Saat Sabaha Karşı Sen

Şimdi saat sabaha karşı Sen Sevgili! Günaydın… Sen uyanmadan gün aymış sayılmaz gerçi, gerçi benimki de söz işte. Eskiden, geceyle ilgili şu şarkılar tuhaf gelirdi. Şimdi az da olsa anlamaya başladım… Arabesk takılmıyorum, merak etme, fantezi de dinlemiyorum. Ben piyano severim, majör ve minör kırık notalar… Bir kaç asır dinleyebilirim aslında.

Ne var ki bütün bu tınılar sesinin yanında duyulmaz. Zaten duyulmuyor da… Gün geçtikçe durulur sandım içimdeki yangın ama gittikçe daha telaşlı bir şekilde yanıyor sönmeye. Öyle ki, martıları artık sadece görünce hatırlıyor ve işitince benimsiyorum. Oysa önceden onları hiç unutmazdım. Sen’den başka her şeyi unutmaya başladım.

Zaten Sen’den başka her şey unutulmaya yüz tutmuş değil mi şu yeryüzümde?

Sen bilmesen de ben az önce Sen’dim, yani bildiğin Sen olmuştum… zaten hiç gitmiyorum da demin daha bir yükselmiştim Sen Makamı‘nda. Aynaya baktığımda Sen’i gördüm… hayır hayır hayal değil, bizzat oradaydın. Resmen gördüm.

SAAT SABAHA KARŞI SEN VE YİNE CENNET SERİNLİĞİNDE YERYÜZÜ.

İstediğim sessizlik bu aslında. Ne var ki, artık şiir yazacak kadar güçlü değil kelimelerim. Sanırım hepsini tükettim. Nazenin‘im var ama çok da histerik değil sanki. ”Öyle” yazıyorum ve kalıyor öyle kalem elimde. ”Öyle Aşığım ki Sana, sorma!” yazasım var ama bilmiyorum, devamı gelmiyor nedense.

Hiç bitmeyen Sen heyecanımdan mıdır Sen’ce? Ya da bu saçma şairlik serüveni burada bitiyor mudur? Nazenin biterse ne yaparım diye düşünüyorum. Müteşairim anlayacağın.

Beni görüyorsun zaten, gözlerinin önündeyim, dünya günlerimi bildiğin gibi geçiriyorum ama içimdeki dünya farklı biraz. Hiçbir şey yapasım yok, şimdi bile bir an önce kalkıp gitmek istiyorum. Ama sigaram bitene kadar yazmaya devam edeceğim.

Yalnız Sen’i gördüğüm anlarda ve Sen’in bana dokunduğun anlarda kendimi iyi hissediyorum, deyim yerindeyse kendimi var olmaya değer görüyorum. Bunun dışında hiç önemim yok kendime.

Neden böyle olduğuyla ilgili bir açıklamam yok. İçimdeki şu saçma Aşk’tan mı kaynaklanıyor? Oysa içimdeki bu Aşk, imla kurallarımı bile değiştiriyor. İnsanlar yanlış yazdım sanıyorlar ama aslında bilerek yapıyorum bunu… Tırnak işaretlerini özenle Sen’i yazarken kullanıyorum. Ve bu başka kimsenin umurunda olmayan bir şey. Önceden de yazardım ama şimdi daha bir edebi düşünüyorum. Kelimeleri yakıştıramıyorum satırlara. Ki, ben bunca şiiri yazarken hiç kelimelerin kendini düşünmedim, yani oturdum ve yazdım, yazdığım hiçbir şiir ya da yazının bir teması yok… Yani planlı yazmıyorum, yazmaya başladığımda dökülüyor parmaklarımdan. Sen hep aklımda olduğundan mıdır, nedir, öyle birden dökülüveriyor en nadide kelimeler. İnsanlar ise hiç farkında değiller henüz, ne nadir kelimeler olduğunu bilmiyorlar.


Sana Nazenin‘den bahsedeyim azıcık. Nazenin, çok narin, çok kırılgan demek, bu kelimeyi özellikle seçtim. Hem benim Sana karşı nasıl kırılgan olduğumu hem de Sen’in ne denli narin olduğunu anlatıyor. Diğerlerince sadece bir anlama gelirken, Sen’in ve benim için çok anlam içeriyor.

GERÇEKTE NAZENİN NE DEMEK?

Nazenin, mesela, Sen hasta olduğunda içimin titremesini anlatıyor.
Mesela, Sen dudaklarını büzdüğünde yeryüzümün sarsılışını.
Sen ağladığında, tüm dünyanın kahroluşunu ama Sen üzülme diye gık etmeyişini anlatıyor.
Mesela, Nazenin, zeminin canını acıtmadan yürüyüşünü anlatıyor.
Uzakların, mesafelerin bir anlamı olmadığını, dünyanın yaşanabilir yer olabileceğini hissettiriyor.
Mesela, Sen mutsuz bir bakış attığında tüm umutların kırılış seslerini işittiriyor.
Sen‘in, şu yeryüzünün gördüğü ve göreceği en harika şey olduğunu fısıldıyor mesela.
Nazenin…

Nazenin sadece bunları değil, her saç telin kadar yazacağım şiiri de anlatıyor. Ama hiç gücüm yok sanki. Baksana, saatin bu vaktinde oturmuş, zaten Sen’ken, Sen’i anlatıyorum Sana.

Aşk böyle bir şey mi acaba? Sevdiğin kadına, O’nu ne kadar çok sevdiğini anlatmaya çalıştığın ama hiç anlatamadığını sandığın bir şey mi?

Aşk’ı bilmem de, içimdeki neyse Sana dair, hiçbir yerde, hiçbir şeyde görülmemiştir eminim. Buna o kadar eminim ki, tüm bilinmezlerin bilineceği gün kadar eminim. Aşk’ın bir açıklaması yoktur belki, belki hiçbir kimse ne olduğunu anlatamayacaktır ya da en anlamlı sözlerin bile yetmediği ve insanların hala deliler gibi anlattığı şu Aşk var ya, benim Sana hissettiklerimin zerresi bile değildir.

Aşk, yarım kalan şaraptır belki de bir ayyaşın dilinde… Oğuz ise üzüm de değil Sana, üzümün ağacına hayat veren toprağın yaratılmış halinde.

#OD | Sevgiliye Mektuplar * Saat Sabaha Karşı Sen / Saat kaç olmuş, ben hala seviyorum Sen’i.