Dürüst cümleler mi duymak istedin?
Ben yalan söylememiştim sana hiç,
bunu düşünemeyecek kadar seni düşünüyordum ben.
Nasıl olur da dürüstlüğü es geçerim…
Dürüstlüğüne tercih ederdim aşkını da,
gururum gibi diz çökmezdi...
Yağmur’dan ıslanmaktan kaçarken Yağmur Ağacı’na sığınılır mı? O’ndan kaçarken O’na gitmek Aşık’lık değil de nedir?
Yağmur Adam | Yağmur Kadın |
Yağmur Sözlüğü | Bergeron |
Israrziyan | Yağmur Sürgünü |
Yağmur Körü | Tel Örgü |
Dürüst cümleler mi duymak istedin?
Ben yalan söylememiştim sana hiç,
bunu düşünemeyecek kadar seni düşünüyordum ben.
Nasıl olur da dürüstlüğü es geçerim…
Dürüstlüğüne tercih ederdim aşkını da,
gururum gibi diz çökmezdi...
Gülümsemene ihtiyacım yok artık,
aslında özledim dudaklarını,
kokunu özledim, gözlerine hasretim.
Olmayışının gönlüme zararı var.
Gönlümün bana bütün zararı,
ekmek kırıntısı toplar karıncalarım,
yüreğimde-ki mutluluğu...
Sabah; 7-43, birazdan işe gideceğim,
aklıma takıldı yine garip bir kafiye,
yazmadan gitmek ayıp olurdu,
seni hatırlamak ve yazmamak…
Ne imkansız bir şey, ölümlü hasta gibi,
bütün gün aklımı yoracaktı kelimeler,
aklımda...
Yine günaydın sevgilim, yegane aşk.
Bu günde günaydın de sesinden bana,
hayalde olsa inanmak çok güzeldir.
Aç yem-yeşil gözlerini, ormanları kahret.
Benim kahrolmam nedir-ki dünyaya?
Acı bu değil, bunlar yetmiyor...
Bana uzaklığından buzulları oluşturdun,
kutuplar gibi ayaklarım, soğuktalar.
Bir adım daha atsam kırılacaklar,
ben yine vazgeçmeyip adım atacağım.
Aklım da aynı derece soğuktadır,
yüzüme yansımış hali simamda,
bilirsin...
Seni sevmekten bir an vazgeçmedim, vazgeçmem.
Sen seni sevmenin nasıl olduğunu bilmiyorsun,
unut diyenler kalbimde-ki aşkı bilmediklerinden,
böyle basit bir şekilde söyleyebiliyorlar Unut’u.
Ben basitçe aşık olmadım...
Üzülmeni hiç istemedim, istemiyorum,
ancak pişman olmanı diliyorum Râbb’tan…
Pişmanlık keşkeleri getirir, keşkeler seni,
aldırma bana, deli bir aşığım, gelmeni istiyorum.
Bazen böyle gurursuzlaşıyorum kendime,
kimse...
Aşıklarının arasından en delirmişi de benim,
en gururlusu da benim, o yüzden yalvarmam.
Bu sayfaları yazmak, gelmeni icab ettirmez,
ben ‘âşık’ olduğumu yazmak için yazıyorum.
Hatırlamakla da alakası yok artık, yok...
Çok basit hiçbir şey yapmadan beklemek,
sadece düşünmek bile çok basit sana göre,
basit bir aşık değilim-ki, basitçe bekleyemem,
düşüncemi görebilseydin, aklını kaybederdin.
Kalbimden bahis açmaya gerek yok sanırım
ama yine de...
Evrene nazaran aklım yok kadar küçük,
içinde evrenden büyük söz deryaları,
deryaları oluşturan yağmur da denizden,
deniz benim tenimden, bilmez misin?
Hadi, vazgeçelim şairlerle dalaşmaktan,
evrene kafa tutmakta hafife...
Aşkını tazelemek için seni görmek gerekmez,
zaten güneş doğuyor her gün, ona bakmak,
sana bakmakla elbette eş değer değildir,
lakin güneş bir damla yağmur içmiştir.
Şimdi düşünüyorum bütün ihtimalleri,
bütün evren, gezegenler...
Güzel sesler korosu aklım, en güzeli senin.
Sesinde-ki merhamet ile dile gelir kuşlar,
bu şefkati ancak kollarında bulabilirim,
kolların olmadığından tel örgüler içindeyim.
Şimdi halimi anlatabilmek için ne derin sözler,
ne de...
Divân-ı Derûn’un kemikleri sızlıyor,
saçmaladığım her halimden belliymiş,
seni o zaman da seviyordum ancak,
terk edilmek acısını öğrenmemiştim.
Şair diyorlar bana, istemesem de öyleyim,
ben sadece şana aşık oluşumu...
Ayak bileklerin yeri incitmek istemezdi,
toprağın canını yakmamaktı zarif yürüyüşün.
Bunu akıl edebilen bir şairin olduğu için,
şükretmelisin, çünkü şükrediyorum ilhamıma.
Parmaklarında aynı...
Uyandığım vakit her gün sabit,
uyanışına kuşlar şarkılarıyla eşlik ederdi,
sen bunu da görmezden gelmiştin,
yüzünü yıkayıp yürümüştün işine…
Çalışmak senin için basit şu an,
benim günüm geçmek bilmezken,
uyandığımda...
Kelimeler yetmiyor artık, anlayamıyorsun.
Anlatmak istediklerime Türkçe yetmiyor.
Türkçe’nin acizliği değil bu, herhangi bir dilin,
sana olan sitemi lâl ettiği her halinden belli.
Vazgeçelim bundan, tüm bu...
Aşk ne acılı bir yemek tarifidir,
biliyorum, bu tarife un konmaz.
Değirmenden taşıdğım un, erinmeden,
ben etmesem de omuzumun hakkı helal.
Bu patika yoldan emeklerimle gelişim,
bir sözünle emeklerimi harcaman,
itirazım yok...
Uyanıp bir sabah sarhoşluğundan,
boşluğuna yürüdüğüm son vakit,
inanmak gelmemişti içimden,
telefonu kapattım o yüzden soğuktu.
Arıyor muydun değişiklik, yoksa ne?
Beklediğin başka biri mi vardı ben yeşilken?
Ne yeşiller...
Tamamı seninle dolu kalbimin,
bir yarısı sendeyken eksik parçalar.
İstediğim gibi geçmiyorken zaman,
zamana haykırmakta faydasız inan.
İstediğin kadar bocala hayatta,
ben unutmaya yüz bile tutmam.
Yüzüm tutmadığından yanında...
Kimseden yardım beklemezdin, asillikti.
Herkese yardımcı olmak isteyen aziz kalbin,
kalbine karşı çıkan aksilikler vardı,
tüm bunlarla savaşacak gücün kalmamıştı.
Tamda bu yüzden giderken dönüp bakmadın,
artık senden geriye...
Etine batan sadece tel örgüler değil şimdi,
benim batmışlığımdan değil rahatsızlığın,
inat edip gelmeyişine gömdüğün günahlar,
cesetler halinde ancak teninde gizli kokusu.
Bu kokuyu gizlemekte zor değil,
pahalı parfümlerin...
Çoğu zaman iyiliklerinden bahsettim,
çoğu zaman bir çocuğu sevindirirdin,
yavru bir kedinin, sana nasıl sığındığını,
vicdanında-ki şefkati gördü martılar.
Martılara eşlik eden gözlerimden öğrendim,
annem kadar şefkatliydi...
Yine berbat sayfalardan birinde gözlerin,
ellerim yazar, ben yazar falan değilim,
sadece aşığım, aşıklığın getirisi bu,
götürüsü yağmur körlüğünden tel örgü.
Bağlıyım dört bir yandan, etim kan döker,
kollarımdan bağlı tellerle...
Senden bahsetmek, çok deli işidir.
Benden daha deli yoktur aşk ilinde,
bel-ki bundandır en akıllı oluşumda.
Zihni parçalarken öğretmez mi aşk?
Şükürler olsun-ki senden hiç korkmadım,
sensizlikten kortuğum doğruydu,
Allah...
Sensizlikle savaşacak kadar gücüm yok,
öcüm yok, kin desen, kim haberdar?
Aşk dersen göğüs kafesimin içinde değil,
gökyüzümün her zerresinde, seni yağar.
Bütün bilimsel açıklamalarla gelsem,
o zaman sevecek misin beni?
Sarıp...