Yeryüzümün Gündüzü

Burası benim zihin evim ve karamsarlığıma hoş geldin.

Burası benim kainatım.
Burada güneşin güneşi sensin.
yeryüzümün gündüzü,
Burada Ay’ın 14’ü sensin.
ve özledim…
ve hiç pişman değilim seni özlemekten,
ve hiç memnun değilim bu hasretten…

bu uzaklıktan…
canım balıklama dalıyor alevden denizlere,
hatırla,
Sen denizimde bir gemi ve ben bu denizin kendisiyim,
çok avuttum kendimi saçlarının dalgasıyla,
çok uyuttum kendimi kollarının arasında,

hayalimde,
hayal, senin yeryüzüne geldiğin andan beri gerçektir.

Burada güneşin güneşi sensin.

Sen gerçekleştiğin için Aşık İhtimali,
Sana aşık olduğum için şairleştim,
ve bunlara şiir denmez,
bunlar kalbimin yara bantları,
ve yüzümün ardında yüzün,
sil Oğuz makyajımı da görünsün yüzün,
ve tanırsın beni bu dünya kalabalığında,
dünya kalabalığınca aşığın olsa,
bir ben boğuluyorumdur sensizlikten.
tanırsın beni!

İşte yine düşüncesizsin!

Zaman görecelidir ve tek gerçek ölçü birimidir. Kimine kimi zaman uzun, kimine kimi zaman çok kısadır. Nedense en çok “bıkkınlık” veren zamanlarda geçip gitmez zaman, bunun dışında öyle güzel akıp gider ki, gözün mum ışığına dalmış gibi seyreder ömrünün ellerinden kayıp gitmesini.

Öyle ya güzelim, senin derdin zamanı anlamak değil, zamansızlığı anlamak benim işim ve nasıl yazdırır şimdi seni… evet, bazen öyle bir vurursun ki kalbime, dünyamda tütersin. Görebildiğim, işitebildiğim her şeyde.

Yine de “Hayat insana bıkkınlık verecek kadar uzun değildir.” der deyyusun biri. Deyyus dediğime bakma, aslında doğru söylüyor deyyus… Ama mesele hiç hayat olmadı. Mesele her zaman sendin ve “Sensizliğin bir saniyesi bile insana bıkkınlık verecek kadar uzundur.” ve işte tüm mesele burada ya zaten güzelim.

Biliyor musun ki, elbette bilmiyorsun. Hani şu saçma sapan adamlar var ya, eminim ki benim kadar çok saçmalamamıştır ve ben onlar gibi saçmalamamışımdır. Önünü-ardını düşünmeden söylerler sözlerini, hiçbir mantığı ve açıklaması yoktur, felsefi bile değildir ve elle tutulur bir yanı da yoktur. Rastgele söylenmiş kelimelerden inşa ederler binalarını ve o binalar Aşk’ın depremine dayanacak kadar kuvvetli değildir. Oysa bak bana, sayende “Bir zehir bayramını” da gördü ama yine hayatta.

Madem öyle, sana onlar gibi de saçmalayayım! Emelim onlara benzemek değil, tüm bu sözlerden bezdim, beti benzi atmış tüm sözlerinin ve saçmalamakta bile en usta benim sana saçmalamaksa emelim öyle madem.

*Ölüm avcı değil, tüm sancılarını dindiren bir ağrı kesici gibidir. Kuşku ve pişmanlık verdiğimiz kararlardan sonra yaşadığımız olgularken “özellikle” karar vermemize yetecek kadar da vaktimiz yoktur.

*Bir insanın gelebileceği en büyük mertebe Aşık olmaktır.
(Çünkü aşk, diğer tüm değerleri içinde barındırır.)

*İçinde kimseyi bulamadığında, dışına bakmak aptallıktır zaten. Her şey içten!

*İnsanın tek gitmesi gereken yer vicdanıyken neden kaçıp kurtulmalıdır ki? Ve o otoriteye gidilmediği için yanıyor tüm dünya!

Biliyorum! Bu yaptığım saçmalık, onların yaptığı ise saçmalığın daniskasıdır. Senden başka herkesin tezini çürütebilir ve sözlerini öldürebilirim. Sensizliğinden ve Senden başka her şeyi anlamlandırabilirim. Ve şimdi söyle, elin vicdanındayken söyle… “Oğuz Sen’in için aşık felsefesi değil de nedir?”

#Yasef * Ölü bir adamın kemiklerini sızlatırken!