Ölmeyi beklemiyorum,
zaten öldüm,
terk etmek bir nevi cinayettir,
cahillik,
ölümü yağmur canlandıracak da,
beklerim,
bilirim,
o gün de kavuşamam sana.
Doluştu rüyama hayaller dolu güzelliğin,
uyanış buna işkence...
O gittiğinde, karanlığa gömülür bütün hayatınız… aslında dünyanın ışıklarını kimse kapatmamıştır. Aşk Gölgesi düşmüştür üzerinize.
(365 Şiir 6 Satır)
Ölmeyi beklemiyorum,
zaten öldüm,
terk etmek bir nevi cinayettir,
cahillik,
ölümü yağmur canlandıracak da,
beklerim,
bilirim,
o gün de kavuşamam sana.
Doluştu rüyama hayaller dolu güzelliğin,
uyanış buna işkence...
Kimse benimle ‘sen’ yarışına giremez,
ellerimde kalır boyunları, korusun Allah,
bir sürü paçavra arasından eleyemezsin beni,
ben paçavralıktan aşkına terfi etmişimdir.
Haddimi bilmişimdir, sensizlikte...
Boş görüntü tabloları, ben gelince giderler,
gidenlerin boldur da ben gitmemiştim,
terk edilenin sadece benim, buna rağmen,
en sadığın ve en aşığın da benim, öğren.
Vay kaçmış aklım, kaçar yine de kime kaçar?
Senden başka yeri...
Biliyor el-âlem, sende ne denli ciddiyim,
gel de çık bu işin içinden şimdi,
çık yüreğimden gücün yeterse haydi…
Buna sen bile karar veremezken, kimsin?
Nesin böyle sen? Öyle esip gelişinden,
medetlenip nasıl da aşka boyun...
Yol-yola bağlanır da, yolun yoluma mecbur,
korkuyorum yine de yollardan, karanlıklar,
Allah’tır yalnızlığa mahsus, gocunmaz da,
beni senin için yaratıp, yine seni gururlandırır…
Olmadığından gururlanamam...
Aklı aklımdan alana bak bir, ne güzel,
aklım senden de gidecektir de ne güzeldir,
işte o an ilk seni unutup, ilk seni hatırlarım,
kendimi, kendimden yine seni hatırlarım.
Bana seni hatırlatmayacak milyon söz var,
ben bir...
Bekliyorum da firara meyilli gönlünü,
firarı var gönlümden, ne denli aptallık
ve sen nasıl bir aptalsın, bunca aşk içinden,
nasılda içki dolu masalara gittin?
Yudumlarken zehri, zehirlendim aşkından,
aklımdan zorum var...
Ressamın basit çizgilerisin, ucuz boyaları,
buna rağmen milyon lira eder tablon,
asıl ressamın Râbb’tır, bundan doğdu aşk,
öyle kolay vazgeçilemezdi bu aşk.
Hatıralarına uğrayalı, unuttum evimi,
yolumu izimi unuttum seni...
Bizim bildiğimiz ilimin ve bilimin,
seninle alakası yok, güzelliğinle de,
bilemezler asla sırrını, çözemezler,
bu sır bilinse, ölmezdi Ademoğlu…
Ademoğullarından en aşığı da benim,
buna inanmayan aklına düşecek...
Zaman şu an değersizdir, değerim yok,
sen varken zaman nasıl değerlidir,
değerli olan her şey nadirdir, bilirsin,
bu yüzden zaman çabuk geçerdi.
İşte yine yalnızsın, senin yüzünden,
bir kişi daha yalnız yeryüzünde,
geride...
Kalk, bana doğru yürü, doğa gülümser,
sen olmadığın için yanıyor yeryüzü,
ihanet ediyorlar insanlar, görüntülerim,
bu yüzden kötü, kötümserlikten körüm.
Seninle ilgili anlatacak çok şeyim var,
aklım hayal hazinendir...
Hafızamı bir an kaybetsem ve o bir an,
milyon da bir ihtimalle seni görsem,
eminim yeniden aşık olurdum da, aptalım,
eskisinden de aşık olacağım için de.
Bu senin gönlüne yarar, ben yine zarardayım,
yaptıklarını unutup, gönlüme...
Ben o şairlerin özendiği kalemim,
sahibiyim sayfaların, kalemin kalemtıraşı,
gel de ağlama yazdırdıklarına, dolu-dolu,
gel de susma konuştukların karşısında…
Mevsimlerden bahis açmıyorum artık,
makasların eridiği...
Ben bir aşığım, aşkının yolunda kırıldım,
kırıldım da saçıldı etrafa aşktan damlalar,
ak saçlarımdan ilham aldı da şairler,
beyazlığını yazdılar aşkın, meşkin, senin.
Kendinden başka kimse kalmadı sandığında,
çevir başını bak...
Bari ölürken ol yanımda, başımı sıvazla,
kanım soğurken bedenimde, üşürüm de,
ölmekten değil, sensizliktendir soğukluk,
boğuklaşan görüntüler içinde en berraksın.
Ne feryad-ı bağırırsın, dağılırsın da, ağlarım,
yakılan...
Toprağın renk çaldı gözlerimden, güldüler,
Allah’a sığındığım, kahverenginin azabından,
bu bilincin ilimine erdiğinde aklım,
bildim-ki sende fanisin, bitmek üzere hayalsin.
Ben yoluna kurulmuş, saatli bir...
Sözlerimden kendini çıkar da bak,
kendinle ne büyük fark vardır, inanamazsın.
Bende-ki sen aşktan var olmuştur da,
senden ne aşklar soldu, ne şeytanlar büyüdü.
Aşk beni yormaz, yalnızlık beni üzmez,
karamsarlığımdan aldım...
Tüm dikkatimi dağıtan aşkına bak,
nasıl da dikkatsizim, özürler dilerim,
seni görmedim değil, göremediğimden,
bu yüzden doğrulamadım yerimden.
Oysa kokundan anlamıştım, senindi,
nedendir bilinmez, evrenimin kalbi...
Göremiyorsun değil mi? Körlük başa bela,
belalar bırakmaz peşimi, ben senin peşini,
üzüldüğünü biliyorum da üzülüyorum,
yine de üzüntümden önemli değil Aşktan.
Nasıl da sensizlik hastalığına düştüm,
düştüğüm gündür, şiirsel bir...
Olmadığın sürece ölümle başbaşayım da,
Azrail denen melekten de razıyım, alsın canımı,
canım sensizlikte pek kıymetsizdir derim de,
günahı yazar meleğim, Allah’tan af isterim yine.
Islah edilmek üzere beklemekteyim...
Aşk şehrinin valisi benim, sen,
yazımı yazıp, yine çekip gideceğim yatağa,
yüz üstü yatıp tüm gece, uyumayı beklerim,
uyumak ne kötü yine de, hayalinin yanında.
Anla, ne denli Aşığım sana, anla haydi beni,
beni sende...
Unutuyor muyum seni? Tövbeler olsun,
unutursam şükür eder miyim? Deli miyim?
Sana deliler gibi aşık olduğuma göre,
elbette tüm delilerden daha deliyim.
Peki, seni ben kadar arzulayan da kim?
Soruyorum, çünkü bulamayacağını...
Yüreğimi söküp kaburgalarımın arasından,
ellerine hediye etmeye de razıyım ben,
bu seni unutturmayacağı için ruhuma,
aptallıktan öte değildir, yürekte çöp olur.
Ne duyabilirsin-ki sesimden, aşıklığımdan başka?
Ne duymak...
Gelip uyandır sensizlik uykusundan,
gelmene ben gibi muhtaçtır herkes,
eğlence zamanındayım, buna rağmen,
tüm eğlenceli zamanlarımı harcadım.
Gelip uyandır sensizlik uykusundan,
burada sensiz değilim, rüyalar var,
rüyaların...
Tedavülden kalkmış bir aşk benim-ki,
tedavisi sözlerin ola gönlümün ilacına,
senden başka neyi anlatır da, avuturum?
Avuntuya da sen, uğultularım da sen.
Sesini duyar gibi olurum ya bazen,
korkar çeviremem başımı, ses...