OD – Vicdan

Aslında ne günümü doğumu vardır, ne de batımı!

“İyiyi ve kötüyü bilme” nimeti insan zihnine yüklendiğinden bu yana kaos döngüleri içinde kendini var ve yok etme savaşındadır. Bu savaşın kazananı veya kaybedeni yok! Ama “vicdan” ağır bir yük olacak.

Her hissiyatın başka bir kapsayıcı hissiyatı vardır. Merhamet bunların başında gelir, merhamet duygusu olmayan insanlar başka insanların hayatlarına sebep olabilirler. Sanılanın aksine insan eğilimleri, doğuştan değişmeyen kalıplarda değillerdir, yönelimleri gereği hissiyatları hissetme kapasitesiyle ve “kendini bilme” safhalarında öğrenir. Kapasite öğrenme becerisiyle doğru orantıda artar veya azalır. Vahşi bir ortamda yetişen birey, vahşileşirken, nazik ortamda yetişen bireyin nazikleşmesi gibi.

Günümüzde cahil “aydın – düşünür” grubu bunu “sistem” olarak isimlendirmektedir ve bu sistemden çıkabilmenin yollarını anlatır. Ancak bu meret bir kere bulaştığında bundan kurtulmak neredeyse imkansızdır. Çünkü insan, “düşkün” bir varlıktır. Günaha, acıya, mutsuzluğa veya kendine zararı olabilecek herhangi bir olguya düşkündür. Bu düşkünlüğün nedeni ise bilinmezliğin çekiciliğidir.

Çünkü her insanın birden fazla kişiliği vardır, günahları işleyen kişiliği farklı bir kişiliktir ve özgürlüğü en çok hissedebildiği anlardan zevk duyar. Zevk duyduğunu sandığı an aslında insanın kimse tarafından bilinmediği ve özgür olduğunu hisettiği anlardır.

Bu sebeple tanıdığını sandığın kişiler aslında birden fazla kişiliğin sentezlenmiş ve sahne almış yekpare olgusudur. Öyle ki; bireyin sevdiği kişiye ait özelliklerine duyduğu hayranlık kendisinde yeni özellikler oluşturmasına yol açar… hayran olunan karakter hayran olan karakterden üstün olmamasına rağmen, hayran olan kişilik yoksunluklarından dolayı hayran olduğu karakterden çıkarımlar yaparak kendine sebep edinir. Bu çıkarımlar büyük olmasalar bile kişinin benliğine zevk verdiği için tercih ve kabul edilir. Hayran olunan karakterde limon sevmeme özelliği varsa hayran olan kişilik limona artık ilgi duymayacak, hayran olunan karakterin verdiği reaksiyonlara benzer reaksiyonlar verecektir. Fıtratı gereğince değil, merakı dolayısıyla kendisinde olmayan, bulunmayan özellikler onun için ilgi uyandırıcıdır. Görüldüğü üzere kimya ile doğrudan ilgili olan bireyin hissiyatları, kapasitesine göre şekillendi ve gerçekte olmayan bir bireyi var etme yoluna girdi.

Vicdan ve Ego birbiriyle çatışan iki farklı hissiyat gibi görünsede bunun aslı veya önemi olmayabilir. Her insanın ekolayzer benzeri hissiyat çıtaları bulunur. Bu çıtalar eğitimi/eğilimi doğrultusunda süregelen yaşamında onun asli karakterine müdahalelerde bulunur. Bu resmi görebilmek için şu şemaya bakabiliriz.

İnsan, bir perde oyunu gibidir… ışığı ne kadar çoksa perdeye yansıyan gölgesi de o kadar kuvvetli olur. Ancak bu gölgeler asla kişinin kendini değil, “olmak istediği veya göstermek istediği” karakteriyle yansır. Perde ne kadar kalınsa karakter o kadar silik ve sahte, perde ne kadar şeffaf ise karakter o kadar net ve gerçektir.

Sahneler değişiyor, insan değişiyor…

Sahnelenen insan figürü, sahnelediği kendini kendisi için değil, bir başkası için sahnelediğinden değişime muhtaçtır. Bu değişimler genelde negatiftir. Sahneye tutunmak ihtiyacıdan doğan ve asli karakterinden vazgeçmek zorunda kalan insan, başkalaşmaya ve dejenere olmaya başlar. Bu başkalaşım ve değişim süreci yıllarca sürer, dolayısı ile bu değişime kişinin kendi ve etrafındaki birçok kişi vakıf olamaz. Bu başkalaşmaya neden olan “sahnenin” sahibi insanın kendisi değildir. Bu nedenle ipleri artık kendi iradesi dışında ve bilgisi dışında dayatılan nesneller üzerine kurulur.

İnsan artık kukladır…

Başkalaşım ve değişim süreci insanı kendisi olmaktan iyice uzaklaştırır ve kuklaya çevirir. Bunu günümüz tablosundan acımsayarak görebilir veya işitebiliriz. Sorgulama mekanizması çoktan durmuş bireyler sahnelerini oynamak ve prim kazanmak zorundadırlar, artık iplerinin kimin elinde olduğu önemli değildir, artık kendisini oynaması önemli değildir. Öncelik ve önemlilik değerleri “beğenilmek, fark yaratmak, sevilmek ve benzeri” değerlerle değişmiş/değiştirilmiştir. Bu değişikliğin en büyük yıkımı “vicdan ve merhamet” olgularının artık o bireyde olmamasıdır. Bu olgular yokken, yaşama dair diğer tüm olguları ortadan kaldırabilir veya “bilinçten” doğan medeniyeti yok sayabilirsiniz.

Bu sığ ve anlamsız pencerenin dışında kalmak kişinin eğitim düzeyinden çok akletmesiyle ilgilidir. Eğitime bakış açısı bir müfredata bağlı kalmak algısında kanıksanmış olsa da kişinin bilgi seviyesi kendisini dinlemesi ve bilmesi dışında yükselme eğiliminde olmayacaktır.

#OD | Ne yazık ki artık vicdan olgusunu yırttılar.