Son bulur zaman gözlerinin kahvesinde,
uykusuzluk gibi durur öyle baş ucumda.
Saçlarının girdabına tutulmuş bir adam,
rüzgarın savurduğu dalgalara öyle asi.
Kahve Etkisi, dirilir gözbebeklerimden hayali,
canla başla Aşk...
Kahverengi gözlerinden içiyordum kahveyi… uykusuzluk gibi ağırdı neşesi… Kahve Etkisi yaratırdı tüm gece izleyebilseydim.
Son bulur zaman gözlerinin kahvesinde,
uykusuzluk gibi durur öyle baş ucumda.
Saçlarının girdabına tutulmuş bir adam,
rüzgarın savurduğu dalgalara öyle asi.
Kahve Etkisi, dirilir gözbebeklerimden hayali,
canla başla Aşk...
İçiyorum gözlerinden uykusuzluğu,
kahverengi alevinden susuzluğum.
Kafiye Adam’ın İdam’ı, sanrı sanki haklı,
Sen’den öte kalmadı kimseye inancım.
Kelimelere sığdıramayacak kadar derin,
Sen kelimelerin...
Gel omzumda çıkar tüm uykusuzluğunu,
böylece koklayabilir ve öpebilirim Aşk’ı da.
Sebepsiz yere değil Aşk’tan yanışım,
öyle yangın yeri kalbim heyecanından…
İnanmasan Aşk’tan öte masiva...
Şu kısacık hayatıma binlerce satırını sığdırırım,
aklımda Sen varsın hep, öyle Sen’cil bir adamım.
Ve Sen’i anlatırken tamamıyla Sen olur adım,
her şiirimin adını Sen koyarım, anlamaz aklım.
Göremez gözlerim kahve...
Zamana güvenilmez, o halde güvenme,
kimseyi ilgilendirmez de, Oğuz kimse?
Oğuz Aşk’tan başka kimse de aklanmaz.
Aşk’tan yanmamış adam, adam olmaz…
O yüzden aklanmaz, aklalmaz yanmaktan,
yandıkça yanar...
Gün ortasında ne bu hiddet yüklü bulutlar?
Yağmur kusar gökyüzü, gözlerinden yaşı.
Gözlerinden kahvenin de acısı, 40 yıllık hatır da,
hatırla, Oğuz ne denli takıntılı gözlerin hatırına…
Sonra biri çıkar...
Ey sevdiğim kadın…
Nemli gözlerinin kırmızısından esinlenmiş gün batımı,
güneş de bir damla Sen’den esinlenmiştir eminim…
Sözlerinin lacivertinden esinlenmiştir gecenin gökyüzü…
Gözlerinin...
Yarından beklediğim kadar medet,
yüzlerinde kan kalmamış insanlardan,
duyulur sahte kahkahaları,
gülmek Sen’den uzakta, manasız,
Oğuz sessiz bundan, Aşık ya, kesin ondandır.
Haydi kuyularımdan iç Aşk’ın...
Her bir saç teline,
her bir saç telin kadar kurban olunur.
Yaratılışından ötürü. Şükür.
Şimdi oradasın, benden uzakta,
sancılar var, ağrılar… kalbinde de,
ben olduğumdan umursuzluktan,
sanma...
Sen,
benim dünyamın harikası,
Sen,
benim dünyamın doğa manzarası,
Sen,
beni Sen yapansın, şükürler.
Öyle güzelliğe can değil de ne feda edilir?
Güzelliğin yaratılışın penceresidir.
Gözlerin doğaya ilham eden...
Haklısın aslında,
bizi anlamazlar,
öyle bir belaya düşmüş ki kalbim,
yandıkça yanar, Alev buna kanar,
kabahatim, daha güzelini sevmek,
sirayeti kalbime, dirayet eksik kalp atışlarımda.
Heyecandandır…
Ellerinin...
Bitkin görünüyorsun,
bitmişliğimden midir?
Bilmem.
Oğuz Sana Aşık felsefesi,
Aşk’tan esefli…
Lanet Sen’sizliğe.
Mabed-î Anber, O’na şükür yine…
Ne eylese güzel...
Sen konuşursun,
ben nefessiz dinlerim,
nefes külfettir bedenime,
saf ve sade,
sade Sen ve sesin,
neşemin sebebi.
#Kahve Etkisi / 013
Aşk yokmuş… diyebilmek için, doğmamam gerekti.
Olmaman gerekti.
Kalbim serzenişlerinde, irtifası yerle bir edilirken,
özlemiştim sesinin ince tınılarını…
Ses tellerinden uyandığım güzel...
Kalbimin derisini yüzüyormuş gibi söylediklerin,
Sen sesinden bıçak gibi bilerken kelimelerini,
miğferi yoktu kalbimin…
Elimin ne alacası vardı?
Ben saçlarının gölgesinde griyim, beyazdan hayıflı tenim,
yanarken öyle göz...
Ey Sevdiğim kadın…
hayat Deniz ortasında ada,
yükselir suları dolunaydan dolunaya,
ayın 14’ü güzelliğin getirir galeyana,
öyleyse söyle,
benim boğulmaktan başka işim ne?
Ey sevdiğim kadın…
hayat bir yastığın iki...
Sonsuza uzanır Ruh’um…
Ruh’umun köşe bucak Sen Aşk’ı,
Aşk’ı Sen olmuş adamdan da korkulur, bilmez misin?
Sen’sizliği Sen olmuş adam da korkulur…
Aşk’tan öyle korkuyorum,
dizlerim...
Uyumak da faydasız, uykusuzluk da,
gel de uyu şimdi…
Gecenin uzunluğu kadar sigaramın tütüşü,
bu kötü duman kokusu, beni anımsatır Sana…
Ve dudaklarından dökülürken usta katil sözcükleri,
yüreğimi nasıl da yerle bir ediyordu...
Görmüyorum evet,
Aşk’ı gördüğümden kör gözlerim,
peki Sen,
görebilseydin gözlerimden Sen’i,
görebilir miydin başka kimseyi?
Görmezsin biliyorum…
Öyle ya,
Oğuz ağır yük bırakan tarla,
tohumu Aşk,
mahsulü...
Hani Sen üşümüştün de,
ben mavi hırkamı Sana verip, kendimi hasta etmiştim.
Ne gözü karaymış bedenim soğuğa,
Aşk’tan başka ne görüyormuş gözlerim gözlerinde…
Öyleyse söyle,
böylesi gözleri körden hangi rengi...
İşimden evime giderken içimden düşünüyorum da seni… Evimi geçiyorum, farkında değilim.
Beraber yürüdüğümüz yollardan yürüyorum.
Biraz sonra seni görecek olsam da… Özlüyorum işte…
İşte yine ben… Kalbinde Sen...
Kırıklarının bandıyım,
kırıldıklarım kadar baygınım,
özür dilerim…
af dilerim,
affedilirim…
Ey Sevdiğim kadın,
güneş günün yalancı ışığı yanında,
gözlerinin kahvesinden uyuyamadım yine,
nasıl özledim,
bir...
Ömrümün öyküsü,
ömrümün bütünü,
aylak aylak dolaşırım Aşk’ın yollarında,
her adımda her şey Sen olur dünyada…
Sen anlatırsın da anlamaz mıyım Sen’ce?
Sen’i ben gibi anlatabilseler anlatır mıyım Sen’ce...
Oğuz Aşk’a daim bekçi,
özledim…
demin kırıp nefsimi,
vazgeçtim,
söz kıymet bilip, Sen’leşti.
Öğreneceğim,
Aşk’a kural işlemez de, işittiklerim gerçekler,
Sen’de gördüklerimden başka sahteleşti her...
Yılların hatrı, kalır kahrı,
tek pişmanlığımın öyküsü,
işitirken kulakların,
dudaklarından benden başka ne dökülür?
Şimdi Sen söyle öyleyse,
dudaklarımdan Sen’den başka ne dökülür,
içtim Aşk’ı doya-doya,
uyandım...