Umarım Affedilirim

Ahlal’im, nasılsın? Çok uzun zaman oldu değil mi? Evet, öyle… aslında zaman hiç geçmemiş gibi. Nasıl da “sanki dünmüş gibi” geliyor insana yaşadıkları değil mi? Tıpkı saymaya çalışırken kaçırdığın her salise gibi hayat… kaçıp-gidiyor ellerimizden ve biz ne kadar da az teşekkür ediyoruz. Biliyor musun!.. İnsan kocaman bir budala, şiirler yazıyor, şarkılar yazıyor, yaşadıklarını yazıyor ve onlarla kaybettiği zamanı bir de anlatırken kaybediyor ve ne tuhaftır ki insan kaybetmek üzere atıyor her adımı. Bundan akıllanmıyor, çünkü insan akıllanmaz…

Saat 02:56… ben kahve ve sigara eşliğinde zamanımı biraz daha dolduruyorum… veya bitiriyorum. Bunu anlamak ve anlamlandırmak çok güç… Aslında bunu kendime bilerek yapıyorum, oysa tüm bunlara aldırmayıp hayatımı süregelen şekilde yaşayabilirim. Ne var ki zihnimin içindeki bir mekanizma bunu yapmama izin vermiyor. Beni sürekli ve yorucu bir düşünce serüvenine sürüklüyor, bu düşünceler zincirleme başka düşünceler doğuruyor. Doğan tüm bu düşüncelerin içinden kimileri can sıkışı şiirler olurken kimileri bıkkınlık verici felsefeler oluyor. Onlara felsefe dediğime bakma, ben ve birkaç bendenvâri olanlar anlıyor bunları. Muhtemelen felsefe kalıplarına da uymuyordur zaten.

Yine de tüm bunlar bana umutlu olmayı, tüm karamsarlığıma ve karanlığıma rağmen iyimserliğin aydınlığa giden yolunu da gösteriyor. Çünkü tüm bu kaos içinde etrafıma baktığımda teşekkür etmeyi biliyorum. Şükretmek önemlidir. Baksana etrafımıza, baksana yaşadıklarımıza, çoğu an tekrar yaşamak istediklerimizle dolu, öyleyse bu yaşadıklarımıza teşekkür etmemiz gerekmez mi? Evet, gerekir ve buna teşekkür etmek, buna şükretmek yetmez aslında. Çünkü bu anları bu güzellikte ancak ve ancak bu şekilde yaşayabilirdik. İşte bu güzelliklerin nasip olmasından umudumun bitmemesi, kırılmaması.

Yine de insan bir yolunu bulup üzülmeyi beceriyor. Çünkü onlar, o insanlar can yakıcı eller uzatıyorlar birbirlerine ve hatta bile-bile, isteye-isteye kandırıyorlar birbirilerini, oysa tüm bu kainat ve onun yasalarına baksalardı bu muhteşemliğin altında yalnızca diz çökerlerdi. Ne yazık! Hepsi uyuyorlar, hepsi sağırlar ve hepsi körler… bakma böyle çok bilmiş konuştuğuma… farkında olduğumdan çok henüz hiç bilmediğim şeyler ve asla farkına varamayacağım bir nizam var. Ama buna rağmen çıkacağım Yaratıcımın karşısına ve af dileyip yalvaracağım, umarım affedilirim, umarım affediliriz.

Şimdi seni düşünüp, “ne anlatıyorsun acaba?” dediğini hissettim. Bunca zamandan sonra kalkmış tüm bunları zırvalıyorum. İnan bana bende bilmiyorum. İnsan bazen öyle yalnız hissediyor ki kendini, sayfalara anlatıyor içindekileri… işte bu o hesap.

İnsan Kendini Kandırır

Bu büyük bir vicdan azabı, aynaya bakıp, doğrusunu bildiğin halde kendini kandırmak… Bu ne büyük bir vicdan azabı ve artık utancından doğruları haykıramadığın bir halde kırgın-üzgün yeniden kendine dönüşün! Evet, hiçbirimiz artık masum değiliz, nasıl da kolay vazgeçmişiz değil mi masumluk kıyafetimizden, öylece bir çırpıda çıkarıp bedenlerimizi nasıl da kirletmişiz, nasıl savunmasız bırakmışız tenimizi ateşlere. Keşke böyle olmasaydı, keşke “hatalar” tecrübe edilmeden anlaşılabilseydi. Artık bunun için çok geç ancak temizlenmek zor değil, bunun için defalarca özür ve af dilemek gerekir. Umarım, umarım affedilirim, umarım, umarım affediliriz.

#OD | Ahlâl * Sesime rağmen sessizdir içim!