Karamsarlığıma Hoşgeldin


Karamsarlığıma hoşgeldin…

Burası benim zihin evim. Ne mutlu Sana, hep buradasın, bir an gittiğin yok. Ne mutlu Sana, burada kalmak istediğin de yok.

Bir an önce kaçıp gitmek istiyorsun, bir an önce uzaklaşmak… Dünyadan gitmek isteğimle aynı şey aslında.

Sonra durup düşündüğümde, etkisinden kurtulduğum bir uyuşturucu gibi, görebiliyor gözlerim, işitiyor kulaklarım ve dokunabiliyorum gökyüzüne. Maddenin yalancılığından sıyrılıp, soyutlardan vazgeçip, derince bir nefes çekip içime, yokmuşlarla varmışlar arasında kaybolmak kadar basit.

Bu basitlikten de kurtulup, gözlerimi görünmezin merkezine iliştiriyorum, karanlık burada çok yoğun, yine bu karanlıktan doğacak olan umut ışıklarını da görebiliyorum. Sen’in görmediğin kadar küçük bu huzmeler, benim vazgeçemediğim kadar büyük…

Çölün ıssızlığı kadar sessiz, bir o kadar da susuz, birkaç yerinden çatlamış gibi derin kırıklarla çevrilmiş, çıplak gözle göremeyeceğin kadar da uçsuz, bucaksız.

Burası benim zihin evim ve karamsarlığıma hoşgeldin.

Martıların çığlıkları kadar yalın ve net gürültüler burada, binlerce tablon asılı aklımın odalarında, her bir duvarında binlerce çivi, yeni görüntüler burada asılırlar, kurutulurlar ve eskizleri rüyalarıma üşüşüp kırık mutluluk verirler. Bu deli dolu dizginden doğrulup izlerim yansımalarımı buğulu pencerelerin camlarında, içim Cemal dışım Süreya, biraz Turgut Uyar serpiştirilmiş maviliklerin kokusu esiyor perdelerin arasından. Rüzgar kükrer, deniz bundan kaynar gürültüsü sağır eder. Korkma, Oğuz’dan esefli, pek neşeli Sen’sizlik kaldırımlarına sarılıp havalanıyorlar.

Bu ne şaheser ama, yokluğundan bahis açıp, kızgın bir demirin örste dövülmesi gibi yüreğimin altında ezilmesi, bu ne şaheser ama… Sen’sizliğin yakıcı ateşinden şekillenmiş demir… parmaklarımdan da şekillenip, yine Sen’in resmini çiziyorlar.

Aynı sigarayı iki defa yakmak gibi, vazgeçip sonra tekrar başlamak gibi bir şey. Unuttuktan sonra hatırlamak kadar heyecan dolu olurdu, yazık, hiç unutmadım, bu lanet olsa gerek. Yine de bu bir lütuf olsa gerek, karanlık dizelerin beyaz kağıda haykırışı olsa gerek.

Karamsarlığıma hoşgeldin, gitmek zorundasın değil mi? Herkes gitmek zorunda, biliyorum… bir gün ilelebet gideceğimiz yere, herkes gitmek zorunda… Ama üzülme, ya da üzülmen de bir şeyi değiştirmeyecek, nasıl olsa orada karşılaşacağız. Ve ben yine Sen’i gördüğümde sarhoşları andırırım, dilim dönmeyecek ve gözkapaklarımın bağı çözülüp kapanacak olduğu yerde… Muhtemelen her şey bir bir dökülecek ortaya, resimler eskizleriyle kavuşup Aşk’ın devasa resmini oluşturacaklar.

Evet, ne dediğimi anlamıyorsun, çünkü bugün ayın 14’ü…
Karamsarlığıma hoşgeldin.

#OD | Sevgiliye Mektuplar * Deniz kaynar, gürültüsü sağır eder.