Aşığım, Adem elmasıyım…
Doğamda var kaybetmek…
Ve sadece gözlerinde izleyebilmek tüm doğayı…
Aşığım…
Kazanmak basit, kaybetmek olmasaydı, kim başarabilirdi? İmtihan olmasaydı, ne anlamlı olabilirdi?
Kaybetmekte...
Aşığım, Adem elmasıyım…
Doğamda var kaybetmek…
Ve sadece gözlerinde izleyebilmek tüm doğayı…
Aşığım…
Kazanmak basit, kaybetmek olmasaydı, kim başarabilirdi? İmtihan olmasaydı, ne anlamlı olabilirdi?
Kaybetmekte...
Nasıl da tatsız her şey, Sen’siz.
Bu bariz anestezi, canlı-canlı kemiklerimin etimden sıyrılışı, haykırışım Aşk’ımdan, alınmış aklım başımdan…
Hepsinin nedeni Aşk’ından.
Ve gülmekle, ölmek arasında kararsız kalan...
Bir nedeni yok,
sevgi nedensizdir, birisi nedensiz sevilebilir…
Aslında şimdi birbirimizin nedenlerini seviyoruz.
Sonuçlarına ağır da olsa katlanıyoruz.
Ağır yükler taşıyoruz. Zaten taşıdığımız ağırlıklar yetmiyor gibi. Zaten ayrılık...
Rab,
insanı yaratırken onun kusurunu ortaya çıkarmak için,
Aşk-ı Yarattı. Aşk insandan olma tanrıları doğurdu.
Batan güneş misali her şey O’nsuzlukla batıp-soldu.
Öyle ya, görmek ne kadar güzelse, görmeye hediye olan sevgiliyi...
Hiç öğrenesim yok Sen’sizliği,
bensizlikten başka ne var ki Sen’de?
Öyle ya, Sen’sizlikten başka neyim var ki?
Bilinmez.
051 / Aşk Tüccarı – 2011
Bildiğimiz cinayet bu,
parmak izlerin dahi...
Affetmek, lükstür…
Bunun içinde kimsesizdin Sen,
bu yüzden, Sen’i ilk fırsatta affedeceğim.
Sonra terk.
033 / Aşk Tüccarı – 2011
Aşk’ı anlatmak için yetersiz kelimeler,
ondan bu kadar çoktur...
Ruh acı çekerken beden dirilir.
Çünkü beden ruhu besleyen elbisedir.
001 / Aşk Tüccarı – 2011
Aşkı kimse anlayamaz.
Buna rağmen aşık olan herkesin canı yanmıştır.
002 / Aşk Tüccarı – 2011
...
Bitmeli mi Sen’ce de?
Vazgeçmeli miyim gerçekten?
Gerçekten bitmeli Oğuz,
Yağmur yağmayı bırakmalı mı aklıma?
Öyle ya, değersizliğinin yanındasın,
ne kadar ediyorsa Ruh’un, o kadar Aşık’sın.
Canım emanet ya...
Biliyor musun?
Artık vazgeçiyorum…
Sevmekten değil, beklemekten değil,
karmakarışık.
Bunu anlamanı beklemiyorum,
beni anlamadığın için bunu anlamanı hiç beklemiyorum.
Kahverengi gözlerimdedir toprağın bereketi,
oradan...
Yanımda olsan da unutamam ki Sen’sizliği,
bunca terk edilmişliğin bir manası olmalı,
bunca Sen’sizliğin ödülü Sen olmasan da,
bir ödülü olmalı.
Yoksa ne anlamı kalır ki üzgünlüğün…
Öyle ya, üzüntü...
Ustalık sunar Aşk’tan kelimelerim,
telafi edeni bulunmaz kafiyelerimin,
ilham başka kimsenin aklına uymaz,
uyaklar ayaklarımın altında, cansızlar,
Aşk denen kadavra, bu Sana palavra,
abrakadabra; sihir unutturamaz...
Diliyorum bu günde gelmeni,
gelmemene ilk defa gelmemişsin gibi şaşırıyorum,
öyle taze Aşk, öyle taze acı, taziyelerim çoğalıyor.
Dudakların bile hasret birbirine, aynı şekilde gözkapakların,
farkındayım bunun...
Hadi,
yine Sen’i anlatayım, kendimi unutayım,
Sen’den başka ne varsa hatırımda değil,
Rabb’im bilir, ben bilgisizin tekiyim, sofram ateş.
Giydiğim ateş, yediğim ateş, gönlüm Sen’i sevdiğinden ateş,
ateş...
Kehanet kusan kâhin,
kerahet vakti uykuyu terk edişin,
yeşil ışıklar doğar gündüzüme,
Aşk’sın ya, ondandır.
peşimde götürüyorum ya Sen’sizliği nereye gidersem,
katlanmak zorundalar. Aşık Oğuz bilmeye mecburlar...
Yine çabucak geçti zaman,
önceden hiç geçmeyen zaman,
şimdi kovalayanı var gibi akıp gidiyor,
neden biliyor musun?
-Elbette bilmiyorsun.
Sen’sizliğe artık tahammül edemiyor vakit,
tüm vakitlerim Sana isyan için intihar...
Bak, yine başbaşayız başka bir şiirle,
Sen’sizlikle…
Ya başka kimsem kalmazsa?
Yüzümde ufak bir gülümseme,
yorulduk gülümsemekten,
vazgeçtik masumiyetten,
ezildikçe ezildi Yağmur tanesi,
Oğuz aptal herif, sigara kokar...
Şiir sunan adamın kan kustuğu an,
kalp sızısından tadacak ölümü, can çekilecek bedenden,
gözler kapanacak yeniden yaratılışa kadar.
O halde gelme,
Bu kaçıncı şiir?
Unuttum… Hiç biri aklımda değil,
aklım Sen’inle dolu...
Sen ve ben,
eskisi gibi değiliz, ben daha çok Aşık olurken Sana,
Sen eskisinden daha vicdansızsın, anlamazsın.
Gel de anlat müşkülpesentin esinti rüzgarını,
ne bilinir ölünün hayat isteği,
öyle ya,
ne bilinir...
Hayat azaldıkça gözlerimizde,
ölüm öyle büyüyor gün geçtikçe,
serpilip, büyüyor çevremizde,
Sen uyuyorsun.
tüm bunlara kapatıp gözlerini, uyuyorsun.
Şeytana uyuyorum peşinden gelmekle,
yanacağım bundan, biliyorum, şuursuzum.
...
Ölümsüzlük nedir Aşk’ın için?
Bilmediğinden görünmezim,
Ruh’umu görebilseydin, övünmezdin,
böylesi Aşk’tan yanan başka kimdir?
Ben sevmem kelimeleri,
Sen’i anlatmasalar, bende anlatmam,
Sen’i...
7 milyar insan dünya denen yerde,
yerle-bir de, bir ben uçuyorum Aşk’ından,
doluyorum yeni bir buluta,
yine yağıyorum Oğuzhan Deniz’e,
Denizler yeşeriyor yeşil gözlerinde,
doyasıya soluyorum tabiat ananın kokusunu...
Aşk’tan başka sebebim yok,
bu yeterli bir neden yazmak için,
içim dışım Aşk, gözüm Sen’i görür,
kulağım seni işitir, dilim konuşur.
Gel de sustur.
Sen gel de, susarım ben hep,
dinlemek olur en iyi işim, şimdi...
Utancımdan değil, avuntularımdan başım öne eğik,
biliyordum böyle olacağını da,
hiç hazırlıklı değildim gitmene,
gelmene de öyle, gel de, gitme.
Muhtaç değilim Sana, Sen’sizlik başımın belası,
aram hiç iyi olmadı...
Bazen ağlardın,
gözlerinin içinde görürdüm gökkuşağını,
bu yüzden Yağmur Kuşağı,
itirazı mı var doğanın, kimin haddine?
Hadsizlikten bunca kelime,
bunca kafiye sevgimin keyfine,
eserim rüzgar misali kalemin...
Yokluğundan değer aklıma rüzgar,
Martı olur, kanatlanıp uçar,
doğa üstüne çullanan kasırga,
gönlü nasır, işlemez Aşk-ı Ebed,
mabed buna imza atar günahlarla,
ne aptal kelimeler kafiyeleşti,
Sen’in kalbin yumuşamadı, vicdan...