Vazgeçtiğin an aklından ne geçiyordu?
Bunu kendime binlerce kez sordum,
sorun cevap veremiyor olmaktır,
sana sormayı istedim, gururum engeldi.
Bu yüzden acı çekmekteyim,
acı çek ama sorma demişti gurur.
Gurur bize öğretilen...
Hûşûyu senden bilip, sana şükretmek, kanıma girip beni asmaktan basitti, kanım öyle deliydi-ki, seni sevdi, adına Israrziyan dedim.
Vazgeçtiğin an aklından ne geçiyordu?
Bunu kendime binlerce kez sordum,
sorun cevap veremiyor olmaktır,
sana sormayı istedim, gururum engeldi.
Bu yüzden acı çekmekteyim,
acı çek ama sorma demişti gurur.
Gurur bize öğretilen...
Ve birazdan son bulacak güneşin mesaisi.
Benim için, oysa aydınlatmaktır işi,
dünyanın diğer yüzünü aydınlatırken,
belli eder kendini, dünya da iki yüzlüdür.
Yüzsüz olmasına rağmen güneşte,
kendi etrafında döner ya, anla...
Karanlık kamufule etmişti aşkımı,
bu yüzden karamsardım, karanlıktım.
Sen tanıyana kadar cumhuriyetimi,
bağımsız değildim, aşk-bağlılıktır.
Aşk inanmaktır, inanmamak cahile has,
kendine bir bak, sonra bahane...
Yazacak ne çok şey var.
Yağmur, ne kadar çok yağacaksa,
benim de hiç acelem yok. Her damlasını,
ziyan etmeden yazıyorum işte.
İşte, buradayım. Görmüyor musun?
Beni herkesle bir tutmak cahilliğindir,
Cahilliğim adına...
Herkes bilsin diye mi yazıyorum sence?
Bir sen bilsen, ben bilmeyi de es geçerim,
Seni bir zerre rüzgarla getiren Allah,
beni bir damladan var etmişken, inkâr etmem.
Aşık’ların istediklerini alana kadar var.
O’âna...
Görüyorum, hallerinden belli oluyor,
yol kenarında güvercinleri izleyen amcalar.
Bir zamanların en aşık bakan gözlerine
sahipler, bu çizgilerinden belli, görüyorum.
Bir zaman sonra nefesimden solumuş bir aşık,
zerremden hayat...
Zamanı boşa mı harcıyorum seninle?
Sensizlikle baş edemeyecek zaman…
İnsan zamana yenilirken… Nasıl edeyim?
Sensizlikle. Bu ağır bir ceza değil midir?
Etki olmasaydı, tepki nasıl zuhur bulur?
Zaman unutturur etkiye...
Israrla döneceğine inanan kalbim,
bu yüzden seni başka güzellerde aramam.
Dönmeyeceğine ısrarla inanan aklım,
buna eş değerde istemez gururum.
Her duayı ettim, önce dönmen için,
sonra unutmayı zikrettim izinle.
Sana yazmayı...
Yorgunum, uykusuz. Birazcık susuz.
Huzursuz, Nisan neden Yağmursuz?
Mayıs, neden yakan güneşinden uzak?
Haberi yok yeryüzünün, güzel yüzünden…
Gelmen, bu yüzyıl işi değildir.
Ben asırlardır aşığım, bilmez misin?
Bilmez...
Seni sevmek mecazdan mıdır? Hicazdan mı?
Kolay olduğunu söylemedi zaat-ı kimse,
ben zoru da sevmiştim, oysa insan ne
zor inanır, inanmak defterimizle gelir.
Şimdi Kağıttan bir gemi yaptığını düşün,
mürettebatını umuttan var...
İlk hayat ölümlü bedenden ya kabul,
ikinci yaşam hak ettiğinle sonsuzluk,
buna engel olan aşktır, bildiğimiz sen,
senden gelecek olan engel de ziyân.
Aşkımdan şüphe etmediğimden buradayım,
zarûr burada olduğundan uzaktasın...
Bu derin, deniz’in dibi senden uzakta,
bunda cahilliğimden sualim belirir,
emin değilim, benim için mi gelmiştir?
Sana, kimse böyle aşık olamaz, susamaz.
Tüm denizleri içecek kadar aşığım sana,
bu mümkün değil, ehl işi...
Öyle bir kanamakta bıçak kesiği yara,
kabuk tutmadığından irinleşmesi,
senin çirkinleşmen, daim zamandan,
zaman değişir ancak vakit sabittir.
Benim aşkım vakittir, nakdi şiir,
anlamadığından bunca ziyân,
ısrarıma rağmen...
Sabahları yürüşüyünle can bulan sokak,
köşesinde gizlendiğim pastahane,
çok erken vakitlerde oradayım ben,
siyahlığımdan tam olarak görememen.
Buna çabalamadım, peşinde değilim,
sensizlik mi peşimde, ben mi onun peşinde...
Beni sensiz bırakan sadece sen değilsin,
zamanında etkisi var, zamana vaktin…
Güneşin de bir nebze payı vardır elbet,
paysız olsa dünyama neden tam uzaklığında?
Ezberlemeye çalıştıkça tüm unutkanları,
dimağım güçlendi...
Yağmur, nasıl dağılırdı paylarla yeryüzüne,
anlamak için ilimden de ötesi gerekir,
bu Hikmet Allah işidir, ben Allah’ın kulu,
hediye etmiş-ki ilham-ı senin için yazarım.
Seni yazmakta en üstün kul da benim,
Seni yaratan...
Umurum da olmadığını söylersem eğer,
o an bende yalancınım, ben yalan söylemem,
umurumdan daha önemli bir yerdesin,
bu yüzden önemsiz senden başka güzel.
En güzeli tutsun ellerimden, gönül ya,
çirkini alır koynuna, sen güzel...
Neden ısrarcı olduğumdan soru sorma,
bilmiyorum ısrarı, sebep olan ziyanı da,
öğrenebilseydim sensizliği, susardım,
sana susamış dudaklarım, içmeden kanar mı?
Doyar mı karnım sahiden sensizlikle?
Boyum uzar mı ömür gibi...
”Yorma Kafanı Artık’ diyor insanlar,
yorduğumu kim söyledi-ki zaten?
Seni düşünmezsem aklım durur,
uçurum boyu düşmem gerek-ki dursun.
Kollarıma düşmen gerek-ki hayat bulunsun,
gözlerim kahverengiden maviye...
Kırılma bana, yazıyorum diye sana,
bu mecaz değil, sahi, safi gerçek,
senin bu anlamda da kimsen yoktur,
benden başka her yerin boşluktur.
Benim sığamayacağım tek yer gönlün,
sözüm bu yüzden değersiz, yüzüm de.
Gözüm bu...
Sürekli yazmak ve bundan bahsetmek,
özenilesi bir durum değil sana aşıklık,
övünülesi bir durumdayım şairlikte,
şairlikte sensizlik menfaatindedir.
Öyle ya, yanımda olsan benim işim ne?
Yazıyla-kalemle vakit kaybetmekte ne...
Güneş, yarında doğar mı diye kuşkulan,
aşkımın zerresinden bile şüphe etme,
ay yolundan çıkar, ben yolundan çıkmam,
vazgeçmem, kellemi-gövdemden kopar.
Nasıl yaranabilirim gözlerine?
O yeşillikte kaybolmak...
Peşinden koşturan İlahi adalet, gaflet…
Affet Râbb, kul’un yorgundur epeyce,
Mayıs’tan kalma bir hevesle yaşar,
Nisan günlerinin hürmetine kurtar.
Benden ezâ görmemiştir kulların,
cezayı yeteri kadar çektim...
İnkar edebileceğin yüzlerce sayfam var,
binlerce cümlem ve aşk betimlemem var.
İnkâra değecekse dudakların, benden başla,
benden başka hayranında olmamaştı başta.
Hoşla-Hoşta-ki adamlık farklarını çöz,
tenin közden farksız...
İlham, akıl örsümde delice ezilir,
çekici aşk’tır, aşk-ki demiri de ezer.
Deniz’den bahis açıp, düşünürüm,
o da sen gibi küsmüştür bana.
Tüm gerçeğine rağmen aşkının yalanlığı,
beni kocaman bir dağın altında...