Siyaset Nedir?

Özetle: Yalandır!
Siyasetçi Nedir? ile ilgili Tragedya – Siyaset yazımda kısaca bahsetmiştim aslında neyin nereden geldiğini… Siyaset ve Banka zihnimde hep “aynı” şeyleri çağrıştırıyor. Kolayları zorlaştırıp, bu zorluktan para veya menfaat kazanmaları benim için “aynılığı” ifade ediyor.

Sorgulamayı bırakmış milletler-insanlar-toplumlar sürekli kaybetmeye mahkumdur, bu cümlemi anlayabilecek olan kişinin de “sorgulayan” biri olabileceği kanaatindeyim. Sorgulamıyorsa bu cümle zaten onun için anlamsızdır. Kısacası bu paragrafın hiçbir anlamı yok, işte bu anlamsızlığı sanki anlamı varmış gibi satmanın adıdır siyaset… bir iş koludur, bir sektördür adeta siyaset. Bu paragraftaki karmaşayı, durumu yaşatmak için yazdım ama sorgulamayanlar için boşuna bir çaba olduğunun da farkındayım.

Sorgulamayanlar ömrünün sonuna kadar sorgulamayan kişiler olarak kalmazlar eğer kendilerini geliştirirlerse. “Geliştirirlerse” dedim çünkü bu gelişim bizzat sorgulamanın kendi tarafından başlar. Sorgulamaya başladığı anda birisi, o andan itibaren artık kendine cahil gözüyle bakamaz.

Neyse, biz konumuz siyasete dönecek olursak, önceki iki paragrafta anlattığım “sorgulamayan” kişilerin yönetildiği adeta bir koyun gibi güldüğü çatıdır siyaset. Zaten “Siyaset” kelimesi de “Seyis” kelimesi yani günümüzde at bakıcısı olarak kullandığımız kelimeyle aynı kökten gelir. Kısacası siyaset kelimesinin ihtivasında vardır “gütmek”.

Peki siyaset niçin var?

Siyaset var çünkü güdülmek isteyen insanlar var. İnsan psikolojisine de değinirsek, ta ilk insandan günümüz insanına kadar tüm insanlar “kandırılmak” ister. Meşhur Adem ile Havva kıssasında olduğu gibi. Şeytan onlara vaatler verir ve kandırır. O yüzden ilk siyasetçinin Şeytan olduğunu söylesek abartmış olmayız. Dolayısıyla insanlar sıradan-monoton hayatlarına değişiklik katmak isterken duydukları bu heyecanlandırıcı sözlere, kandırılma ihtimali yüksek dahi olsa, olabilitesi olduğu için şansını denemek için inanır. İşte insan böyledir, tüm benliği ona “seçeceğinin” sonuçları büyük oranda kötü olacak olsa bile ihtimalli olduğu için seçim yapması gerektiğini fısıldar.

Çünkü insanın aklı her zaman “seçemediğinde” veyahut “bilmediğinde” kalır. Bilinmezlik ve erişilmezlik insanı cezbeden ana hissiyatlardan biridir. Bu hissiyat hemen hemen tüm hayatımız boyunca bizimle birliktedir. Ne zaman ki “sorgulayıp” kendimizi ve duygularımızı kontrol etmeyi öğreniriz, işte o zaman bu hissiyatlar ortadan kaybolur.

Peki siyasetin toplumlara etkisi nedir?

Günümüzü ele alacak olursak durum aşikar ortada. Kimse memnun değil, insanı memnun edebilmek başlı başına farklı bir olguyken siyasetin insanları mutlu edebilmesi gibi bir ihtimal mevcut değildir. Siyaset her ne kadar kendi içinde yönetim şeklini beraberinde getiriyor olsa da insan üstü olmadıkça verilen vaatler, söylenen sözler daima içi boş olarak kalacaktır veya büyük bir kısmı boş olarak kalacaktır.

Bunu birlikte şöyle sorarak zihnimizde birkaç ışık yakalım;

  • Milletvekili olan kişilerin milletinden daha fazla para alıyor olması…
    Milletvekillerinin aldıkları maaşları az-çok biliyoruz, yaşam standardı ortalamasının bir tık üzerinde, eğer asgari ücreti baz alacak olursak durum vahim. Neredeyse 5 katı kadar bir ücret alıyorlar. Peki bu ücreti devlet onlara nasıl ödeyebiliyor? İşte kilit noktası burası, devlet mekanizmaları halklardan aldıkları vergiyle veya teknolojilerini satarak ayakta dururlar. Kısacası halktan aldığı vergilerle ayakta durur. Peki halktan alınan bu vergiler nerelere harcanır? İşte anahtarsız kilit noktası da burası, burası tam bir muamma… kimin ne kadar aldığı, bu paranın nereye gittiğiyle ilgili halkın en ufak bir fikri bile bulunmuyor. Bulunmaması da normal, yine günümüzü ele alacak olursak böylesi sorgulamayan bir halktan bunu sorgulaması da elbette beklenemez. Az önce “koyun” benzetmesi yapmıştık ya, işte aynen öyle. Koyunları otlamaya götürdüğünüzde, “bu nerenin çimi, niye buraya geldik, bu çimlerden daha lezzetli başka çimler var mı?” diye sorgulamaz, nereye götürürseniz oraya gider, neyi verirseniz onu yer. Halk böyle olduğunda milletin vekili olan insanlar, halktan daha iyi maaş, daha iyi yaşam standartlarını elde edebilir. Unutmayın, “milletvekili” dediğimiz kişilerin “patronu halktır.”
  • Siyasi partiler ve seçim zırvalıkları…
    Evet, zırvalık diyorum, çünkü, ne dediği anlaşılmayan hoparlörler ile sokak sokak dolaştırdıkları minibüsün, saçma sapan astıkları bayrakların paraları kendi ceplerinden çıkmıyor. E buna zırvalık değil de başka ne denir? Bu tıpkı bir koyun çobanının koyunlarına seslenmesi gibi. Her koyun çobanının farklı bir sesleniş stilleri vardır. Yani x koyun çobanı, y koyun çobanının koyunlarını çağırırsa gelmeyebilir… “vallah bunlar benim değildir.” gibi açıklama yaptıklarını bile işitebilirsiniz. Oysa insan, akli bir varlıktır, birkaç bayrak ve gürültüyle sağa-sola çekilememeli… öyle olmalı ama maalesef durum böyle değil ve aksine içler acısı.
  • Kendi paramızla rezil oluyor olmamız…
    Koskoca devleti ayakta tutanın halk olduğu noktasında hemfikiriz sanırım. O halde, sırtlarımızdan kazandıkları parayla bize caka satmaları elbette sorgulayan zihinlere oldukça saçma gelecektir. Veya gelmelidir. İşlerini yapmaları için ödediğim vergilerle hem beni rahatsız ediyorlar hem de bir tane mantıklı açıklama getiremiyorlar. Mitinglerinde saçma sapan sözler, hareketler ve durumlar. Işıklı top dağıtanlar, canım gülleri atıp izdihama yol açanlar… Oysa sorgulayan zihin, gülün toprağında anlamlı olacağını da adı gibi bilir.
  • Birden çok parti olması…
    Siyasette en çok sorguladığım şeydir birden fazla parti sisteminin olması. Partileşme yani kısaca taraflaşma dediğimiz bu olgunun özünde “ülkeyi yani bu halkı yani bu koyunları en iyi ben güderim” demek vardır. Biz bu partilere A Partisi, B Partisi ve C Partisi diyelim şimdilik ve söylediklerine bakalım.

    A Partisi:
  • -Bu koyunları en iyi ben otlatırım, pardon bu ülkeyi en iyi ben yönetirim.
  • -Bu yollar böyle bozuk bozuk olmaz, buraları yapmamız gerekiyor.
  • -Emekliye zam.
  • -Asgari ücrete zam.
  • -Bunları yaparken çok yorulacağım için bana asgari ücretin 27.5 katı para.

    B Partisi:
  • -Bu koyunları en iyi ben otlatırım, pardon bu ülkeyi en iyi ben yönetirim.
  • -Bu yollar böyle bozuk bozuk olmaz, buraları yapmamız gerekiyor.
  • -Emekliye zam.
  • -Asgari ücrete zam.
  • -Bunları yaparken çok yorulacağım için bana asgari ücretin 27.5 katı para.

    C Partisi:
  • -Bu koyunları en iyi ben otlatırım, pardon bu ülkeyi en iyi ben yönetirim.
  • -Bu yollar böyle bozuk bozuk olmaz, buraları yapmamız gerekiyor.
  • -Emekliye zam.
  • -Asgari ücrete zam.
  • -Bunları yaparken çok yorulacağım için bana asgari ücretin 27.5 katı para.

    Evet, yanlış okumadınız, A, B, C partilerinin hedefleri, yönetim vaatleri bunlar. İşin özünde hepsinin söyledikleri aynı kapıya çıkar. Bu durumda Halkın şunu demesi gerekir, “E oğlum siz hepiniz aynı şeyi söylüyorsunuz, hepiniz el birliği ile çalışarak yapsanıza bunları. Ama son maddeyi kaldırın.

    Çünkü hepsinin söyledikleri, yapacağını iddia ettikleri şeyler aynı ve aynı olmak zorunda, çünkü bir devletin eksiğinde ne varsa verilen vaatler o olacaktır… ve sadece söyleyen kişiler ve kullandıkları kelimeler farklı olur. İşte siyaset bu yüzden var, önce kaos ortamı oluşturulur ve sonra bu kaosu oluşturan kişiler, kaosun nasıl ortadan kaldıracağına dair bir formülle çıka gelir. Sonra o kaos çözülür ama o adam gitmez, çünkü formül yeni kaoslar doğurur… Tüm formülleri böyledir, sonuca ulaştırmazlar sadece kendi etraflarındaki tavafların sayısını arttırırlar.

İşte böyledir siyaset, siyasetçinin de, siyasetin de, bu taraflara oy verenlerinde akılları yoktur. Çünkü aklı olan kişiler karşılaştıkları durumları kendileri çözebilecek bilgi birikimlerine sahiptiler.

Sorgulamayan İnsanlara: Eğer yazımı beğendiyseniz kanalıma abone olup, layk ve yorum atmayı unutmayın, sizleri çok seviyorum.(Çünkü sizlerin sayesinde para kazanıyorum, sizler açken ben tok uyuyorum ama dediklerimi mutlaka yapın, her şey çok güzel olacak.)

#OD | Sorgu * Sorgulamayan zihinlerin zihni zihinnime.

Yazar Hakkında

Türkiye’de okur-yazar oranının %6’larda dolaştığı 21. yüzyılda sorgulama mekanizmalarının çalışmamasını sorgulamak oldukça gereksiz, biliyorum! Buna rağmen gündeme dair sessiz kalmak vicdanımın gürültüsünden uyumama izin vermiyor. Bu sorguları/tespitleri bırakalı uzunca bir zaman olmuştu aslında ve aslında ara-sıra gelip bir şeyler yazıyordum, şimdi bütün kinimi ve nefretimi kalemime alıp, yeniden yazmak istiyorum…

Ve bana engel olabilecek tek kişi yine benim…