Dolu niyaz var namaz yönetilen Rabb’e,
birinde bile eksik değilsin desem yalana koşar dilim,
bazen aklımdan gitmeni isterim.
Gelmediğin için gitmek isterim, gitmek bilmem, bilirim,
Oğuz bu yüzden delidir. Daha çok deliririm...
Dolu niyaz var namaz yönetilen Rabb’e,
birinde bile eksik değilsin desem yalana koşar dilim,
bazen aklımdan gitmeni isterim.
Gelmediğin için gitmek isterim, gitmek bilmem, bilirim,
Oğuz bu yüzden delidir. Daha çok deliririm...
Sürgün edildim,
Aşk, doğru düzgün dilimde,
hiç ayıp yoktur sözümde, başka biriside.
Sen’den başka kimsem yokmuş gibi avareyim,
bu duyguyu beslerim, büyütür Sen bilirim.
Aşk, hiç birimizin bilmediği ilimdir,
ayağıma çakıl...
Kasım 9, Sen’i gördüm,
Ey ömrüm, ilk mi gördün,
öyle çırpındı gönlüm.
Saçların peşinden sürükledi yine rüzgarları,
adımların zarafetin, yeşillendi yine yürüdüğün zemin,
ziyadesi yüreğim,
demin aklımı kaybettim, ah...
Yeniden doğmak gibi Aşık olmak,
Oğuz, yeniden doğuyor gibi her gün Aşk’tan,
bu yüzden gözlerine değen güneşte bendir,
sendeler kelimeler, kalem kağıda işkence eder,
sevda denen yük kalbe kemirgen,
vakit hala erken, henüz...
Beklemek zamana denk,
zaman, kalbin nefes alabildiğince var,
bekliyorum zamanın belini bükerek,
Ruh’u öldürmek kadar zordur Aşk,
Sen’i anlatmakta öyle değerlidir yine,
beni Sen’sizlikle terbiye etme.
Başıma...
Sen’i Aşk’sızlıkla suçlayan adam Aşk Suçlusu,
esaretim bundan bitmez, Ruh’um Can tortusu,
bitmedikçe Aşk’ı, bitmeyecek suçu, bulamaz huzuru.
Ve değersiz uykulara değer katıyor rüyaların,
bu rüyadan uyanmak...
Yine başımda sevda denen rüzgar,
eser durur aklımda, ilham fırtına,
hırsla kelime, Aşk tümüyle Ruh’uma,
canı dargın yüzümün Ruh elbisesi,
Sen darılma, kırılma, can içinde yen Ruh’uyla,
isimsiz, kimsesiz, Râbb bilir Oğuz...
Zamanı bıraktı avuçlarından,
vakit öyle bir uçtu gitti ki ömrümden,
aklar düştü Ruh’uma, Ruh’um kadar yaşlandım.
Öyleydi, ellerimi tutarken ne güzel geçerdi vakit,
sonra bir ara geçmez oldu, hayal...
Yağmur alkışlıyor betonla kavuşup kafiyelerimi,
sigara ve çay gibi, Ruh ve beden gibi anlamlı sesi.
Bulutlar evladını kaybeden ana gibi var gücüyle haykırıyor,
dondurucu soğuk mu yoksa eriten sıcak mı daha acımasız?
Gökyüzü...
Sana pırlanta sözcükler,
demin devrildiler yine ilham ile aklıma,
aklımı devşiremedi Ruh’uma,
Sonsuzluk nedir bilmiyorsun,
Sen’sizliği de öyle.
o yüzden Dünya yurdun sanıyorsun.
Sen bilmiyorsun, yurdun yanımdır...
Oğuzhan Deniz,
günah yutan adam, Aşık Adam,
Aşk’ı manasız, ne de hayırsız,
adam olmaz benden, Sen’dense Aşık,
Oğuz,
bir kaşıklık aklıyla, bir kaşık suda boğulacak kadar Aşık.
Öyleyse nedir bu ben’sizlik...
Kaynar kanım kalp kazanında,
kazdıkça derinleşir Aşk’ı ilmi,
derinlere indikçe yakar kalbi.
Buna yağmur serinlik, hiç delil değil,
anlamadığın kelimeler topluluğu sefil,
anlamı yok kelimelerin de,
bana Sen’i...
Kelimelerimi duyuyorsun onların dudaklarından,
onlardaki hissiyat, Aşk’ımdan çalma ilhamdan,
ihtimale ihtimam, sonsuz da bir gelecek olman,
ihtimale inançtan, onsuz bir gelecekte ondan.
Sana binlerce kafiyeler...
Can bende durmaz kurur,
bu yağmur yokluğudur, duası yoktur.
Aşk’a peşin ödenmiş Ruh sonsuzluğu,
ne anlarsın durgunluğu, bilmez Ruh’un,
anlamazsın yokluğu.
Benden daha anlamsızını bulamadığın gibi,
zıddında da yoktur...
Sana basitlikten ötedir Oğuz kul,
haydi, onlarda böyle marifet bul,
dünya ben’siz sefil başına kalır dul,
hastası evrenin Aşk’tan budala Adam,
sakalımı sıvazlayıp yürüyorum işime,
Aşk gelmez işine, Sen’in işin ne...
Hadsizliğimi mazur gör,
görebiliyorken bunu, buna da şükür,
kusur bin aklı yıkar, Aşk bir gönülle doyan,
ilhamı Hâk’tan alan, Hâk bundan yakar,
Hâk’kı olduğundan üzerimde Hâk’kın tümüyle,
dilerse elbette yakar...
Aşk’ı esirgemekte nedir?
Nedir sevinç? Sevmekte nedir?
Sevişmek nefsin isteği, bitmediğinden işvesi,
cilvesinden türer aknesi,
maddesi kandan başka nedir?
Kanlı toprağın Ruh giydirilmiş halinden başka nesin...
Saçmalıyorum ardı arkası kesilmeyen ilham ile,
ambar abraş hilesi, saman iğne parlağı,
parmak iğne kanı, ismi kazılı nice ağaçlar budandı,
sonra yandı, Oğuz’da öyledir, daha çok yanacak canı,
bileti sonsuz Aşk’a alınmış...
Hayatının sonuymuş gibi,
bensiz ne anlam kazanabilir ki gözlerin?
Ben sevmedikten sonra, herkes sevse ne olur?
Anlamsız sevişmelerle geçen saatler,
akrebin kovalaması gibi yelkovanı,
saniye bile altmışta bir değer on...
Paltomun yağmur içmekten eskimiş omuzları,
doymuyor günaha apoletler, sevaptan iskeletler,
ölüyor çamurdan sağlık bedenim,
dünya denen gezegen çamur yığını içinde…
Gözlerim hala çağla, aynı Aşk hamlıkta,
yeşilden evler, siyah...
Anlamın zıttı, anlamsızlık,
Aşk’sızlık, bu bela,
bir ihtimaldir uçuşuyor aklım,
nerede öleceğimiz de ihtimal,
dizeler birbirini tamamlıyor,
vakti öldürmekten başka anlamsızlık.
Tamamı ile yok olmayacağım,
Aşk’ı...
Bana ölüm lazım değil,
hayat lazım değil Sen olmadıkça,
Rıza gerek bana, Aşk gerek bana.
Acizliğimin cılız bedenime yakışmaması,
bunda bile hadsizlikten sayıp hakkımı,
Hâk’ka teslim ettim canımı…
Uyan Aşk’sızlıktan...
Hiç konuşmak istemiyormuş gibi doğa,
yeşil gözlerin görmediği için dökülmüş yapraklar,
sonbaharın rüzgarı savuruyor Kafiye Adam’ı,
ihtimalinden esirgeyip kader Aşk’ı,
yeniden büyümek imkansızmış gibi aynı...
Bu benim hayatım,
fıtratımın hatırı kadar dünyadayım,
dünyalar kadar aşık olsunlar…
Aşk benim kainatım.
Kimse Sen’sizliği sonsuzluğa götürmek istemez,
Dünya da bile ben kadar ihtimalli. Aşık İhtimali.
Kork bundan,
orada...
Ben misafirim dünyaya,
Aşık oldum dünyalığa,
bundan bütün acı-sızı.
Sen ne arsız bir misafirsin,
serip tahtını bu kısacık zamana,
Aşk’tan başka her şey hatırında,
hatırla.
Çünkü ben her şeyi...