Sen’den öğrendim ben Sen’sizliği,
Sen’de öğrendim yine, Ben’sizliği.
Gökkuşaklarından kelebekler izler Sen’i,
cesaretim yoktu altından geçip-gitmeye.
Gidecek kadar cesur değildi gururum,
büyüdüm...
Tüm Renklerin O olduğunu farzedin… gökkuşağındaki renkler bile… sonra O’na Yağmur Kuşağı dersiniz.
Sen’den öğrendim ben Sen’sizliği,
Sen’de öğrendim yine, Ben’sizliği.
Gökkuşaklarından kelebekler izler Sen’i,
cesaretim yoktu altından geçip-gitmeye.
Gidecek kadar cesur değildi gururum,
büyüdüm...
Ben bilmem, Ruh’um bilir,
Sen nereden bileceksin, öğrenemezsin,
Aşk’ın ustasından muşta kafiyeler,
hayretteler, huş’la hoş içindeler.
Nahoş haller, bîhoş sevenler, aslında sevgisizler,
bilmez bilginler tadar...
Ne yapıyorum ki ben.
Aptal kelimeleri bir araya getirip, Sen’i var ediyorum,
kendime hâr ederim, kendimi Aşık ettim Sana,
bu yüzden suçsuzsun Sen, bundan masumsun.
Bunca senelik Sen’sizliğimi Sen bile gideremezsin,
öyle...
Bu benim sevdam.
Benim sözlerim, söyledikçe söylenirim.
İlham dilime dolanan gün boyu türkü,
beste güfte bana ait, Sen’dendir her sözü,
öksüzün hakkını yemek gibi zulmdesin,
yetim malı kaçırır gibi kaçıp gitmektesin,
bir...
Hey, Aşk dolu adamlar, kadınlar,
bundan mı üzmek ve yormak her adımda,
kıymetsizlik bürümüş gözlerinizi,
göz görmezleri seviyorsunuz da,
sevenleri görmezden geliyorsunuz.
Oğuz Aşk’tan ölenlerin efendisi,
nefsine söz...
Anlıyorum, anladıkça anlak budala bir adam oluyorum,
bitmiyorum, sevda yokuşunu koşar adımla çıkıyorum, tükenmiyorum.
Öylesine güzelsin ki, saçlarının bir teli için yazabilirim milyar satırı,
bunun Sen’de bir hatırı bile olmaz, ne...
Ölümde öyleydi.
Söyledim ve bitti, söylendin ve gittin,
sonra bitti anlamın, titredi gözkapaklarım, kükredi gökyüzü,
suçluymuşum gibi cezalandırdım kendimi.
Oysa Aşık’tım.
Böyle suç mu olur? Aşık olmak suç...
Bitmeyeceğini biliyorum,
bitmeyecek olan benim Aşk’ım,
Sen elbet biteceksin, bir kenarda öleceksin,
öleceğim.
Başka her şey nasıl da değersiz, görmüyor musun?
Hayatını yarın ölecekmiş gibi yaşıyorsun,
ben yarın da Sen...
Kafiye budalası,
yazdı onca satırı,
birinde anlam yüklü kafiye yoktur,
kafiyesi Sen olan şiir ne güzel okunur,
kafiyesiz de olsa şiir, Sen’i ne güzel okutur,
Oğuz, öğrendikçe doğrulur, yokluğunda gurur.
...
Ardı arkası kesilmez, kelimesi bitmez,
Aşk ne gûruhları parçaladı, nefis ne gönülleri kirletti,
izletti gözlerim Sen’i gönlüme, bu izzettir,
kıymet bil, bu ne soğuk kanlı bir cinayettir?
İzah et Oğuz Aşk’ı, yansın...
Yazdıkça ikiye katlanıyor ilhamım,
bu Aşk’ımın eseridir, eser rüzgar diridir,
Hây bilir, hakkım nedir, Hây bilir, Ruh’um nefesidir.
Hây bilir, nefsim kafestir, Hây bilir, kudret elindedir.
Hây bilir de, ben ne bilmez...
Beni Sen’sizliğe gömüp gittin,
çürüdü kemiklerim,
Aşk bu dağılmışlığı toplayıp,
Sen’siz adamı diriltti,
yaşama muktedir Aşk’tan Oğuz,
nedense kalbinde yoktur.
Binlerce şiir yakarım tek bir saç...
Yokluğundan değer aklıma rüzgar,
Martı olur, kanatlanıp uçar,
doğa üstüne çullanan kasırga,
gönlü nasır, işlemez Aşk-ı Ebed,
mabed buna imza atar günahlarla,
ne aptal kelimeler kafiyeleşti,
Sen’in kalbin yumuşamadı, vicdan...
Bazen ağlardın,
gözlerinin içinde görürdüm gökkuşağını,
bu yüzden Yağmur Kuşağı,
itirazı mı var doğanın, kimin haddine?
Hadsizlikten bunca kelime,
bunca kafiye sevgimin keyfine,
eserim rüzgar misali kalemin...
Utancımdan değil, avuntularımdan başım öne eğik,
biliyordum böyle olacağını da,
hiç hazırlıklı değildim gitmene,
gelmene de öyle, gel de, gitme.
Muhtaç değilim Sana, Sen’sizlik başımın belası,
aram hiç iyi olmadı...
Aşk’tan başka sebebim yok,
bu yeterli bir neden yazmak için,
içim dışım Aşk, gözüm Sen’i görür,
kulağım seni işitir, dilim konuşur.
Gel de sustur.
Sen gel de, susarım ben hep,
dinlemek olur en iyi işim, şimdi...
7 milyar insan dünya denen yerde,
yerle-bir de, bir ben uçuyorum Aşk’ından,
doluyorum yeni bir buluta,
yine yağıyorum Oğuzhan Deniz’e,
Denizler yeşeriyor yeşil gözlerinde,
doyasıya soluyorum tabiat ananın kokusunu...
Ölümsüzlük nedir Aşk’ın için?
Bilmediğinden görünmezim,
Ruh’umu görebilseydin, övünmezdin,
böylesi Aşk’tan yanan başka kimdir?
Ben sevmem kelimeleri,
Sen’i anlatmasalar, bende anlatmam,
Sen’i...
Hayat azaldıkça gözlerimizde,
ölüm öyle büyüyor gün geçtikçe,
serpilip, büyüyor çevremizde,
Sen uyuyorsun.
tüm bunlara kapatıp gözlerini, uyuyorsun.
Şeytana uyuyorum peşinden gelmekle,
yanacağım bundan, biliyorum, şuursuzum.
...
Sen ve ben,
eskisi gibi değiliz, ben daha çok Aşık olurken Sana,
Sen eskisinden daha vicdansızsın, anlamazsın.
Gel de anlat müşkülpesentin esinti rüzgarını,
ne bilinir ölünün hayat isteği,
öyle ya,
ne bilinir...
Şiir sunan adamın kan kustuğu an,
kalp sızısından tadacak ölümü, can çekilecek bedenden,
gözler kapanacak yeniden yaratılışa kadar.
O halde gelme,
Bu kaçıncı şiir?
Unuttum… Hiç biri aklımda değil,
aklım Sen’inle dolu...
Bak, yine başbaşayız başka bir şiirle,
Sen’sizlikle…
Ya başka kimsem kalmazsa?
Yüzümde ufak bir gülümseme,
yorulduk gülümsemekten,
vazgeçtik masumiyetten,
ezildikçe ezildi Yağmur tanesi,
Oğuz aptal herif, sigara kokar...
Yine çabucak geçti zaman,
önceden hiç geçmeyen zaman,
şimdi kovalayanı var gibi akıp gidiyor,
neden biliyor musun?
-Elbette bilmiyorsun.
Sen’sizliğe artık tahammül edemiyor vakit,
tüm vakitlerim Sana isyan için intihar...
Kehanet kusan kâhin,
kerahet vakti uykuyu terk edişin,
yeşil ışıklar doğar gündüzüme,
Aşk’sın ya, ondandır.
peşimde götürüyorum ya Sen’sizliği nereye gidersem,
katlanmak zorundalar. Aşık Oğuz bilmeye mecburlar...
Hadi,
yine Sen’i anlatayım, kendimi unutayım,
Sen’den başka ne varsa hatırımda değil,
Rabb’im bilir, ben bilgisizin tekiyim, sofram ateş.
Giydiğim ateş, yediğim ateş, gönlüm Sen’i sevdiğinden ateş,
ateş...