Değersizlik

-Hoş geldin, nasılsın?

Teşekkür ederim, iyiyim, iyi hissediyorum. Siz nasılsınız doktor hanım?

-Teşekkürler, bende iyiyim...
Seni tekrar burada görmek çok güzel. Her ne kadar ikna etmek kolay olmasa da seninle tekrar konuşmak güzel olacak.

Burası, bu oda… Bu baygın ışıklar ve oturduğum bu yer bana hiç sıcak gelmedi, biliyorsun. Üzerine alınma yaptıklarımı.

-Bana açıklama fırsatı tanımasan da pek, bir önceki konuşmamızda beni yok yere suçladın... Çünkü bilmiyordun, elbette seninle konuştuklarımı başka hastalarımla da konuştum ama ilk defa konuştuklarım da var. Bazı şeyleri tetkik amaçlı mecburen konuşmam gerekiyor aslında.

Hasta! Belki de kendime bunu yediremiyorumdur. Ama elimden geldiğince yapıcı olacağım söz veriyorum.

-Peki, anlayışın için teşekkür ederim. Son olarak seninle bu çatı altında ve bu bağlamda konuşmaktansa, senin istediğin bir çatı altında, istediğin şekilde konuşmayı ben de isterdim. Ama içinde bulunduğumuz durum bunu yapmamıza izin vermiyor şu anda. 

-Peki o halde. Başlayalım, uzun bir süredir görüşmedik, beni hiç aramadın. Hiç canını sıkan bir şey oldu mu?

Nöbet geçirdim mi diye soruyorsun değil mi?

-Evet.

Hayır, geçirmedim, gayet sakindim ve kimse ile en ufak bir münakaşam bile olmadı. O derece normal ve sıradandı.

-O zaman, bugün sana şahsen merak ettiğim bir şeyi sormak istiyorum. Bunca zaman hiç aklına geldim mi? Yani, ben buradayken her ne kadar doktor kimliğimle duruyor olsam da aslında benimde duygularım ve düşüncelerim var, yani buranın ışıklarını kapattığımız zaman burayla ilgili her şey zihnimde karanlığa gömülmüyor, hala orada, oldukları yerde duruyorlar. O yüzden burada konuştuklarımızın ya da benim, hiç değerim yok mu sende?

Elbette var.

-Pekala soruyu şöyle değiştireyim, senin için değersizlik nedir?

Değer… bence soruyu böyle sormalıydın. Değersizlik olabilmesi için önce değer verebileceğin şeylerin olması gerekir.

Ne var ki, değer karşılığı çok az alınabilen bir duygudur… Aslında değer vermeyi diğer duyguların özeti gibi kullanıyoruz şu dönemde, bu toplumda. Ama bana göre bir şey önce değerlenir ve sonra sevilir ve sonra önemsenir ve diğer duygular da peşinden gelir. Yani çatısının altında diğer duygu ve düşünceleri barındırır. Merhamet gibi… Vicdan, acıma gibi hisleri tek bir çatı altında toplar çünkü.

Değer verdiğimiz kişilerden karşılıklarını göremeyiz, çünkü aslında çoğu zaman değer verdiğimiz kişiler yanlış olur. Yani yanlış kişilere değer veririz ve hatta yanlış kişilere yanlış değerler veririz. Maalesef insanın birçok şeyde olduğu gibi bu duyguda da kafası karışıktır.

Bence değer verdiğimiz kişiler özel olmalıdır. Bu kişilerin özel olabilmesi için özelliklerinin kaliteli olması gerekir. Sırada bir nesne, örneğin deniz kenarında ki bir çakıl taşı, oradayken değersizdir, o deniz kenarında gezinirken kazara karşılaşırsınız ve belki dikkatinizi çekse bile oradan alıp, saklamazsınız. Ama o çakıl taşını, size en değer verdiğiniz kişi verse, muhtemelen ömrünüzün sonuna kadar saklamayı tercih edersiniz. Eğer değer verdiğiniz kişi sonradan değersizleşmediyse.

Mesele aslında tam olarak bu, değersizleşmek… Siz ve ben burada benim hakkımda konuşuyoruz, işte bu nedenle konuştuklarımız bu çerçeveden dışarıya çıkamıyor, bu çerçevenin dışında olamadığı için de size ancak bu çerçeve içinde, çerçevemizin izin verdiği kadar değer verebiliyorum. O yüzden size verdiğim değeri sorgulayacak kadar zaman geçmedi henüz üzerimizden. Ayrıca işinize saygı duyuyorum, benimle, benim için uğraştığınızı çok net görebiliyorum ve buna da saygı duyuyorum.

-Peki senin için herkes bu şekilde mi değer hak eder?

Elbette hayır, az önce de söylediğim gibi, değer verdiklerimiz ve verdiğimiz değerden düşenler ve değer veremeyeceklerimiz olarak ayırabilirim bunu.

-Değer verdiğin bir şeye zarar verdin mi?

…, ımm, pek hatırlamıyorum sanki. Dolaylı yoldan zarar vermiş olabilirim belki. Şöyle söyleyebilirim ama, bir şeye zarar verdikten sonra onun için üzülüp, yanlış değerlendirdiğim için kendime kızarım, o an değerini bilmediğim için.

-Bir tane örnek verir misin?

…, mesela bana verilen bir hediyeyi, o zaman kıymetsizce görüp, öylece ortalık yerde bırakmıştım bir defasında, sonra bana o hediyeyi veren kişiyle biraz daha samimi olduk, hediyesine sahip çıkmayı tercih ettim, tabi o zamana kadar iş işten geçmişti ve ben bana verilen o hediyeyi bulamadım sonra, kaybettim.

-Değer verdiğin biri sana zarar verdi mi?

Sayısını hatırlamıyorum ama hayatımda en çok karşılaştığım şeylerden birisi belki de değer verdiklerim tarafından değersizleşmek veya zarar görmek. Aslında doğrudan bana değil de benim değerlerime zarar verdiler. Bir ortamda oturuyoruzdur arkadaşlarla, kimi samimi kimi olsa da olur olmasa da ve kimisini yeni tanıyorumdur, laf lafı açmıştır ve konu şiirlerime gelmiştir, samimi olduğum bir arkadaşım benim hoşuma gideceğini düşünerek yazdıklarımdan bir kısmını okur, o ortamdaki olsalar da olur olmasalar da olur kişilerden birisi densizce dalga geçecek bir söz, kelime bulur ve aklınca espri yaptığını düşünerek bir şeyler söyler. İşte o an artık benim o kişiyle işim olmaz, sonrasında belki çok samimi dost olabilecekken, bunu kendi eliyle yok eder. Hoş, onun kafasından geçenlerin içinde de benim dostluğumu kazanmak ilk sırada gelmiyordur eminim ama yine de saygılı olmasını tercih ederdim. Bu sadece benim yazdığım bir şiir için geçerli değil, orada bir arkadaşım içinde aynı şekilde davransaydı, yine aynı şekilde olurdu. Ya da şairlerimizden birinin sözü için ya da benim değer verdiğim herhangi bir şey için de aynı şey tam olarak geçerli.

-Canını en çok yakan, sürekli düşündüğün ve şimdi aynı zamanı yaşıyor olsan farklı şekilde davranacağın unutamadığın bir kalp kırıklığı var mı bu yüzden?

Hayatımız maalesef bunlarla dolu, elbette vardır. Ben aynı zamanı yaşayacak olsam o anı yaşamadan oradan uzaklaşmayı tercih ederdim. Öyle çok hassas bir kalbe de sahip değilim, sadece genelde ortak değerlerimizi değersizleştirenlere canım sıkılır, üzülürüm. Bir de en çok canımı bildiğim doğruları bilmeyen insanların doğruymuş gibi anlatmaları sıkar. Gereksizdir kısacası.

Yine de o ana dönmek zorundaysam elbette söyleyeceklerim farklı olurdu. Bu temsilen bir anım var, sürekli düşünmem ama işte böyle konular konuşulurken aklıma gelir, kısa bir süre düşünür, üzülür ve sonra üzülmekten de düşünmekten de vazgeçerim. Çünkü, karşındaki kişi sen o an ona ne söylersen söyle seninle aynı hissiyatta, olgunlukta değil.

Önceden, değer verdiğim kişiler olmasa bile zamanlarını iyi kullanmaları için insanlara nasihatlerde bulunurdum. Çünkü boşa harcadıkları vakitlerini asla ama asla geri getiremeyeceklerini benim dışarıdan bir göz olarak görüyor olmam ve onların farkında olmamalarına oldukça canım sıkılırdı. Baktım ki umursamıyorlar ve ben kendi saygınlığımı kaybediyorum, bıraktım nasihatleri. Hatta ağız dolusu küfür ettim, hem içimden hem de dışımdan. O yüzden artık kalbimin kırılacak tarafı kalmadığından mıdır, yoksa umursamadığımdan mıdır yoksa umursanmadığımın canımı yakmasından mıdır bilemiyorum, çok fazla üzerinde düşünüp kafa yormuyorum.

Kısacası doktor hanım demek istediğim şey şu; kendini kurtaramamışları sen kurtarsan da fayda etmeyecektir. Çünkü kendini değiştirmedikçe, o bir yolunu bulup tekrar kurtarılacak duruma düşer. Elbette insanların hepsinden de ümidi kesmiş değilim.

-Anladım, güzel bir konuşma oldu... Eklemek istediğin bir şey var mı?

Son olarak kısa bir hikaye anlatmak isterim vaktimiz varsa eğer.

-Evet var, lütfen devam et.

Başka birisi tarafından yapılamaz denen bir iş geldi bir gün elime. Baktım, kontrol ettim, yapılamayacak bir şey değildi, hatta çok kolay bir şekilde yapılacak bir şeydi ve yaptım. Bu durumdan sonra yapılamaz denen kişi bana yapılamaz diyen kişinin neden yapılamaz dediğini sordu, ben de daha fazla para kazanmak için yapılan bir taktiktir dedim. Sonra o kişi benim bu dürüstlüğümü sevdi ve yolu her düştüğünde selam verirdi, uğrar ve ayak üstü laflardık. Zaman geçtikçe arkadaş olduk. Ben onu tanıdım ve o beni tanıdı ve hafta sonları aktiviteler yapmaya, gezmeye tozmaya başladık. Ben onun ailesini tanıdım, o benim ailemi tanıdı. O kişinin bir de kardeşi vardı, oldukça entelektüel, hoşsohbet biriydi. Abisi bu durumdan mustarip gibi olur olmaz yerde el şakaları yapar, salak saçma şekilde davranırdı. Kardeşini kıskanıyordu sanırım. Sonra zaman geçti, o kadar saçma şeyler olmaya başladı ki, hangi birisini anlatayım şimdi bilemedim. Ben elimden geldiğince katlanmaya ve görmezden gelmeye çalışıyordum ama bir gün dayanamadım ve patladım, aşırı derece de kalp kırıcı şeyler söyledim. O kişinin karşımda o kadar küçüldüğünü gördüm ki kendi söylediklerimden kendi kalbimi kırıyordum. İşte öyle küçücük oldu karşımda.

O günden sonra görüşmedik. Kardeşiyle de görüşmedik, neticede onun değer verdiği bir şeyi kırmıştım, yani abisini kırmıştım. Aradan baya bir zaman geçti, sosyal medya hesaplarımdan birine girdim, o kadar uzun süredir girmemiştim ki, bir bakayım dedim, sonra o kişiyi gördüm işte, değişmiş, efendi olmuş, akıllanmış gibiydi resimlerinden. Kardeşini o günden sonra hiç görmedim, karşılaşmadım ve konuşmadım. Zaten aradım, mesaj attım, hiç karşılık vermedi. Kısacası doktor hanım, katlanamadığım bu durumlara olan sitemim değer verdiğim birini kaybetmeme neden oldu, çünkü ben daha az değerliydim kaybettiğim kişinin abisinden.

Hayatımda görüşmek isteyeceğim kişilerden birisiydi, keşke kaybetmeseydim.

-Umarım tekrar karşılaşırsın ve sen ona o sana hak ettiğiniz değerleri verirsiniz. Bugün geldiğin için çok teşekkür ederim. Beni mutlu ettin. Beni mutlu ettiğine göre sana değer veriyorum demek ki, o yüzden seansları aksatma ve gel. Tekrar teşekkür ederim.

Rica ederim, görüşmek dileğiyle.

#OD – 7 | Seans 14