Yaşasın Sörvayvır

Yaşasın Sörvayvır ve türevleri…

Yeni bir eleştiri cümbüşü. Aslında bu yazıyı yazmak tamamen mantıksız. Nedeni ise, nasıl olsa sörvayvır izleyicileri bu yazıdan hiç haberdar olmayacaklar. Bu tarz akıldan beklemedik bir eylem okumak.

Bu ve bunun gibi programlar insanların vakitlerini almaktan başka bir işe yaramazken, nasıl olur da hala gözleri kapalı olabilir bu insanların.

Sörvayvır dedikleri şey düzmeceden ibaret, öyle olmasa bile, bize ne bir adada yaşayan insanların yaşantısından… gerçek hayata dair herhangi bir şey yok, tamamen sahte ve saçma. Bu yazıya bu kadar sert başlamamın nedeni aslında bilinçsizliğe kızmam… nasıl olur da Ülkem de bu kadar salak insan olabilir?

Soruyorum da kendime, bir cevap bulamıyorum işte. Gerçi sadece sörvayvır ile kalmıyor iş. Binlerce saçma, sahte iş daha.

Sörvayvır İzleyenlerin Dikkatine;

Vakit, insan hayatında asla geri getirilemeyen yegane kaybedilen kuramdır. Vakti kaçırırsan, telafi edemezsin, geri getiremezsin, bir daha bu anı yaşama şansın olmayacak. Vakti anla, vakti bil, değerini kavra.

Önem, insan hayatında asıl önem verilmesi gereken şeyler tamamen önemsizleşmiş durumda, nasıl olur da bu kadar önemsizleşebilir bunlar. İnsan kendi türüne ihanet edebilir mi? Nasıl? Biri bana bunu anlatmalı…

Sizler, evlerinizde oturmuş, çekirdeklerinizi çıtlarken bir yerlerde bir kadın tecavüze uğruyor, bir çocuk katlediliyor, bir yer soyuluyor ve Türk insanına yakışmayan daha nice hatalar.

O insanlar sizler sayesinde oradalar, nasıl rağbet görmeyen bir dizi ertesi hafta yayından kaldırılıyorsa, izlenmese ne sörvayvır kalır ne vakit çalan, beyin yıkayan başka bir izleti.

Anlamadığım diğer bir konu ise, sörvayvır bittikten sonra saatlerce bunun hakkında konuşmak. Peki ben nereden mi biliyorum?

İşe gitmek için bindiğim dolmuşta gazete okuyan adamın gözlerini diktiği köşe yazısının başlığından. Hemen yanında ki fanatik okuyan ve ter kokan adamdan.

İş arkadaşlarımın youtubeden tekrarlarını izlemesinden ve sıradan bir mağazanın önünden geçerken satılık olan televizyonun kalitesini belli etmek için izletmelerinden.

Anlamadığım ve hiçbir zaman da anlayamayacağım asıl konu ise bunlara mesaj atıp, oy verenler. Yani kim sörvayvır izleyip, tuttuğu tarafa 5 TL tutan bir mesaj atar ki? Ama bu parayı ondan herhangi bir ihtiyacı olan insan istemiş olsa, ”Allah versin” diyerek boynu bükük göndermesini biliyor. Ya da kendisinin 5 TL’ye bile ihtiyacı olmasına rağmen mesaj atması çok tuhaf değil mi?

Sonuç ne? Kaybedenler ve kazananlar, neden insanlar birinin kaybetmesinden ve diğerinin kazanmasından zevk alıyorlar? Teknik olarak, bir insanın başka bir insana tasladığı üstünlüğü kendi içinde yaşamasından başka bir şey değildir bu. Acur Alacalı bundan milyonları cebine koyarken, yeni projelere imza atıyor… 4 Adam diyor adına, Kel Aynak diyor ve daha bilmediğim kim bilir neler vardır…

Bu kibre ortak olanlar…

Çok tuhaf.

Ne kadar da tuhaf… anlamlandıramıyorum. Ve hep böyle kalacak.

Ve teknik olarak Acur Alacalı beyi tanımadan yaftaladığım için kendisinden hayali bir varlık olmasına rağmen özür diliyorum. Böyle olması gerekmiyordu, bu zekayı başka işler için harcayabilirdi. Bu emeği, bu eforu başka güzel işler için harcayabilirdi. Bir çapanoğlu ben değilim bu memleketin. Ancak bu memleketin kanını sömürmekten başka bir şey değil bu.

Ey insanlar, kendinize gelin, neler yapıyorsunuz siz böyle? Baksanıza, nasıl da uyutuyorlar sizi. Dizilerden, futbol maçlarına, siyaset mitinglerinden dejenere moda programlarına kadar.

Utanılacak halinizi bile unutmuşsunuz. Ve hatırlamak, hatırlatmak artık çok zor. Vicdanlarınız çalışmadığı için pas tutmuş durumda. Akıllarınız örümceklenmiş çalışmadığından. Her taraf kir ve pas içinde. Elleriniz, yüzleriniz kir pas içinde… kötü kokularınızı parfümlerle kapatıyorsunuz ama içlerinizde leşler ve o leşlerden üreyen binlerce hastalıklı içtenlikler.

Sizler, ”Göt” demenin ayıp olduğunu savunan ve ”Göt” diyen kişiyi neredeyse linç edecek kadar asimile bir millet oldunuz. Çünkü bütün gün televizyonlarınızda ”Göt”ler cirit atarken erkekleriniz salyaları akarak izliyor, çocuklarınız bunu normalmiş gibi algılıyor ve kadınlarınız buna ses çıkarmıyor.

Oğuzhan Deniz * En tezinden kendinize gelmeniz, temizlenmeniz temennisi ile.

Yazar Hakkında

Türkiye’de okur-yazar oranının %6’larda dolaştığı 21. yüzyılda sorgulama mekanizmalarının çalışmamasını sorgulamak oldukça gereksiz, biliyorum! Buna rağmen gündeme dair sessiz kalmak vicdanımın gürültüsünden uyumama izin vermiyor. Bu sorguları/tespitleri bırakalı uzunca bir zaman olmuştu aslında ve aslında ara-sıra gelip bir şeyler yazıyordum, şimdi bütün kinimi ve nefretimi kalemime alıp, yeniden yazmak istiyorum…

Ve bana engel olabilecek tek kişi yine benim…