Aşk, 19 Mayıs 1989 Cuma günü,
benimle birlikte yeryüzüne doğdu,
cahilliğimdendi aşık oluşum ve
bilinçsizlikti sana aşık olmak apayrı.
Biraz sonra yine hayalinle sızacağım,
uyku gözlerimden sökülmüş gibi sanki,
eminim...
Ayak bileklerin yeri incitmek istemezdi, toprağın canını yakmamaktı zarif yürüyüşün. – Tel Örgü
Aşk, 19 Mayıs 1989 Cuma günü,
benimle birlikte yeryüzüne doğdu,
cahilliğimdendi aşık oluşum ve
bilinçsizlikti sana aşık olmak apayrı.
Biraz sonra yine hayalinle sızacağım,
uyku gözlerimden sökülmüş gibi sanki,
eminim...
Rüyalarıma girmenden sıkıldım artık,
bunun sahtelik ilminde olduğunu biliyorum,
bu yüzden istemiyorum-ki, yüzünden,
başka güzellik ancak Allah’ın elinden.
Benim kusurum, aşık oluşumdur.
Doğumundan sonra beliren şairlik...
Muhteşem bir müzik eşliğinde,
yeniden ucuz bir sigara dumanında,
yazıyorum, müzik yine seni anlatıyor,
ilham yine seni yazdırıyor, gel de uyu…
Niye uyuyamadığımı biliyor musun?
Ya da bunu hiç düşündün mü?
Soğuk...
18 Haziran, sabah 01:28,
Yağmur, sağanak, deli gibi yağıyor,
İstanbul bununla duş alıyor,
Balkondan sokak lambasını izliyorum.
Damlalar tek-tek kavuşuyor birbirine,
sımsıkı sarılıp denize doğru yola çıkıyor,
elimde bir kağıt...
Zor değil bana her şeyi anlatmak,
aptal değilim bu bakımdan, anlarım…
Bin kere de aptal desen, imkansız bana,
Bir kere aşık olmak aptal etmişti beni.
Öyle olmasa, ne işim vardı bu sayfalarda?
Ya da aptal olmasaydın, ne...
Oksijen saçan yemyeşil gözlerinden,
çevirip başımı, nasıl giderim?
Ardıma bakmadan, buna aldırmadan,
nasıl olur da gidebilirim, unutabilirim?
Seni seviyorum, bu yalan değil,
sen Allah’ın güzelliklerinden...
Dünya iki yüzlüdür, söylemiştim…
Şimdi bu yüzünden gülümseyen güneş,
gökyüzümde-ki kırılmalardan sızıp,
nasıl da bulutları yakmadan beni kavurur…
İlmine sahip olamadığım bir yağmur döngüsü,
sözcüsü benim, bu gökyüzü...
Ve güneşi alevlendiren teninden güzel kokular,
nasıl hantallaşmıştı dizlerime ayaklarım,
yürümek bir yana, nefes alabilmeye şükür,
martılar çığlıklarla uyandırmaya çalışıyordu.
Bu zehirli bir rüya, yağmurlu toprağın,
bereketi...
Yağmurla temizlenen kaldırımlar,
hatırla çivi ve taşla isimini kazıdığım anı,
kibritten çit yapıp karıncaları hapsettiğimi,
ve bu kadar acımasızdı aşık bed…
O an sarı saçlarından yansırdı güneş,
gözlerim başka bir şey...
Eskidendi cahillik, nedeni sensizlikmiş,
ilk işim seni görüp-ilk görüşte sevmekmiş,
birileri bir yerlerde beni beklerken,
ben senin için yıllardır beklemişim.
Hala bekliyorum, meraklanma, gitmedim.
Hala hayalinin...
Siyah gömleğim gözyaşı izleri,
korkma korkma, benim değil,
sevinme sevinme, tanıdık değil,
o beterleşti, karanlıklaştı yaşamı.
Artık senin için ağlamıyorum,
ağlamanın da dozunu kaçırınca,
vakti gelecek olan her...
Ahı var yılların, gençliğim ağlarken,
yağmurları götürür bulutlar, bereket,
esinlenir ilhamımdan, şükür Allah…
Vazgeçmeme yardım edecek, unutmama.
Bekliyor da, nedeni nedir bekleyişin,
benim aşka bağlı zincirlerle...
Bitmediğinden yakınıyorum ya aşkın,
yangınından bahsediyorum bazen,
bazen yaşama nedenim buymuş diyorum,
sana da nasip olacak olan yalnızlık.
Aşık bakandan başkası anlamaz,
kalbinde aşk olmayan çözemez şifreyi,
hergeleyi...
Yağmur ilinde olsa başkası,
bir an bile dinmez bu ilhama,
hadi, bulamadıklarımı yüzüme vur,
sonra eskit, yıllar makyajım.
Kahverengi gözlerim aşık bakar sana,
kahvenin hatrı kadar kal yanımda.
İlk değilim, son olmayacak...
Anlayamıyorum, sayfalarıma yazıyorum
ama anlayamıyorum ne kadar gereksizsin…
Seni büyüttüğüm kalbime bütün eziyet,
bunu lüksten bilip, niyetime dua edebilirim.
Sensizlikten canı çıkan adamın kalır ahı,
ah etmedi dilim...
Soğumadı ateşim, ölüyor ancak,
alevinden bir dirhem kaybetmedi,
güneş gibi asil ve vurdum duymaz,
üzülmekten başka işi yoktur Oğuz’un.
Küçücük bir veletin ayak izleri gibiydi,
başta hayalimize eklenirken bu...
Hatırlayabildiğin kadar hatırla,
Avukat olmamı isterdin, ben şair.
Bu o zamanlar bir hayaldi, amaçsız,
Adımı örnek gösteren bir tabela.
Şimdi öğreniyorum, yeni anlıyorum,
görmek istediğin hiçbir zaman ben değildim,
bende...
Yeni değil, duydukların da eskidiler,
söylediklerim, yazdıklarım eskimişler,
bu eskilikte eşsizlik benim değerlenişim,
söyle, sana, kim değerli sözler yazdı?
Herkesin amacı bir gramcık yamacınken,
bu histerikten haberdarsın ve...
Bana dünyayı ver, ya da güneşi sun,
bana dünyayı da dar etsen, vazgeçmem.
Aslında ne kadar da şanslısın diğerlerinden,
asla vazgeçmeyecek bir aşığın vardır…
Tel Örgülerden kurtarmak sana mahsus,
bunu yapmadığın taktirde...
Akıl vermekten başka işe yaramıyor,
dostlar, arkadaşlar, beni tanıyanlar…
Öğüt vermekten başka işe yaramıyor,
baba, amca, camii avlusunda-ki dayılar.
Aklı yitireli yıllar oldu, artık düzelmem…
Sizin küçük...
Nasılda büyümüştük öyle bir anda,
hayallerimiz de büyüktü o denli,
oynadığımız oyunlar gibiydi, gerçek…
Öyle görünüyordu, oyunda bitecekti.
Sonra sen büyümüştün benden iki gömlek,
hayallerin büyümüşlerdi, masan değişmişti...
Gözlerim acıyor, uykusuzluktan,
dün gece yine seni hayal edip, sızdım.
Sarhoşluğum aşıklar iline eziyetti,
biliyorum bunun her türlüsü haramdır.
Lâkin kimse bilmiyor bu hayallerle uyuduğumu,
rüyalarımda seni görüp...
Çok erkendi, gidişin yokluğuma bedel,
dünyanın ağırlığına bedel bir soğukluk,
ellerimi ovuşturup, sıcak nefesimden,
bir yığın dua etmiştim, beklemiştim.
Olmayışına sevinen bir tek sensizliğim,
bu evren ilinin diline denk gelen...
Seni izleyen gözlerimden çıkardım hıncı,
önce susuzluktan çatlattım dudaklarımı,
sonra gurur şefkatinden esirgemedi bedi,
saçıldı yüzümde güzellik, saçlarım kapkara.
Ölümün rengi de karanlıktır, pişmanlıklarla,
dop-dolu bir...
Aldatmacalıydı kocaman dünya,
aşıklar o denli saçma bakışlarıyla,
sana güvenip yitirdim güvenimi,
sonsuzluk alevinde dövüldü aşkım.
Bu demirden bir örsün kaldırabileceği,
herhangi bir maden işi değildir,
öyle çelikten daha...