Aşk’ını, Ruh’umu koparırcasına al,
Aşk’ın kaynak-pınarı paranoyası,
ne varsa sair, Aşk’a dair Oğuz’dur.
Oğuz Kul’dur, yanar teni Alev’den.
Ne varsa şiire dair, Oğuz Aşk’a...
Aşk’ını, Ruh’umu koparırcasına al,
Aşk’ın kaynak-pınarı paranoyası,
ne varsa sair, Aşk’a dair Oğuz’dur.
Oğuz Kul’dur, yanar teni Alev’den.
Ne varsa şiire dair, Oğuz Aşk’a...
Gözlerimin deryası. Aşk, Alev hüryası,
Dünyası Sen olmuş Oğuz’a feza azdır,
eza düşse boynuma incedir kıldan,
canım çıksa canımdan, yoluna azdır.
Kafiyesi yoktan sayılan Aşık Oğuz’dan,
şık kelimelerin elbisesi...
Ruh’umun kaldırımlarını eziyor adımların,
anlamadan yüklediğin asılsız anlamların,
haydi avuçlarımdan kopar gül destelerini,
güfte sesim besteleri, aheste kafiyelerimi.
Gönül ışığı kapalı akılsız, başı...
Evet, evet… bana üzgünlüğün Martısı gerek,
ilmi boynuma ilmek edip, Aşk’tan asmak gerek,
yanmadıkça gönlü Aşk’tan, aklı ilimden gerek,
öğrenmedikçe Aşk’ı, öğrenmek neye gerek?
Oğuz anlatır da anlatır, gözyaşları...
Güzelliğinden dize geldi kelimelerim, kafiyeleştiler,
haybeye geçti bunca zaman seneler, sendelediler,
bende ki Sen’ler, öyle derindeler, ölümsüzlükteler,
öyle ya, kim vazgeçer ki ölümsüzlükten? Kıymet bilsen.
Hissiyatı bir...
Aşığın hayali uyutmaz Aşık adamı…
Aşk adamı uyutmaz Aşıksa kalbi katranı,
eritir bildiğin ne kadar buz varsa sarkaçları…
Saçlarından sarkıyor elimi çatlatan soğukları.
İnanmadıkça, görmedikçe, öğrenmedikçe Aşk’ı,
ne...
Sen’de ki yansımalarımdan bakıp kendime,
anlıyorum Aşk’ın yeniden nasıl dirildiğini,
Oğuzhan Deniz’dir, öyle dirildi Aşk’ta…
Boğulmuyorsun ne kadar derine insen de.
Zaman gerçekten iyileştirebiliyormuş tüm...
Ellerim de kaldı bir yığın sayfa,
atsan atılmaz, satsan satılmaz.
Aşk ya bu, nasıl kıymetli sözleri,
gözlerinden görebiliyorken yine.
Sözlerimden görebilirsin kendini,
Aşk’ın bile hayran olduğu gözlerine,
Oğuz nasıl...
Harfleri icat eden,
Sen’i yazacağımı nereden bilebilirdi ki?
Öyle ya, bilseydi,
Sen’i anlatma zahmetinden kurtarırdı beni.
Dolaşır Ruh’umun sokaklarında yalnız,
çıplak ayakları dokunur ince tınılarla,
Kör...
Bildi Oğuz… Aşk’ın evi yangın yeri,
iskeleti odun bu ateşe, çıtırdar eti,
yandıkça asileşti, yüzü tutmaz,
yandıkça öğrendi, Aşk, ateşin evi.
Tek kiracısı Oğuz’ken zulme maruz,
haydut kesilir bildikçe Aşığı...
Ölene kadar ömür, Aşk ömür sömürür,
geriye kalır bir kuru can, çıkmadıkça,
almadıkça ah dudaklarından, Aşk bitmez,
Aşk bitmez de, Aşık olana Aşık olunca.
Aşk’ı yüreğinde tutmak güçtür,
önünde çok çukur, uçkur...
Oğuz Aşk’ın karaya vurmuş naaşı,
Alev Alev kavururken güneş yeniden,
gözlerini açıp, yürüdü Aşk’a,
Aşk, Alev ya, ondandır.
Bundandır kelimelerin dirilişi,
kafiye sıraya dizilir, dize dize,
dize geldi yüreğimden...
Martımın çenesinde gökyüzünün sesi,
sessizliği bozduğundan beri Alev’le,
yanıyor kanatları, ateş böceği gibi,
anlatıyorum ya, Aşk’tan kafiyelerle.
Ses tellerimin mızrabı Aşk…
Anlattıkça açıldı sesim, uzaklardan...
Öyle güzel yazarım ki Sen’i, öyle Aşk’la.
Bilinmez nedir güzellik Sen’in yanında…
Yanımda kal, al yanaklarından aşıla Aşk’ı,
bal dudaklarından dökülsün Oğuz’a Aşk…
Hiç utanmam, içerim, içtikçe...
Oğuz Aşk’ın Alev-Alev yanan adamı,
gözlerinden maharet bilip öyle yandı,
öyle ya, Aşk’ın mahareti yakmaktı,
Oğuz o yüzden yandı, marifet Aşık’tı.
Gözlerin Alev-Alev çağırıyor yangınlara,
benim yanmaktan başka...