Bir türlü açtırmaz şemsiyemi, tuşu,
o da kaçırttırmaz, sağanak yağmuru,
durunun güzelliğinde kusur mu olur?
Binlerce kusurumla istiyorum benim olmanı,
nereden biliyorsun duanın kabul olmayacağını?
Bu yüzden Aşığım sana, bir umuttur...
Bir türlü açtırmaz şemsiyemi, tuşu,
o da kaçırttırmaz, sağanak yağmuru,
durunun güzelliğinde kusur mu olur?
Binlerce kusurumla istiyorum benim olmanı,
nereden biliyorsun duanın kabul olmayacağını?
Bu yüzden Aşığım sana, bir umuttur...
İki kelimeyi bir araya getiremeyen aşığın,
beni bir de bu güldürür, gerisi üzüntüdür.
aşık dediğin adama, Sen’in Koca olacağın,
koca evrene ayıptır, ne büyüktür kaybın…
Sen bir uyan da, balığa da gideriz,
Aşk Çağ’ım...
İşi gücü şiir olmuş Sen’siz Adam’dan da korkulur.
Bilmez misin? Bilmezsin, bilsen, yanımda olurdun.
Korkutucu Aşk’ıma, Korkunç Güzelliğin sebep,
başka kimse sevdiğini bile söyleyemezken,
ben binlercesini...
Ben, Sen’i anlatamıyorum,
Sen, Ben’i anlayamıyorsun, olsun.
Aşk’tır hor görülmez.
Çok görünmüyorum da Aşk’ına çok görülürüm
ya hiç görmeseydim Sen’i,
kime Aşık olduğumu bile bilmeyecektim,
ya hiç...
Her Aşık, toprağa yem olacaktır,
gözlerimin toprak rengine yem olur aşıkların,
gözlerin bir tek bende, gerçekten anlamlıdır,
gerçekten, anlayamıyorum, anlayamadığına,
Aşk diye anlattıkları mı gözlerini boyadı?
Doğru, onlar...
Bilincimin en değerli yerindesin,
varlığından, bilincinde değiller değerinin,
buna benzer iki sözü yazan, olacak efendim.
Martı Terbiyecisi’nin;
Simitlerinde susam kafiyelerin,
Simit Aşk’tır, ben Sen’in...
İyi halimi duyamazsın dudaklarımdan,
içimden gelir konuştuklarım da,
ilhamım, içimden gelenleri yazdıran,
kalemim bu yüzden iyilik yazmaz.
Oğuz, Sen’den başka Aşk’tan anlamaz,
bu yüzden Sen’den başkasını yazamaz...
Geç değil benim için vakit,
Sen gelmedikçe.
Geç değil, Sen uyanmıyorsun,
Ben gitmedikçe.
Geç değil, Ben hiç bir yere gitmem,
Sen çağırmadıkça,
Geç değil, Ben bağırmaktan bıkmadım,
Sen duymadıkça,
Geç değil, vaktimiz...
Yükseklerde gözüm, Sen’de,
Sen’sizlik bile teklikte en üst mertebe.
Seninle bir kaç kelime konuşmadıktan sonra,
evrende-ki her insanla konuşsam da boşuna.
Burası boş, orası da, yollar her yere gider de,
dünyadan çıkamaz...
Kabahatim büyük, sana Aşığım…
Kaşığımda bir lokma aşım, iştahsızım,
başımda bir gram kalmış aklım,
Aşk kaybettirir ya, kazançsızım.
Ah Aşk’sızım, Aşk’sız kalanım,
gel de, birlikte yanalım…
Yanmak o kadar da kötü...
Ellerim kurşun kalem izleri,
diz üstü çökmüşüm, sayfamın dibine,
gölgemin karanlığı yorar gözlerimi,
başka kimin aklına gelir Aşk’ını yazmak?
Başka gerçeğin olmadığından Aşığım,
Aşk’a yüreği yetmediğinden...
İki kaşımın ortasından,
sonsuzluğu görebileceğin kadar oy,
gözlerimde soyadımın eseri yaşlar,
Deniz Sana mavi gelir de, aslında yeşildir.
Yeşil’in tüm Aşk’ı, kahverengi gözlerimdedir,
Öğrenmeyeceksin, öğrenmekten...
Saçmalamak en kutsal mesleğimdir,
saçakların altında dolaşıp
Sen’sizlikten ölmek istemekte,
saçlarından ince bir sırattan düşmekte,
safsatadan ileriye gidemeyecekte,
saflığından Aşk oluverdin gönlüme.
Uzlaştım...
Adım neden mi Oğuzhan?
7 harften oluştuğundan…
Gökkuşağında 7 renk olduğundan,
yeryüzünün dibine inen 7 kattan,
gökyüzüne çıkan 7 balkondan,
7 günlük haftadan,
7 tepeli bayatlamış İstanbul’dan,
müziğin 7...
Kağıtlar, kafiyelerimden banyodalar,
yıkıyorlar yüzlerini mürekkep ile,
tenleri esmerleşiyor, kalemimle.
Ben Sen’i yazmaktan yorulmam,
bu işten gocunmam da, yerim ateş dibidir.
Râbb’im beni bu işten vazgeçir...
Sen’sizlik, gezegenin sessizliği…
bir tek, Sen’sizlikten sesim çıkar,
yanımda olsan, seni dinlemekten konuşamam.
Sen dinlenmeden konuş, bir an bile uyuklamam.
Göğsümde uyuklaman da işime gelir hani…
Dünyanın, dev gaz...
Ben; beş kişilik cenaze namazında ıslanmayan adam.
İzler ruhum kendimi saftan, Aşk’a başımı çarptığım an,
anlarım, beden hapsim bitti.
Ruh’uma izin verildiğince çıkarım,
seni izlemek isterim de, bundan utanırım.
Hiç işi...
Anladığın her şair sözü,
anlamıyorlar da şairini,
basit cümlelerden olsa Aşk’ın,
önce beni anlardı her şair,
Saire dair,
Aşk, boynuma giyotin, gittin gideli.
Kibirliyim değil mi?
Sen Kibriya’mın...
Yazmak beni mutlu etmez,
etmeyecekte, artık gelsen de,
yazmaktan vazgeçmeyeceğim.
Sen’den nasıl vazgeçmiyorsam, Sen’sizlikten de vazgeçmem.
Bir an vazgeçsem, o an tekrar gidersin, Sen acımasızsın.
Sen...
Ben hiç birinizin olamayacağı kadar Aşığım,
bu yüzden hiç anlamadığınız sözler yazarım.
Yazdıklarım beş para etmez, Aşk para ile gelmez,
Aşk para etmez de, paradan aşıklarla geçer günün,
ne kadar özgün, buna en az ben kadar da...
Martı Terbiyecisi, haklıdır çirkefliği,
Sende bu kadar inat etmişliğin faydası yokken,
kimin karnı toktur Aşk yokken, tamamen?
Doyamadığımdan Sana, bana tokluk yoktur,
benim-ki sonsuzluk iştahı, ilelebet doyamam sana.
Aşk...
Hayat, ikidir,
ölüydün, diriltildin, ölüp, diriltileceksin.
Bir bardak çayın ikramı şeker de ikidir.
Bir bardakta karışıp, birleşmekte Aşk.
Sevişmek, tam da bu yüzden Aşk.
Bir dünya hayatınca birlikte yaşamak.
Bir Cennet...
Gideceğim tümüyle, son bir kez gör beni Ben’ce,
Sen’ce yüzümün bir değeri yoktur, Aşk’ım boştur,
bu yüzden koşuyorum peşinden zaten,
zaaf’ım Aşktır.
Aşk; kurtla-kuzunun hayatta kalma savaşıdır,
her anlamda...
En azından unutmak için çabalarım,
boşa gider çabalarım, Martı yakalarım,
besler büyütür, sonra özgürlüğe bırakırım.
Yalansızım, bir katre yaş kaldıysa gözümde,
gözüm bana da yalancıdır.
Değil mi?
Sen bu sözlerden ne anlarsın-ki...
Üç ay kadar kışsın, bir o kadar Sonbahar,
üç ay kadar İlkbahar, o kadar da yaz,
Oğuz yaz, Aşk kaleminden dökülürken,
süzülür tepende Martı’ların, şu an kıştalar,
Kış kanat kırar en azından kanat yorar.
Artık yolundan...