Bergeron yağmur bilimidir,
seni ben kadar bilen yoktur,
seni bilenlerin bilinci yerinde değil,
seni çeken bu olsa gerek bilinçsiz.
İşim sensizlik, gerekeni yazmak.
Yazmak basit değildir, biliyorsun,
şimdi bilmediklerinden...
Bu sabahta yağmurla yıkadım yüzümü, gözüm açıldı ve yürüdüm sesiz etraf bergeron, cüsseme ağır ne varsa ezildi, bir bir.
Damlana basmadan yürümek yordu.
Bergeron yağmur bilimidir,
seni ben kadar bilen yoktur,
seni bilenlerin bilinci yerinde değil,
seni çeken bu olsa gerek bilinçsiz.
İşim sensizlik, gerekeni yazmak.
Yazmak basit değildir, biliyorsun,
şimdi bilmediklerinden...
Beni fark etmek epeyce zordur,
aşık adamın metresi de olmaz,
maşuk eli, saz teline mahkum,
ozan kalemi basit yazmaz…
Beni toplumdan soyutladığı gibi,
seni ne topluluklar kabul etti aşk,
seni istemekten utanan adama...
Artık aşkı da beklemem, zaman;
beklemekle kandıran hayal,
hayal kadar yalandın, en başından,
kurmak için para istememişlerdi.
Seni hayalimde yaşatıyorsam,
bedelsiz olmandandır, aşk bedensiz,
bedenin para ediyor diye...
Beni yağmursuzluktan ölüme yücelt,
bu evrimin başka dilinden iftira,
hayra konuşan bir adam değilim,
şerri de var etti Allah, aşk Kabil.
Ölmediler mi, benim gibiler?
Ölmeyecekler mi yine ben gibiler?
Aşktan labirentler...
Yüreğinde yetiştirdiğini,
gözünden bile sakın, ilk defa,
yüreği de tanırsın, akıllandığında,
yürek de kalmaz, yetişmiş de.
İşte ahvali dargın adamın hali,
sakalından belli değil midir?
Hala aşık adamın intiharından,
aşk...
Felsefenin seninle bir alakası yok,
Fiziğe de diz çöktürdü aşkım…
Yer çekimine değil, yüreğime ağırsın,
her anının hayranıyım, bunu çöz.
Seninle ilgili hiç bir şey bilmiyorlar.
Bilseler de, benden daha iyi...
Yağan kar da bulutlardandır ya,
öyle ya kar aşkın yağmur şekli.
Evcilleşip sakallarımı keseceğim,
gamzelerimi gösterecek Deniz.
İncecik bir çizgi gibiydi güzelliğin,
ben milyon metrekare uzaktan,
izledim seni öyle, buna...
Öncesi sensiz bir evrene küsmek,
yarını kesinleştirmek gibi saçmayken,
benim öncemin sensizliğe de isyanı,
bu sen olmadığında da vardı.
Bu nedenden karamsardım ben,
sensizlik ile sinirlilik arasındaydım,
işte bu yüzden...
Dolar’la alınmış bir hediyesin…
Mark’tan arındı bedenin, pahalılaştın.
Ben aynı fiyatta, aşkımla değerlendim,
buna sebep Allah’ın vergisi sensin.
Fahiş bir güzellikle uzaklaştın ya,
buna inat edip aklıma...
Bu halde bile, sağlığını düşünürüm,
kötülüğünden çok, kötülüklerine
rastlamadım şükür, samimiyeti olmasa,
bir yığın dostum içinde, seni seven yok.
Beni üzdüğünden küstüler sana,
dağdan farksızsın bu aralar,
şu sıralar...
Yüzümü de yıkadım fayda yok,
uykulu kaldığım ‘sen’den uyanmanın
imkânı yok, bunca zamandır uykusuz,
uykum, yağmurun dönüş günü, ilelebet.
Üzgünüm, hemde hiç olmayacak kadar,
sözlerimi bununla terbiye etmedim...
Yıllarımı sana yazmakla ve
tutmamı düşündüğüm sadece
bir söz ile geçiriyorum, sensiz.
Sözümün arkasında duruyorum.
Nedensiz bir çok satırı var ettiğim gibi,
yazmanın okumaktan zor olduğunu,
bildiğim halde yazıyorum ve...
Benim suçum, ‘budala’ bir martı bekçiliğim,
elçisi olduğum aşktan sıyırdım kendimi,
bana zevâl olmadığı gibi sana ezâ olamaz.
Beni yerle bir et, etime aşktan kamçılar.
Yerinde durayamayan bir aşıktan ilk...
Tek aşkın paradır, maşuğun inadı,
gururun eklem yeri gibi sızladığında,
kızgınlığın yerini yüz kızarıklığın aldığında,
değiştirecek yatağın da kalmayacak.
Benim ‘sessiz sedasız’lığımdan faydalan,
adına bunları...
Sana olan ‘hasretten’ bir de ‘yorgunluk’
yorgunluğumun aslı hasretten,
soğukça esip geçtin, gidip bir elde,
dinlendi rüzgar, rüzgarda iş değil.
Bu perçeminin birden savruluşuydu,
alnından yazılarla...
Aşk adamı değildim, öyle doğdum.
Adam demiyorlar, aşk yüzünden,
yüzüme bakınca sakallı-çatık kaşı,
oysa kimse bilmiyor seni, bilselerdi.
Artık yazmaktan da sıkıldım,
hayattan ve yaşamadan iki kat.
Senden soğusam...
Hadi beni affedelim ya da mahvet,
etmişliğinden beter olsun halim,
seni düşünemeyecek kadar üz beni,
umursamadığındandır tükenişim.
Budur bel-ki, beni sana aşık eden neden…
Yalandan laf üretip, tüketmem...
Sen, sürükledin beni yalnızlığına,
benim hiçbir zaman olmadı öfkem,
gölgende yaşayamadığımdandı,
aşkım seni de gölgeler, kaç benden.
Farket, sürekli bahsediyorum senden,
kafiyeler kuruyorum bu kelimelerden,
sayfalarım...
Her nedeni bir kenara ittim ben
ve ben, sensiz geçen her gün için,
aşka eziyet edip, kollarını kestim.
İşte bu yüzden üzüntü verir herkese.
Mutsuzluğumdan pay çıkarmaz martı,
çıkarsızlığımdan ‘Sen’ inadıma...
İnat edip gururuma, aşıladım fidanı,
bu yüzden, inat yüzünden aklımdasın,
gururumun gücü yettiği gün bitecek,
senin nefesinin bittiği gün kadar harbim.
Bunda o kadar harbiyim, yalansızım,
en günahsız aşığında benim...
Şimdi kafelerdesin, bir yerlerdesin,
benden bihâbersin ya öyle aciz,
aşk beni tamamıyla tanıdığı için,
gitmek ister esaretinden feraha.
Aşk’ı kaburgalarımda hapsedip,
kalbimden kan ektim hücresine,
Bana bakma...
Bana seni yazmaktan başka,
hiçbir şey vaat etmez sensizlik,
bensizlikle ilgili başkaları şikayetçi,
benim sensizlikle bile, yoktur derdim.
Hemen-hemen her gün sendeyim,
sen ellerde raks ederken...
Beni uyandır, aşk-ı uyut, soyutla,
somuttan nasıl aşk çıkar ruhuna?
Gurura rüşvet öde, huzur için,
aşk göze inat, yüreğinde değil mi?
Beklemekle ilgili, aşk emeklemek,
ufak bir bebek için bahane değil,
kemikler sızlatır aşk...
Şimdi durduğum yerde olduğunu,
bir düşün, bir yokluktan varoluş aşk,
sana yazdıklarımı, duyuyorum elden.
Ne gelir elden? Peki deyip, sustum.
Kusurdu bel-ki aşk, göğsüme örs…
Bu uğurda gururu yenemedim bir tek,
buna ek...
Bugün ve diğer bütün ‘Bugünler’
mucize olacaklar eğer gelirsen…
Kesin olmamakla birlikte, bu umudu,
her gün ağırlamaktan yoruldu martı.
Özgürlüğün sahibiydi en siyah martı.
Bunu emanet edip benden...