokunuşlarımdan,
hisset beni,
bu sana aşık oluşumdan kaynaklanır,
bunun kaynağı asla kurumaz,
hala kaynar.
Sana basit bir hediyeyim yine de ben,
basit sözler eden dilimden başka...
Beni onlarla karıştırma,
ben aşığım,
aşık sandıkların da bir yığın korku,
hayal edemeyeceğin kadar yağmur damlası,
hayal diyarımda biriktiler hepsi.
İşte burada susuzluk yok,
nehir evi,
rızkı martılar taşır...
Rüzgar benim yüzümdür,
yüzünden çalıp üzüntüleri,
yüzüme iliştirir de,
kabulüm,
üzülürüm yerine,
sevebilirim.
Halim bundan daha kötü,
hörgücümden taşan aşktır,
böğürtlen tadından eksik,
yemeye yüzüm de yok artık...
Hastayım,
yastayım,
rafta şiirler,
başka dillerden duyman ne garip,
senden gelecek olan aşk,
sana benzeyenlerden gelir ya,
garip.
Aşkı yıllandırıp,
şarap misali içtiğimden,
aşkı içtiğimden,
sarhoşum...
Nasıl güvenebilirsin aşkımdan öte,
benden başka kim sevebilir gerçekçe,
gerekçesiz bir terk edilişin cezasını,
çekiyorum tonlarca yükten daha ağır.
Yine basit bir tüycesine sürüklüyorum peşimde,
aşkın ayaklarıma bağ...
Bana göre hafiftir aşkın,
aşıklarına göre tendir,
Hâfiy’den Hafız’lık okusalar da,
battılar harama,
teninden bataklıklara doluştu sonra aşıkların,
bir-bir kayboldular balçığın içinde,
bekçi Martı’dır.
...
Bu cinayetin sanığı aşk,
kanıtsız,
çocukluğumdan çıkarmalıyım hırsımı,
takıntımın adına,
senin ismini verdik,
başka herkes bana hayran olup,
taptılar.
Peşimdeler,
gerçekten aşıklar da, bilmiyorlar,
ben gerçekten...
Yeniden görebilmek için gözlerin gerekir,
gerektiği kadar yanımda,
görebilirim,
işte bunun zevkinde boğulup,
ölebilirim,
ölüşüm de ifade etmez,
sessizce gidersin.
Oradasın,
aşikar biçimde karşımdasın,
canımdan bir...
Payıma aşkın tamamı düştü…
bu ağır,
Bu Oğuz’un taşıyabileceği bir yüktür,
kimseden çalmadan aşkı,
yürüyeceği,
en aziz yolumda aşkımdan sonra sen.
Ve sen,
öyle aziz bir görüntüsün,
gözlerinden görüyorum...
62’den tavşan yapıp çocukluğumu,
şiirlerimden seni hatırlıyorum,
ucuz bir gökyüzü gibi,
gülümsüyorum…
Unutmayı düşünüyorum,
üzülüyorum.
Aşkımı düşürmedim henüz ayaklar altına.
Aklım herkesin ayaklarının...
Heyecandan titreyen çenem gibi,
eşit kafiyede şiirlerimle,
karamsarlığım,
anımsamazdın,
ne umursamazlığı,
kusursuzluğundan,
kusurum doğar aşktan.
Kurtar beni bu ağaç kovuğundan,
yağmur ağacına kısılıp...
Düşüncemin suç mahallindedir aşk,
gözlerin ne suçludur şu an gözlerim için,
bir Ferhat’a kanıp kırılır da dağlar,
bilmezler henüz Oğuz’dan parçalar.
Parçalar ellerim,
martıları sevdikleri kadar,
ancak onlar kadar...
Ve gelecek mi diye beklemekten,
sensizlik gereken bir gelecek midir?
Tek gecelikten kastı,
tek hevesliktir,
bed’in hevesini aşkta yenememiştir.
Artık senin bir değerin yok gözlerimde,
gözlerimde kalanların eskidikçe...
Gönlümün surları,
aşktan şahilerle,
döküldüler ekmek kırıntıları gibi,
avucuma düştüğünde gözyaşların,
kızaran gözlerindeydi aynı hüzün.
Aşkımın tozu tüm aşıkların aşkı,
bu yüzden gücü bir tek bana yeter,
benim gücüm bir...
Hırslıyım,
aşk beni hınçla doldurup,
nefretle gömdü gönlüme,
yok oldum,
yokluğumdan filizlendi sonra saf aşk,
uyanıp bu fakir rüyadan,
terkedildim.
Terk edilecektim zaten,
sen isen ne huşu,
gökyüzü buna ne güzel...
Nasıl bilirdiniz?
Şair’di,
Aşık’tı diyecekler,
Usulca bıraktıkları toprakta başlayacak;
Sorgum, Görgüm,
Bildiğim Sen ve Ben,
dilimden şükür eksik olmadığı için Allah.
Neyi doğru yaptın...
Artık tanıyamıyorlar beni,
aşkın ışıkları yok,
tüm gerçeklere karşı,
yokuş yukarı koşar aşkın,
aşığınım da,
aşığının nefesi yorulmadı bir türlü,
ayaklarımda yükler,
yürümekte zordu bu yolda.
Yanıyor yürüdüğüm yolların...
Feryatlarımdan kıskandı martılar,
gökyüzünü bu yüzden ağlatıyorlar,
sabahları uyukladığımdan fırsat bilirler,
uyandırmaktan korkarcasına uçarlardı.
Bulut, Yağmur hayaline daldı,
mevsim yazdı,
kışta hatırladı...
Kimsesizliği fırsat bildi ilhamım,
insan kimsesizken yazıyordu,
fakat,
ne kimsesizlik istemişti,
ne ilham,
ruhumun tek bildiği sensizlik.
Yüzüm yaprak-yaprak sakallarımdan,
arındı şimdi,
sıradan bir adam gibi...
Firar ettiğinden beri omuzlarımdan,
omuzlarım düştü,
o yüzden zayıfım,
ben zayıfladıkça,
aşkın önemi azalır,
ben önemsemedikçe,
tenler değerlenir.
Değerlendikçe azalır ilhamım,
hayalin,
seni hayal etmedikçe hareket...
Aşikarım,
kaşımın çatıklığıdır aşkın,
olmayışına veda eder günler ve aylar,
işte bu yüzden bir beklentisi yok benden,
benim tüm hayal diyarım,
beklentim sen.
Yüzümü yıkayıp,
aşktan uyandırmalıyım,
kaşımın çatıklığından...
Ben,
basit bir şair adam,
yağmuradam…
Ciddiliğimin bütün ağırlığı aşkındır,
tanışıktır el-alem aşıkları sözümle,
gözüme yakından baksalar,
seni görürler.
Aklıma ulaşabilecek kadar başka güzel,
olmadığından hiç...
Esirim,
aşkına yenikliğimden böyleyim de,
sen hiç yenilmedin aşkıma,
yenilsen keşke,
yüzünle yarışırdı Güneş parlamak için,
Ay terk edildiğini o zaman anlardı.
Terk ederken hiçbir şey demedin de,
anlamıştım bende,
Ay...