Başlangıç‘ta söylediğim gibi… her insanın hayatı “arayışlarla” doludur. Öyle olmalıdır. Arayış, insana amaç olur, neden verir… Ne var ki insanların bu...
Başlangıç‘ta söylediğim gibi… her insanın hayatı “arayışlarla” doludur. Öyle olmalıdır. Arayış, insana amaç olur, neden verir… Ne var ki insanların bu...
Siz ona “Felsefe” diyorsunuz… bense her olguda olduğu gibi kriteri neyin belirlediğini sorguluyorum. Öyle ki, felsefenin tanımını yaparak felsefeyi, tüm olguları anlatabilmeye de felsefe diyorsunuz… oysa bir olgunun böyle...
Bir yalnızlığın yok edilişidir varlığın!
Eski Aşk filmleri gibi her anın! Ben her anına milyon gişelik seyirciyim.
Ben hep “Şimdiki Zamanım“, onlar...
Ahlal’im, nasılsın? Çok uzun zaman oldu değil mi? Evet, öyle… aslında zaman hiç geçmemiş gibi. Nasıl da “sanki dünmüş gibi” geliyor insana yaşadıkları değil mi? Tıpkı saymaya çalışırken kaçırdığın her salise gibi...
Anlamsız, evet, hepsi, her şey, sizin şu somut ve materyal bakış açınızdan baktığınızda anlamsız… ve asılsız, hiçbiri gerçek değil. Tüm bu heves, bütün bu var olma çabası ve dünyanın tamamına sahip olsanız bile doymayacağınız sonsuz bir...
Öyle ya, zamanın bitişine denk beklemen saçma olurdu. Benim “Şimdiki Zamanım” senin “Geçmiş Zamanın”… Bunu bilmek kırıcı ama üzgün değilim, hatta mutluyum.
Bu, tüm bağlarını koparmış birinin sarhoşluk...
Öyle ya, sevgiliyi anlatmayan şiire anarşi denir.
Şimdi unutmak istediğim yüzlerce şiir ve bir şair var. Bilinmezliğin içindeyiz ikimizde, farklı dünyaların hayalleri var zihnimizde. Bu bilinmezliğin farkındayım ama ne...
Çok zaman geçti, her yan ıssız… artık şairliğinden eser kalmamış bir adam var gecenin soğuğuna meydan okuyan nefesiyle gökyüzünün lacivertine ait umutlarından arda kalan... Evet, böyle güzel ve uzun cümleleri vardı ve bir...
Onlar, kül oldular.
Onlar, yanıp değiştiler.
Onlar, rüzgarda savruldular.
Onlar, atmosfere karıştılar.
Onlar, bizim için artık yoklar.
Açıklarında demleniyorum kendimin, “alçakça olan” yüklerimi bıraktım az önce şu...
Benden nefret duyuyorsun veya duyacaksın. Çünkü insanlar böyledir, bir şekilde birbirilerinden nefret ederler. Artık hissedemedikleri duygular açığa vurulduğunda, bunu kendinden bilmezler, bunun yerine hisleri kaybolana atfederler. Çünkü insanlar...
Oğuz karardı, sen yeşillendin son bakışmamızın ardından! İlk bakışmamızda büyük patlamanın ışıması vardı hani. Çünkü, “Kim ben gibi Aşık bir adama Işık olabilirdi ki başka?”, işte böyle… işte öyle. Ve artık anlatmanın...
Bu üçleme, sen bilmezsin! Uzun süredir seni “bilmemekle” suçluyorum ve haklıyım!
Aslında hiç işim yoktu kelimelerle, şu dörtlüklerle, hatta umurumda bile değildi, “Olutan” ölmüştü ve üzgün-hırslı-canı...
Sen, eski Oğuz’u istiyorsun, aslında bende çok özledim O’nu. Ama istemiyorum… yaptığı aptallıkları çok net görebiliyorum bu yükseklikten, işlediği günahlar kapkara, inatçı velet… Şimdi hangimiz daha masumuz bilmiyorum...
Tüm kainat birbirinin etrafında aşkla dönüyor olsa da saçmadır aslında aşk, seninle veya sensiz bir şekilde yaşanıyor yine de. Peki nedir bunca karmaşa, kargaşa ve telaşa… Nedir bu aramızdaki çıkmazlar, açmazlar?
Biliyorum, ben...
İşte, ömür günümden bir saati daha doldurdum. Muhtemelen ben gibi ama ben kadar delirmemiş bir adamın icadı şu takvime göre elbette. Felsefi açıdan varlığı hiçbir anlam ifade etmese bile kullanmayı seviyorsunuz… işte o yüzden bir 19 Mayıs...
Tüm kainatı kendi çevresinde dönüyor gibi hissetmek kadar saçmadır aslında Aşk, benimle veya bensiz bir şekilde yaşanıyor. Farklı olanlarsa ikimizin arasındaki ince nüanslar. Elbette aşkın sadece ve tek verilmesi gereken şahsı biliyorum. Ona...
Bir saniyeden daha az!
Gözlerinde korkular, gözlerinde kaçışmalar ölümsüzlüğe, kapalı tüm dünyaya yine de…
Biliyor musun, aslında şu saçmalıklarım olmasa normal-sıradan biriyim. Ne var ki zihnimdeki gürültüleri susturamıyorum...
Muhkem mahkum meftun!
Sarıyorum açtığın sevda kesiklerini, şu şiirlerle, onlar yara bandı.
Uzun uzadıya anlat! Duyacağın tek şey tinsel rahatsızlık.
Aşık, bilir kendisinden her söyleneni, her söylediğini!
Hadi...
Görüyor gözlerim!
Sanki hiç görmemişler gibi ve sanki hiç görmüyorlar gibi.
İşitiyor kulaklarım!
Sanki hiç işitmemişler gibi ve sanki hiç işitmiyorlar gibi.
Günah böyledir işte, gözlerin hiç görür hiç görmemiş gibi.
Günah...
Saat 04:04, sıcak çay, soğuk hava ve ciğerim sigara dumanına boğuluyor yine. Yine içimde şu umutlardan biraz birikti, şiirsel ahmaklıklarımdan kısacası.
Muhtemelen o O’uzaduyum‘larından birini yaşıyorsun…...
İşte, insanlar böyledir, “çekip-giderler” ve bir şey demelerine de gerek yoktur. Bu hakkı kendilerinde bulurlar. Haklarıymış gibi davranırlar. “Hoşça kal ve elveda” gibi sözcükler sözlüklerinden bir anda siliniverir. Neyse...
Apar-topar topallamak yaşamak… doğduğun o andan itibaren bir yerlerden bir yerlere savrulmak. Bunu anlamak epeyce zor anlam arayana ve aramayanların çoğu çürümekte bu gezegenin oksijeni altında oksitle. Başlarda böyle değildi aslında, böyle...
Bir günah, belki sırtımın kamburu bundandır. Doğrulmadı belim, evet, buna rağmen hayattayım. Olmasan da buradayım, sen orada pişmanlıklarını egona inkâr ettiriyorsun. Ve ben düşünceni inkâr ederken bile seni düşünüyorum. Ne...
Evet, günahlar oradalar, ortalardalar, etime batıyorlar ve ben bunu kâr sanıyorum aklımca. Oysa aklımda binlerce el değmemiş güzel fikir vardı, bu başlangıçtaydı. Ömrümün keşkelerini peşimden sürüklüyorum şimdi prangalarımdaki zincirlerle...