Kalp kalıp bir in içinde bir aşka,
kanıp bir güzel yüzünden günaha,
yaradandan uzağa giden yola sapıp,
sapıtan akıllarınızdan sapık fikirler.
İkilileşirler ve ikilemekte fikirler,
çelişkiden beli doğrulmayanlar,
ne boş işler...
Kalp kalıp bir in içinde bir aşka,
kanıp bir güzel yüzünden günaha,
yaradandan uzağa giden yola sapıp,
sapıtan akıllarınızdan sapık fikirler.
İkilileşirler ve ikilemekte fikirler,
çelişkiden beli doğrulmayanlar,
ne boş işler...
Aşk sadece sana yakışır,
senden gerisi de Sana ihtiyaçtadır,
Hâk açlığım doymak bilmez,
Hâk aşıklığı neymiş, öğreniyorum.
Görüyor gözlerim, görüyorsun,
biliyorsun görebildiğimi de,
görebildiğini görebiliyorum işte,
hala...
Seni yolundan alı koyan şeytan,
o bir emir elçisi değil inanışın bundan,
değil hiçbir ateş kudretsiz yaratıldı,
inatla, kibirle uğraşıp kendini yakarsın.
Dağların saçı da beyazladı, senin de,
öyleyse bak kendine, gör...
Kör değildiniz insanlar, körleştiniz,
çok eşlilikten pis eşliliğe geçtiniz,
ehrimen’e hoş iyilikler ettiniz,
uyanın insanlar, köleleştiniz.
Onlara göre basit birer leştiniz,
Ahireti unutup çirkinleştiniz,
şimdi...
Çocukluğu suçladınız, yığınla insanla,
çocuklardan bir naaş yığınıyla,
aynı anda bir milyon ruhun yükselişi,
bu da Allah’ın izni ile gerçekleşmişti.
Toprak ilelebet üzerinde taşıyamaz seni,
yiyecek hepimizi, kahverengi...
Islıklar çalan dilinden gelir haberler,
şarkılarla süslediğin naaş namazına,
sakladığın medeniyet karında-kızında,
bu yüzden uzanamazsın musallaya.
Soğukluk tahmin edilebilir gibi sisli,
o anı hatırına kazı çekilirken...
Gürgenden sağlam tabut yoktur,
kefen götürüşüne şükredenler var,
akar ateş demir yükünü alıp,
teninde günahların yollarından.
Aklını bulandıran onca çıplaktan,
haramı servis edişlerinden nefise,
bununla verdiğin savaştan...
Zor değil, kolaya kaçan koluna,
inatla direnen ellerinin hakkıdır,
parmaklarının şahitliğinde yalan,
harama uzatılan el bile ne kötüdür.
Şimdi zinadan günah mı olur? Diyen dilin,
habersizken dilin beyninden, elzemin
sevap...
Suskunluğuma bakma, kalbim zikirdedir,
unutkanlığı rol edindiğimden beri kefil,
aşk bir oda içi iğrenç günah tablosudur,
sahilde kum kadar minikti tüm haramlar.
İçinden silinirken hayatına kader yazan,
alın yazına değer...
Bir kafes içindesin, martılar gibi,
gökyüzü nasıl ifade edebilir sonsuzluğu?
Öyleyse nasıl inkar edebilirsin kendini,
intiharın eşiğine gelsen de tutmayan elin.
Yatağında bir dirhem nefeslik yatalağın,
şiirinden anlayabildiğin...
Bu benim kelimem, benim şiirim,
dişim yine kırılsın, dilim de yansın,
ben vazgeçmedim, vazgeçmem…
Allah Bir’dir ve sen iki yüzlüsün.
Onca kötülükten bakınırken etrafa,
gizlediğin kokunda saklı...
Şimdi biryetmişyediden,
büyük sözlerime bak ve öğren.
Namusu kaybettiğin için kendini, kendini
kaybettiğin için mahrumsun şerefinden.
Gururdan doğrulmadı belim, doğru,
düşmez kalkmaz, bir Allah şaşmaz.
Uyanıp yıka yüzünü...
Sandığından daha adam değil,
adamlığından büyük sözlü dili,
namerdin elinde kalır şerefi,
ne öksüz ne yetimdin başta…
Kirlilik afişleri ile geziyorlar,
teninden fışkırırken haramlar,
gözlerime batan güzellik...
Ne derler bilirsin…
Aslında sen biliyordun önceden.
Saf’lık Kaf dağından da değerlidir.
Zümrütten olmasa da.
Şimdi bayatlamış bir perde arkasında,
görüntünün tamamı ucuz yansımalardan,
nazardan kaçarken kazalar...
Sen’in için ne mi yaptım?
Kimsenin yazamayacağı kafiyeler yazdım…
Kimsenin beklemeyeceği kadar bekledim,
kimsenin sevmeyeceği kadar da sevdim…
Oğuz akıllanmaz sevgilin, söyle de temizlensin yüreğim.
Şiir Oğuz’un...
Üzgünüm,
Sana Aşık olmaktan başka yoktur maharetim,
marifetim, kelimeleri gözetip, saklamamdır,
ve onlar bilmiyorlar, bilmedikleri kelimelerim var.
Onlar,
Aşk’ı betimlemek isterler,
ellerinde kalır...
Ne güzel kelimeler var zihnimde,
kağıtlarından evler yaptım,
içinde sonsuza dek yaşayabileceğin ilimdeyim,
gel de birlikte içelim. Kanıp bu şükre, uyanalım.
Sen anlattıklarımı anlamayacak hamlıktasın,
Aşk’tan uyanmışken...
Yalnızlığın adı oldu Aşk…
Terk edilenler oldu Aşıklar,
doldu taştı hatıralar akıllardan…
Yalanlardan ibaret aşklardan,
yanlış yaşantılardan yalnızlığa,
koşup nefessiz kalmaktı Aşk.
Tadının kaçmasıydı,
uykumun gelmesini...
Bilinmezlikten çıkıp gelir Aşk,
öyle ki, cahilliğin tanıyabileceği Ruh değildir bu.
Aşk öyle derinden gelir, damar sıcak kan taşır,
Aşk’ta öyle sıcaktır, yangın yeri kalbi kaynatır.
Bilmem gereken ne varsa, hepsi orada...
Bu,
Aşk’tan öte,
Meşk’ten beri.
zemheri soğuk,
germ-î aşikâr…
Battığım çukurlara Sen’de sebepsin.
Oysa suçlayamam güneşi ve geceyi getiren mehtabı,
suçlamamalıyım kimseyi…
Aşk benim Aşk’ım...
Anlamsız…
Rab, güzellikleri emreder,
öyle ya, bu güzellikte yazılmalı,
gidip, gelmemen başka, hâr eden gibi.
Var eden, Yaratan,
Yâr eden, Yaratan,
Yok eden, Yaratan…
Oğuz sessiz bundan.
Emir gelir...
Artık yazamıyor muyum?
Hayır, hayır…
Yazmakla ilgisi yoktur Aşk’ın,
sevmekle alâkalı, çok sevmekle.
Çok sevmekten kim ölmüş?
Oğuz da Aşk’tan öleceklerden değil,
ölüme Aşk’la gideceklerden.
Hakkım var...
Hiç düşündün mü…
benden başka kimin var ki?
Öyle ya, onlar da ölümlü benim gibi…
Onlar vazgeçerler.
Oğuz gururundan da vazgeçmez ki…
En uzun kafiyeleri kurar Oğuz akıllın,
çok akıldan değil, çok Aşk’tan delirmiş...
Medet… Ancak ve ancak Allah’tandır.
Sen’i, O’ndan medet ederken utanıyorum.
Gurursuzluğuma üzülüyorum.
Ben bir Sana Aşığım…
Ve ne güzel Aşığım…
Sıcak ve ya soğuk değil… Serin.
Öyle candan severim…
Sen...
Ve kalbimle ilgili milyarlarca söz,
güzelliğinden kareler… İlham denen kafiye cümbüşü,
aklımda öyle gezinirler… Birbirilerine asla değmezler.
Varlığının eşi mi var? Öyleyse söyle, Aşk’ımın dengi ne?
Sana zor sorular...