OD – Coğrafya ve Kader

Daima yakındığım bu dünya, aslında anlamsız, bana sadece inancımın ödüllerini verecek bir araç. İnsanların bunun farkında olmamaları ne kadar da kötü… Sayısını bilmediğiniz kadar galaksi, güneş sistemi belki evrenler… ama siz yaşayabildiğiniz tek gezegende istediğiniz gibi yaşayamıyorsunuz. Uydurduğunuz kalıplar ve onların katı kurallarına boyun eğmiş, boyun eğdiğinizin bile farkında değilsiniz. Bu olguya kuş bakışı baktığınızda muhtemelen içiniz acıyarak gülerdiniz insan türüne.

Coğrafya ve Kader yazısını daha önceden yazmıştım ama işin inanç boyutuna az değinmiştim, bu sefer bunu kapsayıcı şekilde yazmak istiyorum. Yazmak istiyorum çünkü bu konuda zihnimi susturabilmemin tek yolu bu.

Coğrafya Kader midir?

Belki sorulması gereken soru, “Kader” var mıdır sorusudur… çok kaba tabiriyle kader; sizin elinizde olmayan veya sonuçlarını değiştiremeyeceğiniz “olmuşlar”a denir. “Olacaklara” demedim, çünkü olacakların ne olduğunu bilmediğimiz için onu kader olgusunun kendisine atfedemezsiniz… henüz sizin seçimlerinizden doğan “bir olgu mu değil mi” belirleyici değil…

Kader bir inanç meselesi olduğu kadar sebep-sonuç ilkeleriyle de doğrudan bağlantılı. Örneğin deprem, özellikle ülkemin çaresiz kaldığı konu. Kimi bilim insanları deprem bölgelerindeki riskleri avazı çıktığınca bağırmış olsa da kulaklarını tıkayan binlerce insan… ve yitirilen binlerce hayat.

Şimdi biri çıkıp buna “kader” diyebilir mi? Hiçbir işi kuralına göre yapmayıp, sonuçlarına “kader” denebilir mi? Sanırım bu konuda hemfikiriz… işte coğrafya da tam bu noktada devreye giriyor. Eğer fay hatının üzerine anlamsız binalar dikersen, sonuçlarını ödersin, öderiz.

İnanç bu işin neresinde diye sorarsanız? kainattaki (bizim bildiğimiz) en nadir materyal olan “ağaçta” gizli. Evet, trilyonlarca galaksi, güneş sistemi var ama bizim tespit edebildiklerimizin hiç birinde “ağaç” yok. Bu perspektiften baktığınızda aslında ne kadar önemli ve nadirmiş değil mi ağaçlar? Evet, öyle… O kadar nadir ve bir o kadar da hayati ki, bunu anlatmak birkaç yüz sayfaya ancak sığar. Yaratıcı kitabında “Yarattığım her şeyi güzel yarattım.” diyor… bense “ağaçlara” baktığımda hayretlere düşmekten kendimi alamıyorum. Ve benim için ne kadar önemli olduğunu anlamak için yüzlerce kişinin hayatını kaybetmesi gerekiyor.

Ağaçlar bizim için oksijen, ısı, barınma kaynakları. Depremin yaşandığı bölgedeki evlerin hepsinin tek katlı ve ağaçtan olduğunu düşünün… deprem bu evlere ne kadar zarar verebilirdi ki? Ve deprem zarar verdiği evlerin içindeki insanların ne kadarını öldürebilirdi ki? İş yerleri, evler, aklınıza neresi geliyorsa, ağaç kadar dayanıklı ve hafif bir maddeden yapılmış olsalardı ve buna rağmen insanlar hayatını kaybetselerdi işte o zaman buna “kader” diyebilirdik… Oysa sizler, üst-üste bindirdiniz herkesi ve dayanıksız, organik olmayan, kötü malzemeler kullandınız… Akılsız ve budalasınız.

Yaratıcı kitabında “Sizin için yarattığım dünya geniştir, yeryüzüne yayılın” derken, siz üst-üste çıkmayı görev bildiniz kendinize. Şimdi kendinizden başka suçlayacağınız kimse yok karşınızda.

Diğer bir husus ise sınırlar. Evet, coğrafya kısmen kaderdir, kimden ve nerede doğacağını bilemez ve seçemezsin ama yaşamak istediğin yeri bilebilir ve seçebilirsin. Şöyle ki, Afrika kıtasında doğan birisini “sınır” dediğiniz hayali çizgiler içine hapsettiniz ve o çizgileri aşmasına-geçmesine izin vermediniz. Kaynakları olmadığı için hayata tutunamayan bu insanlar kendilerini geliştiremedi, kendileri gelişmediği için nesilleri de gelişemedi. Çünkü ona gelişme fırsatı vermediniz… çünkü “çok önemsediğiniz” sınırlarınız var. Siz öldükten sonra hiçbir anlamı olmayan sınırlar…

Tüm bu “sınırlar ve kısıtlamalar” yetmiyormuş gibi, zaten kullanamadıkları, işleyemedikleri kaynakları da sömürdünüz. Sömürenlere ses çıkarmadınız, şimdi kalkıp kimse bana “coğrafya kaderdir” diyemez… yine kendinizden başka suçlayacağınız kimse bulamazsınız karşınızda.

Bu tezime karşılık insanlar genelde “Ama sınırlar olmazsa kötü insanlar gelip bizlere saldırır ve ellerimizdekini kaybederiz.” diyorlar… bunun “baştan yapılan yanlışlardan kaynaklandığını” bilmeden güya argüman sunuyorlar. Size saldırmak isteyen kişinin eğitimsiz, cahil kaldığını ve tüm bu saldırıların, savaşların “kaynaklar” yüzünden çıktığını bilmiyorlarmış gibi. En başından bu yana bu sınırlar olmasaydı ve kaynaklar paylaşılmış olsaydı, genetik farklılıklar gözetilmeseydi, şimdi bu problemlerle karşı-karşıya kalmazdık.

#OD | Şimdi dilediğiniz kadar savaşıp birbirinizi öldürebilir ve kader demeye devam edebilirsiniz.