Hislerim,
onlar biriktiler,
çok Sen biriktirdim ben…
Nasıl bu kadar sevgiyi içimde taşıdığıma hayret etmiyor da değilim.
Oysa Sen, bensizliğinle uyuyorsun.
Nasıl olduğunu,
nasıl uyuduğunu bilmiyorum.
Hayret...
Hislerim,
onlar biriktiler,
çok Sen biriktirdim ben…
Nasıl bu kadar sevgiyi içimde taşıdığıma hayret etmiyor da değilim.
Oysa Sen, bensizliğinle uyuyorsun.
Nasıl olduğunu,
nasıl uyuduğunu bilmiyorum.
Hayret...
Aşk, can yakar mı?
Ya da Aşk neden can yakar?
Bu acıda bir mana aranır mı?
Yani, can yangını Aşkın doğasında var deyip,
insan susmalı mı?
Canı çok yandığı için mi yazdı onca şair onca sözü?
Neden biri birini seviyorsa...
Bazen canım sıkılıyor, Sen’i sevmekten.
Çünkü rutin bir şeymiş gibi hissettiriyor. Her zaman değil, bazen. Belki de o yüzden yazıyorumdur tüm bu saçmalıkları.
Bazen, tamamen Sen olduğumu, artık durmam gerektiğini hissediyorum. Bazen de...
Bugün çayım erken bitti. Sen bilirsin, bu diyarın en sevdiğim iki bitkisidir çay ve tütün.
Yani kısmen gün benim için çayım bittiği zaman biter. Sigaram da bittiyse o gün tam anlamıyla bitmiştir.
Elbette bunun, Sen’i sevmemle ilgisi...
Sen’in bir sınavın olsa, Sen’i sevmeyi ölçen bir sınav…
Sen’ce benden başka kim bitirebilir bu sınavı hakkıyla? İşte bunun için korkuyorum. Ömrümün sonuna kadar Sen’i yazacağım ve bu milyonlarca kelime, trilyonlarca harf demek. Hepsinin...
Sevgili, ben ateistleri hiç anlamam.
Şundan dolayı; bir nohut tanesi kadar küçük maddenin, kendiliğinden patlaması, zamanla galaksileri oluşturması, galaksilerin güneş sistemlerini doğurması, yetmiyormuş gibi bir meteorun çarpmasıyla su...
Dün ne saçmalamışım değil mi?
Bilim adamlarından herhangi birisi okusa, muhtemelen bana “Tam bir bağnaz.” derdi… “Geri Kafalı.” da derdi kesin.
Aslında bir miktar haklı olabilirler. Çünkü Sana aşıklıkta kimseyi dinlemem ben. Vazgeçmek...
Sabah olmak üzere…
Uyanacaksın, ve ben, bugünde Sen’siz geçireceğim saatlerin altında ezileceğim. Düşünüyorum da, bir bebeğin anne sütünden uzak kalması ne demekse, bu saatler o kadar acımasızdır.
Aslında, anne 1 saat sonra da...
Sen’i seviyorum, çünkü etrafımda sevebileceğim kimse yok.
Elbette bunun, Sen’i sevmemin asıl sebebi olmadığı belli.
İşte anlamadığım noktalardan biri de budur.
Neden sadece Sen’in sesin hoşuma gidiyor?
Neden Sen’i görmek istiyorum...
Zaman, ne kadar da acımasız değil mi sevgili?
Sana geç kaldım…
Vicdanım bundan rahat değil mesela.
Yani, ona ihtiyacımız olduğu gerçeği yakıyor canımı.
Sen’inle ilgili olan her şey zamana bağlı.
Ve ben “Sen Zamanı Fakiriyim...
Bendeniz, Oğuzhan Deniz.
Meziyetim Sen’i seviyor olmamdır.
Bundan çok “Sen” olabilmektir emelim.
Ömrümün yettiği kadar…
Aklımın erdiği kadar yazıyorum.
Kalbimin anlattığı kadarıyla…
Şükür, hiç susmaz o da konu “Sen” olduğunda...
Aşk,
bir kutu dolusu oyuncak,
mavi bir hırka,
vesikalık bir fotoğraf,
başımı omzuna yaslamak,
orta şekerli kahve ve kahve falı,
bir fular,
ellerini tutmak,
sayısını bilmediğim kadar şiir,
peçeteden yüzük...
Sevgiliye Mektuplar’ın içerisinde şöyle bir sözle karşılaşırsın… “Sen uyuyorsun diye var gece, şimdi gündüz olmak istemem.” Evet, hangi aşık, o an gündüz olmak ister ki?
Sen uyuyorsun diye gece,
Sen görüyorsun diye...
Hoş geldin sevgili… Artık Oğuz Boyutu’ndasın.
Etrafına bakmana gerek yok, burada her taraf Sen’sin.
Burada tüm aynalar Sen’i gösterir,
burada tüm çiçekler Sen kokar,
burada tüm tatlılar dudaklarının balıdır...
Sonsuzluk Uçurtmasının
ellerinden uçup konması gönlüme.
Bir yalvarış dilencinin dilinde Aşk.
Bir yakarış martılarda her sabah
sabaha mı sinirleniyorlar yoksa,
bilinmez.
Sokakların curcunası, gürültüsü,
kaosun evi aşk.
...
Şu bulutların griliği,
söz verip yağmur için, tutmamak gibi.
Elimi tutmaman gibi.
Ve kadın, güldüğü tüm fotoğrafları parçaladı.
Gülmedi, gülmeye de söz vermişti oysa.
Dudaklarımı görmezden geldi.
Değiştirdi...
Bir söz verdim…
Artık dönmem.
Bunca sayfayı yazmış olan biri için artık ölemem.
Artık gülmem.
Güneş, Sen’inle ilgili bir cümlenin sonuna ünlem!
Bir söz verdim anneme,
Kızkardeşime,
ablama,
artık...
Sigaramın dumanı hep gözüme doğru tüter.
Yakar.
Alacağı varmış gibi gözlerimden.
Uykusuzluktan başka bir şey yok aslında bu aralar gözlerimde.
Canıma battığından beri tenin.
Söyleyeni bilinmeyen şarkı Aşk.
Çürümüş...
Kimse bilmiyor,
şair içinde saklar sırrını,
bileklerinden kesikler kadar kırmızı ölüm,
gürültüler,
kalabalıklar,
yüzlerce sayfanın ağırlığı…
Yarından hafif.
Kimsesizliğim belli Sen’sizliğimden.
Sen yoksan, yok dünya...
Hala anlamıyorsun beni.
Beni sevmeyi çoktan unuttun bile,
yolcu hazır gitmeye,
Oğuz Mumu sönmeye,
keşke elinde olsa,
keşke elimde olsa…
Sen’i sevmekte özgürüm.
Prangalarım aşktan.
O gün doğdun Sen,
o gün...
Çok sarhoş olasım var yollarında.
İçme de bana,
artık sevme de bana.
Aşkının hakkını veriyorum yine de,
aşkının deneme tahtasıyım.
Delik deşik kalbim.
Sen’i görünce iyileşirim.
Bir bardak hayat içtim...
Haklısın aslında,
bir ömür yaşanmaz böyle,
üzgün müzikler dinleyip onlara kimsenin yüklemediği anlamlar yüklemek yüktür insana.
Bir ömür yaşanmaz böyle.
Sen hiç Sen’sizlikte kalmadın,
Sen bunu hiç dökmedin...
Mumla arıyorum kendimi kendimde.
Tek bulduğum Sen’sin…
Çocukluğuma dönmek istiyorum.
Masumluğuma sarılmak.
Hiç bırakmamak istiyorum elini.
Ben aşık olmak istemiyorum aslında.
Ben yazmak da...
Yıldızın evi boşluk,
kainat Sen’siz kimsesiz,
Sen kimsesizsin, bensiz,
bileklerin deniz,
ellerimde kaybolur ellerin,
gamzelerine saklandım,
beni Sen yapan Aşk,
gökyüzünün yüzünden çalıntısı,
şık takısın dünyanın...