İnsanlıktan Bahis

-Bana insanlıktan bahseder misin?

Kendi insanlığımdan mı, yoksa dünya genelindeki insanlıklardan mı?

-Sen hangisinden bahsetmek istersen…

İnsan en iyi kendinden bilirmiş, o yüzden kendimden tanıdığım kadarıyla anlatayım. Kimse kendisi değil şu aralar. Egomu birçok yerinden bıçakladığımdan beri artık yaşamakla ilgili heveslerim de kalmadı açıkçası. Evet, egom kan kaybediyor, ben yaşlandıkça onun da iyileşmesi zorlaşıyor ve gün geçtikçe ölüme bir adım daha yaklaşıyor. Böyle hissetmeye ve düşünmeye başladıktan sonra birçok kimseye heyecanlı gelen şeyler artık bana heyecanlı gelmiyor. Tuhaf olabilir ama hiç hevesim yok, sevdiğim birkaç tane bitki var. Onlara karşı hala zaaflarım var. Birisi tütün, birisi çay, birisi de kıvırcık. Evet, kıvırcık yemeyi çok severim. Salata gibi yapılan hani. Önce ince ince, şeritler halinde kesip, tuz ve sonra limon sıkıp şöyle bir alt üst ettikten sonra ne lezzetli olur. Hiç yedin mi?

-

Mesela, yaşıtım olan erkekler gibi futbola hiç ilgi duymuyorum. Daha önceden bir takım tutardım, sonra neden bir takımı tutuyorum diye sorguladım. Herhangi bir mantıklı cevap veremedim kendime, sonra bıraktım. Aynı sorgulamayı sigara için de yapmıştım ama onu bırakamadım. Tuhaf! Sorgulama mekanizması karar vermemi kolaylaştırırken aynı zamanda bana zararlı olsa bile bazı şeylerden vazgeçirtecek kadar kuvvetli değilmiş. Bunu şimdi idrak ediyorum.

İnsanlıktan bahsetsem ne? Mesela az önce bahsettiğim futbol için birbirini öldüren insanların dünyasında yaşıyorum. Bunu birkaç yazımda da dile getirmiştim. Elbette cahil insanların anlayabileceği kadar sarih bir şey değil. Yani futbol için birbirini öldüren insanlara neyi izah edebilirsin ki? Ve bu insanlardan ümidini kesmekten başka ne yapabilirsin ki? Belki de bundan dolayı hevesim yoktur hayata dair, yaşamaya dair.

İnsanlar… Ah insanlar, ah. Sadece kendimizi ve çevremizdeki insanlar kadar tanıyoruz insanları maalesef. Aslında ne zalimler, aslında ne yumuşak kalpli olan insanlar var. Ama herkesin içinde maalesef bir miktar zalimlik, bir miktar acımasızlık, bir miktar uğursuzluk var. Ağızından leşler döken başka hiçbir varlık yoktur bence insanlardan başka. Ne kadar kötü!

İnsanlar kötüdür, gerçekten insanlar kötüdür. Bir insan olarak kendi türümden utanıyorum. Bazen inanamıyorum bize. Gerçekten inanamıyorum.

Bundan mıdır bilmiyorum ama artık yalnız kalmak istiyorum. Bir sabah kalktığımda herkesin birden ortadan kaybolduğu hayalleri kuruyorum. Her şey var, her şey yerinde, yani hayvanlar, çiçekler, arabalar ve evler, kısacası insan haricinde her şey duruyor ama insan yok. O anki sessizliği hayal edebiliyor musun? Kimse yok, kimse kimsenin rakibi değil, kimse kimsenin emri altında çalışmıyor, kimse öldürülmüyor ve kimsenin yaşamla kavgası yok. Sadece sen varsın ve kocaman dünya ve bir dünya dolusu insan kalıntısıyla. İnsanların yok olmasını ama yaptıkları her şeyin geride kalmasını istiyorum, çünkü doğanın, onları tekrar nasıl geri aldığını görmek istiyorum. En uzun gökdelenlerin, kendi elleriyle yaptıkları ve taptıkları her şey, heykelleri, büstleri de dahil her şeyi doğa nasıl geri alıyor, görmek istiyorum. İşte bu yüzden hep dünyada tek olduğumu düşlerim.

-Bu seni delirtmez mi?

Bilmem! Şimdi de pek akıllı olduğumu söyleyemeyiz sanırım. Gerçi hangi insan için bunu düşünebiliriz ki?

-

Düşünemeyiz, düşünemeyiz. Cevap vermesen de söylediklerime inandığını biliyorum, bunu gözlerinde görebiliyorum. Eminim ki, şu an dünyada kimsenin olmamasını benden daha fazla istersin. Elbette kimsenin ölmesinden bahsetmiyorum, yani kimse yok olmasın, yok olduğunun farkında olmasın, kaybolsunlar, Yaratıcı onların hepsini cenettine falan alsın, ne bileyim işte, acı çekmesinler yani. Bilemiyorum ama bu fikir bana hep efsanevi gelmiştir.

Eğer insanlar olmasaydı, dünya daha sağlıklı kalabilirdi. Ve denge hiçbir zaman bozulmazdı. Güneş kırmızı dev olana kadar hayat problemsiz bir şekilde devam ederdi, etmez miydi?

-Bunu düşüneceğim!

Ben hep düşünüyorum!

#OD – 7 / Seans 8