Şimdiki Zamanım

Sen, sıradan biri ve ben sıradan bir aşık değilim!
Sen, sıradan biri ve ben sıradan bir yazar değilim, sıradan bir şair!

Sıradanlığı yaşıyorsun ve kendi dünyanda, monotonluk seviyen toylukta. Sana efsanevi anlamlar yükleyen de benim, belki de benim gözlerimden görmen gerekiyordu zamanın bu diliminde kendini. Başka türlü nasıl açıklarsın içimdeki seni? İhtimal mi dersin? Çünkü sen kendini beğenmezsin, biliyorum. Buna rağmen varlığının temel amaçlarından biri kadar varlığını ispatlıyorsun kendine, etrafındakilere. Oysa bu güzelliği ispatlamana hiç gerek yoktu!

Güzellik, göreceli olduğu kadar, değildir de aynı zamanda.
Çünkü, seni görüp, güzel değil demek sağlıklı bir akıldan söylenmiş olamaz. Kimse bana bunu savunamaz ve ispatlayamaz. Buna sen de dahilsin!

Konu dönüp dolaşıp sana geliyor çünkü başımda dönüp duruyorsun. Burnumda tütüyor kokun ve ben burada çaresizlik kisvesiyle bir şeyleri kendime anlatmaya, sensizliziğimi kendime ispatlamaya çalışıyorum. İşte tüm mesele bu. Olmak yada olmamakla ilgilisi yok. Bu sözün saçma olduğu taraf ise, “Olmamayı” henüz bilmeyen bir kişi tarafından söylenmiş olmasıdır. Öyle ya, ben “sen” olmasaydım, bunca “sen” sözünü nasıl yazardım? Öyle ya hiç var olmasaydım, sen kendini gözlerimden görebilir miydin ki? Ve nasıl söyleyebilirdim “İşte tüm mesele olmak yada olmamak!” diye… kimler söyleyebilirdi?

Bir şey varsa, vardır.
Yoksa, yokmuş.
Ne kadar yoksam varlığında, bizzat-i o kadar var olduğumu iddia ediyorum. Çünkü bunca ihtimale dayalı bir evren düzeneğine ve sana rastlama şansıma inanmak ancak sağlıksız bir akıldan beklenebilir düşüncedir. Ben ise “sen delisiyim”, bu ikisini birbirine karıştırma lütfen.
Öyle ya güzelim, bunca ihtimalin içinde senin güzel olma ihtimaline ne diyebilirsin ki?
Buna ihtimal demek kocaman bir iftiradır yaratıcının kudret ellerine. Üstelik bunca güzelliğin içinde, her şeyiyle en güzelinin sen olma ihtimali hem iftira hem safsatadır. Evet, bu ihtimale inanmak saçma sapan bir şeydir. Yokluğunla eş değer, kimsesizliğim ve yanlızlığımla ölçülebilir bile değildir.

Aslında inanman gereken tek bir ihtimal var… Nasıl ölmüş birinin konuşma ihtimali yok ise, içimden sökülme ihtimalin de öyledir. “Öyle ya, nereden bilinir ki ölünün hayat isteği, o halde kim tahmin bile edebilir seni ne çok sevdiğimi…” der şair…

Ay’semin satırlar…

Sen uzakta olduğunu düşünsen de, aslında hala boynundan çaldığım hayatımın içindesin. Sen hala “şimdiki zamanımsın benim”.

Evet, saatin kaç olduğunu biliyorum, ama hala seviyorum ve artık saatin bir önemi yok… Zaman kimseye gerçeği söylemez. Bize de söylememişti zaten! Buna rağmen sensizliğimi ona atfederek bir korkak gibi davranıyorum. Böyle olmasını istemiyordum! Ama bir tek böyle üstesinden gelebiliyorum sensizliğimin. Sensizliğimin, senden ve benden kaynaklanmadığını, zaman gibi karşı koyulamaz bir güce atfetmek kendimi kandırmak dahi olsa dayanabilme gücü veriyor.

Evet, benim küçük sevgilim! Evet, benim Ay’ın 14’üm… Buna yaşamak denmiyor ama yaşıyorum!

#Yasef * Ne bilirsin, belki “bensizlik zamanı” sana hediyedir.