Tüm İnsanlığa

Anlamsız, evet, hepsi, her şey, sizin şu somut ve materyal bakış açınızdan baktığınızda anlamsız… ve asılsız, hiçbiri gerçek değil. Tüm bu heves, bütün bu var olma çabası ve dünyanın tamamına sahip olsanız bile doymayacağınız sonsuz bir iştah.

Bu yazının size hiçbir anlam ifade etmeyeceğini biliyorum. Bu yazı ancak ve ancak aklını çalıştırıp, sorgulama yapabilenler için bir şeyler ifade eder. Ve eğer inancınız yoksa birazcık olan yaşama hevesinizi sizden söküp-alacaktır.

Otonom Köleler

İnsanlar, onlar özgür olduklarını sanıyorlar. Oysa kendisine kuşbakışı baksa aslında akılsız bir köle olduğunun farkına varır. Özgürlüğü “ide” olarak ileri sürülen ve ilk bakışta mantıklı gelen insan yontması kavram karmaşası ile elinden çoktan alınmıştır. Farklı düşünürler bu kavramları farklı isimlendirir, öyle ki kimisi kapitalizm derken kimisi hümanizm demiş veya sosyalizm ya da komünizm demiştir. Oysa hepsinin içi boştur ve hiçbirine gerek yoktur.

Örneğin Hümanizm; Hümanizm kavramını savunanlara Hümanist denir, insan öldüren hümanistler, bu kavram en kaba tabirle “insancıl” demektir veya “insan merkezcilik” denilebilir. Oysa bu tanımı yaftalamanın hiçbir mantığı yoktur… çoğunluğunu insanların oluşturduğu topluluklarda zaten her insanın hümanist olması gerekir. Ve türün kendi türünü öldürmesi anlaşılabilir, mantıklı bir durum değildir. Bunu bir kavramla belirtmenin ve bunun üzerine sayfalarca yazmanın ve yeni alt kavramların üretilmesi saçmadır. Bu kavramların ortaya atılmasının yegane temelinin Tanrı’nın Unutulması, saptırılması olarak görülebilir. Bu bize “bilgisizlik aşıkları” insanları doğurur sadece. (Bkz: Bilgisizlik Aşıkları) Sorsanız bu kavramların ne kadar gerekli olduğuyla ilgili saatlerce söyleşi yaparlar. Anlamadıkları nokta, merkeze aldıkları varlığın zamanının bitiyor olması, unutulacak ve saptırılacak olmasıdır. Eminim bu kavramı bilenlerin %50’lisi kavramı ilk defa ortaya atan kişinin adını bilmiyordur.

Bilgisizlik Aşıkları

Aşk, muhtevası gereği bilinçsizliği, elde olmamalığı, kontrolsüzlüğü içerir. Çünkü insanlar bilmediklerinden korkar, korkuları cesaretlerini, cesaretleri ise yenilikleri beraberinde getirir, yeniliklerin çoğu her zaman iyi değildir. Bazı yenilikler sapkınlıklara, anlamsızlıklara ve yeni bilinmezliklere kapı aralar ve bu döngü beraberinde daha çok bilgisizliği getirir. Çünkü her olgu bilinmezdir ve bilinmediği sürece karanlıktır.

Örneğin Sigmund Freud; isimli felsefeci, düşünür veya siz ne derseniz o olan bu kişinin öğretileri bir müfredat haline getirilmiş ve nesillerdir anlatılmaktadır. Öyle ki, Freud’un hakkında anlatılanlar yaşamının önüne geçmiş ve efsanevileştirilmiş çeşitli hurafelerle abartılmıştır. Bir öğretinin soyutluğundan kurtulup somutluğuna varmadığınız sürece üzerinde sadece varsayım üretmiş ve zaman öldürmüş olursunuz. Freud’un öğretilerine kesinlik perspektifinden bakarsanız şüphe götürür kavramlar ve olgulardan ibaret olduğunu görürsünüz… öyle ki bu sadece Freud’a özgü ve ait bir şey değildir. Bir zihnin problemli çalışan mekanizmalarından elde edilen görüşler, o zihnin ortaya koyduğu herhangi bir kavramda bulunuyor olabilir. Dolayısıyla insan elinden çıkan herhangi bir olgunun su götürmez gerçek olduğunu söyleyemeyiz. Freud veya herhangi başka bir düşünürün düşünceleri insanların mihenk taşı olamaz. İnsanların özel hayatları elbette kendini ilgilendirir ancak şunu demeden geçemeyeceğim… doğru veya yanlış ortalıkta Freud’un annesiyle olan birlikteliğiyle ilgili söylentiler dolanıyor. Eğer bu doğruysa “ahlak” olgusunu devre dışı bırakmadığınızda ki “ahlak olgusunu” devre dışı bırakırsanız tüm sisteminiz çökecektir, öyle olsa bile annesiyle birliktelik yaşayan bir mekanizmanın sağlıklı olmadığını ve ürettiği tüm verilerin de problemli olabileceğini ön görmek mantıksız ve saçma değildir.

Hal böyleyken, herhangi bir bilgisizlik karşısında soyut veya somut kanıt olmadıkça o olgu hakkında kesin bir kanıya varamazsınız ve varamayacaksınız. Örneğin kainatın henüz %4’lük bir bölümüne bakarak iddia edilen teorilerin kanıtlandığını savunmak kadar saçma olurdu bu. Henüz bilinmeyen %96’yı görmezden gelmek, su götürmez bir deliliktir.

Hala Delisiniz

Evet, televizyon programlarınıza bakın, yarışma programlarınıza, pahalı kıyafetlerinize ve yediklerinize bakın… sürekli hayatı yakalamaya çalışıyorsunuz ama asla başaramıyorsunuz, başaramayacaksınız. Kaydettiğiniz ve dinlediğiniz şarkılar saçma, çektiğiniz ve izlediğiniz filmlerin bir çoğu saçma. Sanat ismi verdiğiniz kendi olgularınızdan ileri gitmeyen yamuk-yumuk heykelleriniz saçma… boya dökülmüş tuvallere tonlarca para verip, saatlerce karşısına geçip anlamlandırmak için uğraşlarınız saçma. Hiçbiri gerçek değil ve hiçbiriniz gerçek değilsiniz. Ürettikleriniz de tükettiklerinizde ne kadar saçma ve görmüyor olmanız saçmalığın ta daniskası.

Önceden tüm bu olguların derinine iner, tarihin tozlu raflarında kalmış kişilerin söylediklerinden yola çıkarak tabiri caizse hayata dair kestirmeler, ufuk açıcı bilgiler arar dururdum ve nedense söylenenlerden çok kişileri merkeze alırdım… bilmem kaç yıl önce ölmüş bir adamın söylediklerinden medet ummak saçma, öyle saçma ki ilacı olsa kel başına sürermiş misali gibi. Tüm bunların size karmaşık ve kafa ütüleyici geldiğini biliyorum ama bu farkındalığa erişmek için sanırım bazı evrelerden geçmek gerekiyor. Bu evreleri geçtiğimi iddia etmiyorum, aksine, gün geçtikçe bildiklerimi unutuyorum diyebilirim.

Yine de yazdıklarıma, anlatmak istediklerime bir odaklanın derim. Bilmem kaç mega piksel telefonunun olması, bilmem kaç silindir veya bilmem kaç saniyede 100KM hıza ulaşmak ne demektir ki? Veya bunlara sahip olunca ne olacak ki? Ne oluyor ki bunlar olunca? Yine de ölüp, toprağa karışıyorsun veya tüm bunları yapmayanla, tüm bunları yapan arasında mikro düzeyde bir fark yok ki… tüm fark yarattığını düşünen insanlar ne yaptıklarının farkında değiller ki…

Baksanıza, hastalıklarınıza çareler bulmak için mikro düzeye indiniz ancak yeni mikroplar da ürettiniz ve iyileştirmek istediğiniz insanlardan daha fazlasını katlettiniz ve etmeye devam ediyorsunuz… Televizyonlarda programlar yapıp tüm bunlar üzerine tartışıyorsunuz ve evinize gidip hiçbir şey olmamış gibi uyuyorsunuz. Adaletten bahsediyorsunuz ama adalet olması için hiçbir çaba göstermiyorsunuz.

Yollarda mikrofonlar uzatıp aslında anlamsız olgular üzerine sorular sorup, insanların saçmalamasına gülüyorsunuz. “Böyle olmaz” diyorsunuz ama kendi ellerinizle “böyle yapıyorsunuz” ve düzeltmek için çabalamıyorsunuz. Hırsız var diye bağırıyorsunuz ama kovalamıyorsunuz.

Bilmem kaç sene önce bilmem kimin söylediğine bakarak kendinize bir yol haritası çiziyorsunuz ama onu da doğru çizemiyorsunuz ve yollarınızın bozukluğundan birbirinizi sorumlu tutuyor, birbirinizi öldürüyor, birbirinize kıyıyorsunuz. Sonra da Hümanistlikten, Kapitalistlikten bahsedip kendi çizdiğiniz sınırlar için birbirinizle savaşıyorsunuz. Ne görüyorsunuz ne de işitiyorsunuz. Körsünüz, sağırsınız ve dilsizsiniz…

Sonsuza kadar yaşamayacağınız aşikar iken toprak parçalarına sonsuz bir ihtirasla sarılıyorsunuz. Varlıklarınızı hiç yere, yok yere anlamsız şeylere adıyorsunuz. Adınız tozlu raflara karışacakken sizler iz bırakmaktan bahsediyorsunuz. Dünyanın öyle bir günü gelecek ki, hatırlanmak için yapılan her şey sahipsiz kalacak, sadece bir tekerleği için uğraştığınız araçlar başıboş kalacak… Siz hatırlanmak için ne yaparsanız yapın zaman sizi unutturacak… Çünkü zaman tek gerçek ölçü birimidir.

Zamansız İnsanlar

Hiçbiriniz zamanın ne demek olduğunu bilmiyorsunuz. Saatlerce çalışıp, saatlerce uyuyor ve buna yaşamak diyorsunuz. Zaman yegane sermayeniz iken siz har vurup-harman savuruyorsunuz. Zaman bir cellattır, siz isteseniz de istemeseniz de doğduğunuz gün aslında ölüm emriniz verilmişti. Bu gerçeği ne zaman göreceksiniz? Zaten ölmek üzere doğmuş insanları öldürüp kendinize ne zamana kadar yaşam mâl edeceksiniz? Ne zamana kadar birbirinizin emeklerinizi çalacaksınız? Ne zamana kadar yanlışları müfredat yapıp öğreteceksiniz? Ne zamana kadar oyalayacaksınız birbirinizi? Hiç mi görmeyeceksiniz, hiç mi işitmeyeceksiniz, hiç mi doğruları anlatmayacaksınız?

Ne zamana kadar yaşayacaksınız?
Kendinize kıymayın artık!

#OD | Bendeniz * Bunalımdan 4 duvar etrafımda.