Yokluğuma Dair

Yokluğuma dair! Üzgünüm… ve ben ne kadar üzülürsem, üzgünlük o kadar yakama yapışır. Ben deviririm ülkeleri şu demirden devrim bileklerimle, onlar yeniden bozulmanın yolunu bulur. Ben fikirlerimle yeni bir dünya kurarım, hayalimde kalır, nefsimin pençelerinde kırılır hayalimin yansımaları. Çünkü kirlidir insanlar, kirliliklerinde yalanlar ve kibirlidir insanlar… Yolları iyiliğe çıkmaz. Yolları bir garip girdaptır.

Birkaç milyon şair gömülmüştür dünyanın bağrına. Gözyaşlarını boca etmiştir birkaç milyon aşık ardından. Sonu pek farklı bitmez insan senaryosunun. Ya ölüm tuzakları vardır gözlerine güzel görünen binlerce süprüntü içinde, yada ölüm vardır önünde-sonunda ve şairin her cümlesinin noktasında.

Çünkü böyledir, hayat gözleri boyamak için tozpembedir. Çünkü öyledir insan, büyüdükçe renklere körleşir. Göğsünün altındaki şu doymaz karanlıktan kararır gözleri. İşte bu yüzden hiçbir savaşı kazanamaz aslında insanoğlu. Evet, insanoğlu girdiği her savaşı kaybetmiştir. Savaşlarda kazanan yoktur aslında!

Ve bunca dünya kalabalığına rağmen dünyanın hala boş olduğu şu ender manzaralarına bakıyorum. Gitmek isteğim artarken aşkım azalıyor. Aşkımın manzarasına bakıyorum, gitmek isteğim yok oluyor. Buna rağmen gitmek benim için vazgeçilmez!

Hepimiz yokluğumuzun peşine sürükleniyoruz ve bilmiyoruz. Evet, insan her adımını yokluğa, bilinmezliğe atar… İşte bu yüzden fikirlerimin içine doğmuş olsaydın, ölmek istemezdin.

Neyse ki kalemi bir şair bozuntusundan mirastır Yasef’in, şu ölü Oğuz’un ardından saçmalıklarını devam ettirir. Yine de Oğuz güzeldi ve bizimdi. O yazarken onu görseydin, bitirmesini istemezdin şiirlerini. Çünkü onun şiirleri gözlere sürme gibiydi anladığında. Şimdi ölümsüzlüğüne giden yolda ölümle canhıraş boğuşuyor… bu uzaklıktan şu satırları duyuyorum;


Yokluğuna Dair

Gökyüzünde gülüşünden çalıntı binlerce kuş uçabilir.
Ve yeryüzünde gülüşünden çalıntı binlerce papatya açabilir.
İkisi arasında bir martı süzülür yokluğuma, çığlık çığlığa.
Kimsenin gözlerine böyle değmedi,
gün batımı düğününe saatler kala…
Nefesindeydi güneşin batarken çıkardığı yangın sesler.
Boynundaydı güneşin batarken ılık sıcaklığı,

dudaklarımdaydı ince ürperişinin hazzı,
ve saçlarının arasında kayboluyordu vakit,
saat canımdan akıp eriyordu…
Ve şimdi başka bir salgın canlara kast ediyor,
sana gelişimin yollarını kapatıyor,
sana gelişimin yolları çıkmaz.
Oysa beni, bütün yollar sana getirir.

#Heysar | Gökyüzü martı yokluğunun sessizliğinde!