Umutların Kırılış Sesini Duydum

Umutların Kırılış Sesini Duydum!

Bir akşam üstü, demlenirken…
Bardaklar terlemişti sıcaktan.
Gözlerinde korku vardı biraz, pişmanlık içini kemiriyor, bir an önce sarhoş olmak istiyordu. Rüya görmek için bahaneler arar gibiydi o gözler.
Saçında beyazlar vardı henüz yirmili yaşlarında.
Sigarasından yakıp, ciğerlerinden süzdü katranı. Kendini zehirlediğini biliyordu.
Pişmandı.
Bardağından yudumladı.
Konuştu;

İki yıl evveldi, gecenin karanlığında, siluetlerin arasında kaybolmuş hislerini diriltiyordu şiirler.
Daha önce anlamlı gelmemişti hiçbir söz.
Çünkü sıkılmıştı hepimizden.
Çünkü sıkılmıştı herkesten.
Hayatını bok etmek için vardı etrafındaki herkes.

Sonra tekrar okudu şiirleri…
Şairini arıyormuş gibi, tekrar tekrar okudu gözler.
Anlamlı geliyordu sözler.
Sonra tekrar okudu.
Sonra yine okudu.
Canına okuduğunun farkında değildi henüz.

Vardır elbet bir bildiği deyip kadere yasladı sırtını.
Önce şenlendi, sonra güldü.
Yollar bitti ve kavuştu şiirlerinin şairine.

Faniydi günler, ama ölüme bile gülebiliyordu.
Kıskançlıktan deliye dönüp, çıkardı ruhunu üzerinden.
Artık başka biriydi.
Artık başkasını görüyordu şair.

Aslında şairin de umudu vardı.

Zaman, kendisiyle yarışa girmiş gibi hızla geçip gidiyordu.
Günler gecelere gömülüyor, geceler gündüzleri bağrına basıyordu yine.
Bütün olumsuzluklara rağmen birleşti şairin şiirleriyle dudakları.

Sonra gündüz oldu ve her şey yine tüm çıplaklığıyla görünüyordu.
Şiirleri okuyan adam saçma görünüyordu.
Şair ise şiirlerini okuyan adama bakıp, gülümsüyordu.

Umutların kırılış sesini duydum!

Bir daha hiç aramamak üzere gidiyordu gönlünden şair. Biraz uzaklaştı ve hayatın kapsama alanından dışarıya çıktı. Aslında çok derinlere inmişti.

Zaman yine kendisiyle yarışa girmiş akıp gidiyordu.
Ne kadar beklediğini bilmiyordu şiirleri okuyan adam.
Bekledi…
Bekledi…
Yağmur başladı…
Bekledi…
Islandı.
Bekledi.
Daha çok ıslandı.

Uyuşmuştu tüm vücudu. Buna rağmen yürüdü.
Sokak lambalarının kendini aydınlattığı kaldırımları geçti.
Ayaklarında tonlarca yük olmasına rağmen yürüdü.
Gönlünde tonlarca gözyaşı olmasına rağmen yürüdü.

Bir el arabasında köfte satan adama denk geldi.
Adam, sordu ‘Ne işin var bu saatte?’
Cevap verdi şiirleri okuyan adam, ‘Asıl, saatin ne işin var?’
Adam, anlamadı başta, ‘Gel otur, sana bir köfte yapayım, acıkmışsındır, ıslanmışsın, ısınırsın da.’
Olur dedi şiirleri okuyan adam.

Bir kaç saat anlattı adam, dinledi şiirleri okuyan adam.
Tekrar görüşmeyecek olmalarına rağmen ‘Görüşürüz.’ dedi şiirleri okuyan adam ve evine gitti.
Evinin gökyüzünü izliyordu, sonsuz beyazlık.
Uçsuz bucaksız beyazlık.

Aradan, günler geçti.
Yıllar geçti.


Şiirleri okuyan adam kadehini devirdi. Sarhoş olmuştu ama itiraf edemiyordu henüz kendine bile.

O anlattı, Oğuz dinledi, o anlattı, Oğuz dinledi.

”Kanadı kırılan kuş iyileşebilir ve yine uçabilir, peki kalbi uçmaya küsmüş kuş iyileşebilir mi?” diye sordu.

Oğuz, sustu…
Aslında sormamıştı.
Oğuz, Umutların Kırılış Sesini Duydu.

#OD | Bendeniz * Ne demişti şair?