Biraz Karamsarlık ve Biraz Sen Kokusu

Biraz karamsarlık ve biraz Sen kokusu, bu günlerde hiç fena değil aslında…

Bilmediklerimize dair ne varsa hepsi şu karamsarlığımın içinde, kimsenin bilmediği yerlerde gizli, içimden dışıma taşan heyecanlar ve yeniden ben olduğumu hatırlatan Sen dolu an’lar.

Bunu engellemem gerekmiyor.

Çünkü gözlerinde görüyorum ateşi, bir mum ateşine dalıp gider gibi seyre dalıyorum. Ve bazen kendime bile inanamıyorum. Bu ben miyim ve şu an gerçek mi?

Uyku hiç önemli değil, yalnız ben uyku hastasıyım, buna rüyalar da eklenince çıkası gelmiyor insanın şu sıcak yataktan… Özellikle düşününce uyumadan önce, ne de güzel uyunuyor bu soğukta.

Bana aldırma, varoluşu sorgularken henüz şu kargaşa ve kaosun yuva yaptığı zihnimde, yeni bilgiler donuklaşmama neden oluyor. Bunun Sen’inle alakası yok, bunun tamamen benimle ilgisi var.

Bizi, şöyle düşün… Kader sahnesinde binlerce oyuncunun baş rol oynadığı kendi dizisinin ortak bölümleri gibi. Her gün yeni bir bölüm, entrikalar, başka oyuncuların sahne alırken kibirlenmeleri ve vazgeçemedikleri egoları, birbirimizden sakladığımız düşünceler ve birbirimize itiraf edemediklerimiz, kim bilir daha neler vardır…

Önemli olan, burada, yanımda olman ve elimden tutman, bazen elimin üzerini yanaklarının serinliğinde hissettirmen… Ben, hayatımda, elimin üstünün varlığını hiç bu kadar hissetmemiştim, düşünmemiştim o ana kadar… ve bu aslında hiç kimsenin umurunda olmayan bir şeydi.

Belki de o yüzden onlardan farklıyım ve Sen’de bir o kadar da onlardan daha mutluyumdur.

Önemli olanın aslında zaman olmadığını da anladım, ellerimi tutuşunda ki sıcaklığın kaybolmasından da korkmuyorum…

yine soyutuz…  cennet tablosunun renkleri gibiyiz…

kimi zaman dramatik bir sahne oluyor bu karanlıklar ve Sen’i anlatan binlerce renkler arasından hangisinin daha güzel olduğuna karar vermek zorundaymışım gibi hissettiriyor.

Oysa gözlerine bakınca kahvenin, toprağın, bir ağacın sapasağlam gövdesinin kıymetini anlıyorum.

Ben’de kalan Senden’lerden…

Sana dokunduğumda ellerimde kalan teninin kokusundan ve saçlarının parlayan ışıltısından ve saçlarını öptüğümde hissettiğim sıcaklık ve acaba şu an ne düşünüyor diye düşünürken gözlerinin birkaç saniyeliğine gözlerimden kaçması…

İmkânsızlıklarla doluyuz, kimi zaman çok karamsar ve kimi zaman çok mutluyuz, kimi zaman mutsuz ve kimi zaman nefret dolu, kimi zaman duygusal ve ağlak gözlerimizin kırmızısında saklıymış gibi gün batımının kızıllığı…

Ben sadece ellerinden alıyorken bu kadar ihtirası, düşüncemin uzaklara dalıp gitmesi çok değil aslında.

Düşünüyorum da ellerini tutarken, gözlerine bakarken güneşin doğuşu aklımdan gitmiş, batışı da… O an su içmek istemiyorum mesela… Genelde uzaktan seyretmek kadar sade ve dürüst hissettiklerim. Mehtabın dolunayı kadar çırılçıplak ve bu Mart’ın 14’ü kadar sırılsıklam… biraz da el çatlatan soğuk.

Çoğu zaman düşüncemin eşsizliğinden böbürlendim ve kibirlendim. Oysa şimdi Sen’i tahayyül bile edemeyecek kadar acizim… Zihnimde bir o yana bir bu yana koşuşturan Aşk senaryolarından en nadide olanlarına bir dizi iz hayatımızın kader sahnesinde rollerimizi birleştirmesi.

Sonuçta Sen’lerden ve Ben’lerden 7 milyardan fazla olmasına rağmen, göz göze gelebilmenin bir anlamı olmalı.

Ve ben buna;

Biraz Karamsarlık ve Biraz Sen Kokusu

diyorum.

#OD | Sevgiliye Mektuplar * Olmuşlarla, hiç olmamışlar arasında, kirpiklerinin arafındayım.