Televizyonlu İnsanlar

Televizyon… hayatımıza girdiğinden beri ondan kopamıyorlar. Söylesenize nedir televizyon? İki kelimenin birleşmesinden yarattığımız ahmak kutusu.

Hiçte iç açıcı değil yazacaklarım. Tam 12 senedir televizyon izlemiyorum. Haberleri dahi, kopyalanmış, çarpıtılmış haberler ne işime yarayacak ki? Bir konu hakkında ki görüşlerim bana yetiyor ya da doğruluğuna inandığım kişilerden işittiklerim.

Size nelerden bahsedeyim? Dizilerden mi, yarışmalardan mı, haberlerden mi ya da magazin programlarından mı ve ya gazetelerden mi yoksa futboldan mı en iyisi reklamlar bence. Size hepsinden bahsedeceğim.

1- Diziler; o kadar hayatımızın içinde ki, o dizilerdeki karakterleriz günlük yaşantımızda, yakışıklı oğlanlar gibi süsleniyoruz, yakışıklı erkeğin peşinden koşan çıplak kadınlar kadar çıplağız. Artık gündemimiz aşk… herkes birine aşık ya da kutsal olan aşkını arıyor. Ne kadar da yaptırımsal, ne kadar da ezbercilik. Ağızını eğerek konuşanlar ve kısa paçalı moda düşkünü erkekler, ”ablan star bebeğim” diyen kadınsı erkekler, paranın peşinde şekilden şekile girmişler. Saçlarından, tırnaklarına kadar birbirinin aynasılar. Bütün dizilerde aynı modelde insanlar. Hikayeler hep aynı, bilime ve ilime dair hiçbir şey yok, işin tuhaf tarafını bunu inkar eden çok az insan var. Saatlerce izledikleri bölümün hakkında birbiriyle konuşuyorlar. Oysa ikisi de izliyor aynı bölümü ve birbirine yine de anlatıyor. Ne kadar da boş insanlar haline geldik. İsimlerinden de anlaşılacağı üzere hiçbir katkıları yok hayatımızda, bakın neler var;

  • Aşk Söz mü Dinler?
  • İlişki Hali Halsiz.
  • Dışarıda.
  • Kardeş Parseli.
  • İşler Düşler.
  • 55 Var olan.
  • Susmuşlar.
  • Akdayı.
  • Sana Bir S** Vereceğim.
  • Seksenbinler.
  • Unut Sevgili.
  • Poyraz Akyel.
  • Aşk Yineden.
  • Depozitoluk Aşk.
  • Mutsuz Ol Yeter.
  • Şaşmalı Konak.
  • Ayın Kızları.
  • Ana Candır.
  • Beyaz Para Aşk.
  • Beni Şöyle Sev.
  • Ayrılsak da Ayrıyız.
  • Militan Dünyaya Hükümdar Olmaz.
  • İlle de Aşk.
  • Sakarya Adapazarı.
  • Cennet Kasabası.
  • İki Erkek İki Kadın. (+18)
  • Yaz Güneşi
  • Acı İntikam
  • Ayın gelgiti.
  • Kızılcıklar Altında.
  • Muhteşem Yüzlüler.
  • Kertilenkele.

O kadar çoklar ki, yazmaktan sıkıldım. Google’a ”Türk Dizileri” yazdım ve ”Tüm Zamanların En İyi Dizileri” başlığı altında 300 tane dizi çıktı, yani daha yazmadıkları da var… Ve ben bu dizlerin hiçbirini izlemiş değilim, saçma oldukları isimlerinden belli. Telif haklarından dolayı isimlerinde biraz oynamam gerekti. Ama neyin ne olduğu belli. Hangi birisinden örnek vereceksin ki? Karısını aldatanlar, kocasını aldatanlar, Camiilerle alay edenler, birbuçuk adana seven kadınlar. Beyinleri uyutmaktan başka nedir? Saatlerce oturup, ellerinde çekirdeklerle, dizilerin hayalinde uykuya sızanlar, rüyalarında dizi izleyenler, daha neler neler…

2-Yarışmalar; insanların içindeki kumarbazlığı ortaya çıkartan yarışmalar, nefsani duygularına, isteklerine cevap verdikleri için insanları birbirine sürekli rakip gösterenler. O kadar kumarbaz ve para düşkünü bir milletiz ki, rezil olmamız önemli değil, ne olursa olsun, zengin olalım da, ne olursa olsun. Ajanstan oyuncu kiralayıp, yarışmalarda oynatan sahtekar programcılar… Bak şimdi;

  • Bir Milyon Keş Para.
  • Şansıma Sıçim.
  • Takibat.
  • Ben Bilirim, Eşim Bilmez.
  • Bana Hiçbir Şey Yakışmaz.
  • Kızlar ve Kaynanaları
  • Kim Milyarder Olmak İster?
  • Yeteneksizlersiniz Türkiye.
  • Bu Ses Türkiye
  • Endonezya.
  • Sörvayvır.
  • Akrabalar Yarışıyor.

Hepimiz zengin olmak istiyoruz ama bir o kadar da tembeliz. Hatta o kadar tembeliz ki yarışmalara bile tanıdıklarımız başvuru yapıyor. 4 Senelik üniversite bitirmiş insan ayvanın tüylü mü tüysüz mü olduğunu bilmiyor… Magnezyumdan haberi bile yok. Kahve kültürünün İngiltereden dünyaya aşılandığını sananlar… Vay cahiller vay… Bilmemek cahilliğe işaret değildir, yanlış bilmek cahilliğe işarettir. Bilmeyenlere lafım yok zaten. Onlar çürük elmalar.

3-Haberler; Fatih Ordakal… Şimdi akşam muhabiri olan kendi yorum katma yetenekli arkadaşımız yerini başka bir kendisinden kopya çeken adama bıraktı çalar saatimizin sesini. Oysa o kadar çarptırılmış haberler vardı ki dillerinde, insanlar sabah işlerine gitmeden morallerini sıfırlıyor ve bütün gün bu moral ile çalışmaya çalışıyorlardı. Bilim adamları icat edeceklerdi ama kafası bunlara takıldığından icat edemiyorlardı ki bir şey… gerçi bilim adamları izlemez böyle şeyleri… pardon pardon izler, çünkü bunlar Türk Bilim Adamları… Reyhan Muhtar diye bir şey atlattım ben küçülüğümde, hatta atlatamadım, hala zihnimin dip-köşe bucaklarında… Bir de Sıcağı Sıcağına vardı, bıyıklı bir amcamız ateşlerin içerisinden konuşuyor ve ”Nasıl da yanmaz bu adam” dedirtiyordu bana…

Binlerce kez eleştirilen spikerler öldükten sonra baş tacı edildi bu ülkeye. Neler vaad ettiler peki insanlara? Gaza getirmekten başka, galeyana getirmekten başka ne yaptılar? Ülkelerine nasıl hizmet ettiler… Zihinleri çürümüş insanlar akşam 7’den sonra kumandanın 7’inci tuşundaydılar… Ahmetler Hakanlar, daha kimler kimler. Hepsi sahtekardı.

4-Magazin Programları; Bize ne kimin ne giymesinden, ”O Zaman İzleme” ben izlemiyorum zaten, benim aklı örümceklenmiş amcam, teyzem, arkadaşım ve yaşlı halalarım izliyorlar. Kıt beyinlerden bir sonraki gün onlar gibi davranmaya çalışıyorlar. Bakkal amcaya frikik verip, onu da yoldan çıkarıyor… Öyle ya, insanların yoldan çıkmaktan başka işleri ne?

Telesole; yuhhiii abiduuuu… Ne dediğini bilmediği halde tekrarladı insanlar senelerce… saçma sapan espriler halinde sunuldu önümüze, izledik, izlediler, izliyorlar… Robotik beyinleriyle, ezbere konuşan insanlar haline geldiler. Ne vardan anlıyorlar ne yoktan, özenti kişilikler, leşten eş…

Senden, benden daha geri zekası olanlar ne yapsalarda prim elde etseler diye kendilerini pazarlarken, bu insanlar izlediler… Alıştılar, ruh halleri magazin programlarına büründü, birbirinin arkasından konuşmak ve atışmak, ozanlar gibi söz göndermekle meşhur oldular. Oysa hiçbir ansiklopedinin başlığı değildi magazin, herhangi bir bilim dalı da değildi. Ama insanlar izledi, kendilerine faydası olmayan insanları izlediler. Faydalı olanları görmezden geldiler. Nereden geldilerse bu dünyaya… dünyayı mahvetmekten başka işleri olmadı. Macera Dolu Amerika deyip, Amerika’ya özendirdiler, Yapraklar dökülürken orada olan Necla kızımız fransızca şarkılar okuyarak hayran bıraktı yine kendisini…

Tarkan birisiyle öpüştü diye bunalıma girdi genç kızlar, çıplak dolaşıyor diye sevdiği bir sanatçı intiharı denedi delikanlı. Akıllarına sabun kaçmış köpüklü beyinler.

5-Gazeteler; nerede bir çarpıtma kelime varsa manşetlerini süsledi. Beyin yıkama reçetesi gibi 50 kuruşa satıldı insanlara, insanlar aldı okudu. Kendisini bulamamış insanlar sadece bulmacası için aldı o gazeteleri. Boy boy ölüm haberleri, karısını 128 bit yerinden bıçaklayan, kocasını zehirleyen, çocuklarını doğrayan ve merdiven boşluğuna atan… Aman Allah’ım neler var… herkes birbirine düşman, herkes birinden tiksiniyor ve nefret ediyor. Nereye gidiyor bu insanlar, neler oluyor insanlara. Neden rahat durmuyorlar diyor gazeteyi alan kişi… Oysa bir o kadar da sapkın ve kendisinin de saptırıldığından habersiz. Okuma hevesiyle, bilgilenme hevesiyle aldığı gazetenin kendisine attığı kazık ne kadar büyük… En önemli şeyi yapmıyorlar, doğruyu söylemiyorlar.

Aynı yayın grubuna ait gazeteler bile birbirine çamur atıyor. Bu nasıl bir kumpas, inanası gelmiyor insanın… Ama inandırıyorlar, hemde öyle bir inandırıyorlar ki… inandığının bile farkına varamıyorsun, ertesi gün olayı kendin yaşamamana rağmen sanki kendin yaşamış gibi yorum yapıyor ve konuşuyorsun hatta ve hatta savunuyor ve karşındaki kişiyle kavga ediyorsun.

Peki eklerine ne diyeceğiz, tam boy çıplak bir kadın… Gazeteyi alan adam g*t görmek için alıyormuş havası yaratıp tam sayfaya bastırıyorlar. Amcalar kadınların neresine bakacağını anlayamıyor haliyle tam sayfa olunca.

Gazete eklerinin tek bir derdi var, kim nerede frikik verdi? Frikik verilen mekan çok önemli, ona göre libido dozajı arttırıyorlar. Örneğin plajda frikik verdiyse çok reyting almıyor ama arabadan inerken frikik verdiyse, bütün ülke bunu konuşuyor. Kahvehane kültürüyle yetişmiş insanların meziyetleri. Oysa gazetenin asıl amacı bu muydu? Vicdanınıza bırakıyorum eğer vicdanınız varsa…

6-Futbol; futboldan bahsetmiştim zaten okumak isteyen tıklasın…

7-Reklamlar; o kadar da acımasız davranmayacağım reklamlara, çünkü zeka dolu yapılmış reklamlar var… benim dikkatimi çeken reklamlar, genelde kadın ürünleri satan reklamlar… Doğuştan kaşı gözü yamuk olana düzeltme vaadiyle sattıkları rimeller, göz kalemleri… Sloganları o kadar kötü ki; ”Bu göz kaleminizi gözünüze sürün, gözleriniz daha net görsün. Hatta gö*ünüze bile sürebilirsiniz.” Peki ya şampuan reklamları, erkekleri düşürdükleri haller o kadar komik ki… sanki erkekler kadınların saçına bakıyorlar arkasından… baktıkları tek bir yer var ve o saçları değildir… Herkes gayet iyi biliyor, hatta kendisine baktırmak üzere incecik taytlar giyiyorlar kadınlar da. Neyse ki şampuan reklamlarından bu sıra kurtulduk gibi. Ya da ben televizyon izlemediğim için denk gelmiyorum.

”Televizyon İzlemiyorsun da, nereden biliyorsun bu kadar çok şeyi?” Bu kadar çok şey bilmiyorum, birkaç şey biliyorum, o da zaten hepsi ile aynı… Yani bir reklamı, bir diziyi diğerinden ayrıt eden birkaç nitelik var… Pardon bir nitelik var; Oyuncuların değişik olması.

Önceden böyle değildi… Keşke insanoğlu hiç yaratılmasaydı dediğim anlar oluyor bunlar yüzünden…

Şimdi yazacaklarımı ise herhangi bir kategoriye koyamıyorum. Genel Kategorisi; Televizyonlu İnsanlar.

Müge Ansız; Sabah sabah kalkmış, kaybolmuş insanları arıyor ve buluyor da. Yoksa kendisi mi kaybetmişti… İnternette bir yerlerde karşıma çıkmıştı, ”Müge ansız kaybolanları buluyor da, o kaybolursa kim bulacak?” diye. Harbiden öyle. Hiçbir şeyden anlamayan bir psikoloji danışmanı var özel koltuğunda, deliler hastanesinden kaçmışlar gibi cümle kurarken ve kimse ne dediğini anlamazken gerile gerile teşekkür ediyorlar anlamsız şeyler söylediği için. Siz kimsiniz ve bu bize hikayelerini anlattığınız insanlar da kim?

Öyle saçma sapan haldeler ki, ne yaptıklarını kendileri de bilmiyor.

Yalçın Abi; bunu herkes böyle tanıyormuş, Melek Muşbaşı… Kadın sağını ve solunu bilmiyor kalkmış yaşını soruyorlar. Yazıktır, günahtır… prim yapacaklar diye ne bu sapkınlık?

Parmaklar Ardında; bu yalçın abiyle aynı kanalda… Siz de kimsiniz böyle, cezaevinden canlı yayın yapıyorsunuz… İçeride insanlar, ellerinde tespih… O insanlar suçlu, onların hapisteki hayatlarını nasıl olur da özene bezene böyle anlatabilirsiniz… Dertlerinden nasıl pay çıkarabilirsiniz? Sizde ne akıl var ne vicdan… Kaybettiğimiz nesiller hakkında hiçbir fikriniz yok… Sadece cebinize giren paradan haberdarsınız… O da önemli değil zaten, gelsin de nereden gelirse.

Bu kadar kör olamazsınız, bu kadar sağır olamazsınız halkım…

Yazar Hakkında

Türkiye’de okur-yazar oranının %6’larda dolaştığı 21. yüzyılda sorgulama mekanizmalarının çalışmamasını sorgulamak oldukça gereksiz, biliyorum! Buna rağmen gündeme dair sessiz kalmak vicdanımın gürültüsünden uyumama izin vermiyor. Bu sorguları/tespitleri bırakalı uzunca bir zaman olmuştu aslında ve aslında ara-sıra gelip bir şeyler yazıyordum, şimdi bütün kinimi ve nefretimi kalemime alıp, yeniden yazmak istiyorum…

Ve bana engel olabilecek tek kişi yine benim…