Yetmeyecek

Artık beni bilmiyorsun! Buna eminim…
Bilsen, zamanın ne denli az olduğunu da bilirdin. Ama bilmek senin için hiç meziyet olmadı, bilmek senin için gözlerinden görülen bir olgu/kavram değil. Hep yokmuşlardan bahsettim, oysa varmışlar canıma minnetti. Yine de canımı hiç bilip, yokmuşların yoluna serdim… Bu yollar sessiz ve karanlıktı, hiç güneş doğmayan bir güne uyandığımı hatırlıyorum, sonrası çok karışıktı.

Şimdi bir evin içinde yalnızlığımla birlikteyim ve yalnızlık artık anlamını yitirdi. Tıpkı sürekli tekrar ettiğin bir kelimenin anlamını yitirmesi gibi. Ve bu tokken açlığı unutmak gibi bir anda yok olan bir şeydi. Ve zaman buna hemzemin geçitiydi. Ne kadar kalabalık olursan o kadar yalnız kalıyordun çünkü… Ve o kadar üzülüyordun sonunda!

Hani şu bir insanın başka bir insana muhtaçlığı meselesi… hiç anlamı yok uzaktan baktığında aslında, “sen” kimsin ve “beni” nasıl değiştirebiliyorsun böyle? Konuşmadan, uzaktan, hiçbir şey demeden…

Bunu sorguladığımda şöyle bir fikre kapılıyorum sonra; bu benim kodlarımda olmalı veya kalbime daha önceden böyle bir sıcaklık serpiştirilmiş olmalı. Sadece benim seçimlerimden yola çıkarak bunu açıklamak çok zor veya senin varlığınla doğrudan açıklamak çok zor… Evet, çok tehlikeli sularda yüzüyorum ve bunun farkındayım! Farkındayım çünkü seni bilmek ile ilgili her şeyi düşündüm ve öğrendim… En basitinden yokluğunu öğrendim.

Ama bu hiçbir zaman yetmez. Yetmeyecek!
Öğrendim…
Çünkü yaratıcı insanı yaratırken kaderi kendi seçimlerine bağlamıştı ve öyle söylemişti. Fıtrat, başka bir fıtrata aşık olabilirdi ve bu bir seçimdi. Fıtrat yani benliğin odası, kısaca kişinin tam merkezi aşka hiçbir zaman doymadı! Çünkü orası boşluktu ve orayı yaratıcıdan başka hiçbir şey dolduramazdı. Nihayetinde bu sınavı kazanmak veya kaybetmek insanların seçimlerine bağlı bir kaderi yaşamalarına neden oldu.

#OD | O’uzaduyum * Senin ve benim seçimimizdi sen ve ben arasında olan biten her şey!