İnsanlar senden kaçıyorlar yağdığında,
damlaların bir bir intihar ederken,
âhu’nun da tehlikesi var, o insanlarca.
Yağmur’un hasta etme ihtimali var.
Ben korkmuyorum, bekliyorum orada,
sokak lambasının yanında...
İnsanlar senden kaçıyorlar yağdığında,
damlaların bir bir intihar ederken,
âhu’nun da tehlikesi var, o insanlarca.
Yağmur’un hasta etme ihtimali var.
Ben korkmuyorum, bekliyorum orada,
sokak lambasının yanında...
Anlatmak, bu satırları yazmak.
Nereden bakarsan bak, basit gibi.
Mesele de bu, basit gibi görünüyor…
Hiçte öyle değil, seni anlatmak çok zor.
Sen, körlerin görmek isteyeceği ilk şey,
öyle olmalısın… Bu yüzden...
Gidişine kaç bin satır harcamış olabilirim?
Yanımda olsan, ne kadarını feda ederdim,
düşün, bir de bu şekilde düşün-ki anla.
Anlamayacak kadar küçüksün, henüz.
Zamanın garip bir etkisi var, ilaç gibi.
Ona karşı...
Senin gibi değilim yine de, basit.
Basit bir adamım ancak, ne basit.
Basit bir sevdalı sana göre Oğuz.
Basit olan ne aşkı ne sevdası, sensin.
Tüp gaz açık kalsın bırak,
açık bırak giderken, kapıları değil.
Acıları...
Adına değil, sanına da, endamına da değil,
bu derin aldanış, güzelliğine değil…
Aptallığı aşikar kıldı kalbim, gözlerime,
ağlayışlarıyla, saklanışlarıyla, sadıklığıyla.
Bittiğini mi sanıyorsun? Bitmeyecek…
Ben...
Sildiklerimi de sayarsak eğer,
Senin için, 10 milyon cümlem var.
olmak zorunda değildi,
yokluğuna bu kadar yazıyorsam…
Varlığına milyarlarca satır tüketebilirdim.
Hakkında söylenenleri biliyordum,
bilmezden gelip...
Kaldığı yerden devam edecek ölüm,
ailemi, seni, beni alacak, belki beni ilk.
İlk sen gibi, ebediyete ereceğim ya,
aşkın güzelliğin gibi, sonsuz cennet.
Doğar doğmaz aldığın ilk şey nefes,
ölür ölmez vereceğin ilk şey de...
Bekliyorum sırtımda tonlarca yükle,
aşk ağırlığım, taşıyorum. İçinde sen varsın,
sırf bu yüzden dayanıyorum ve,
aşk benim gezegenimdir… İçinde sen varsın.
Dışında senden bozma makyajlar,
güzelliğini sakla o...
Hatrın başını kesmişler, kahvesi bir yanda,
kendi bir tarafa savrulurken telvesi bir yanda,
Aşkı bana sorma, cevabı elbette kötümser.
Hayalimde-ki kadar olabilseydin keşke.
Biliyorum, hayalim kadar temiz değilsin.
Biliyorum...
Kolaymış, artık senin gibi düşünmeye başladım.
Ve üşümeye başladı göğüs kafesimin içi,
içimin yangınını körüklese de rüyalar,
yavaşça soğuyor ve uzaklaşıyorum senden.
Hadi hayırlısı, en arsızı aşk, özgürlük hırsızı.
Madem...
Var olmadığını düşünüyordum.
Demin, demli bir bardak çayla,
hiç tanımasaydım diyorum.
Aşık olur mudyum yine de?
Senin gibi mi davranırdı, yerine
bu şekilde seveceğim insan?
Artık yüzünü görmek istemiyorum.
Görmüyorum da...
Her şey de biraz Y var.
haYat,
Yaşam,
Yağmur.
Yâr.
Yaradan.
Yanaklar.
Yazı.
Yaş günleri.
Yaz mevsimi.
Yas, ağıt.
Yangın.
Yara.
Yürek.
Yıllar.
Yağmur.
...
BEN sabit bir aşığım.
Şahit Allah, kuruntu kovuğun,
aşk kabuklarınla dolacak elbet,
boşlukta kalacaksın, ben orada olacağım.
Gamlı baykuş gibi ediyorum bu sözleri,
kızıyorsundur bana, kızmışlığında vardır,
aslında, BEN sabit...
Sana veremediğim bir sürü hediyen var,
onları sana ulaştırmak, eminim aptallıktır.
Senden nefret etmek için onca sebebim varken,
neden, ben, senden nefret etmiyorum?
Öyle mi, yani hayat sayfam bu şekilde mi yazıldı...
Ben, geçici güzelliğine aşık değilim.
Anlamın yok, henüz bulamadım varlığını.
Anlatabileni de yok derdimin, çaresi de.
Seni konuşan yok, yüzünden bahis açmıyorlar.
San-ki etrafımda herkes kör, sağır.
Ufak aralardan geçerken...
Sürekli düşündüğüm, ölüm ve sen.
Hanginizi görmek istiyorum gerçekten?
Karanlığa merhaba deyip aydınlığın
ayrıldığı vakte, tan değil kan.
Kirli bir yatakta uyanacaksın,
ne sağın ne solunda, kimse yok.
Yansımanda iki nefti...
Çok zamanım yok, toplamda 60 sene.
Bunun her gününü sensiz var sayaraksak,
100 yıl fazladan yaşayacağım demektir.
160 yıllık ÇamOğuz’u, Aşık Oğuz.
Yine de azıcık kaldı zamanım,
günler ne kadar uzun olursa olsun,
sen ne...
Keşke ölseydin diyorum, keşke.
Ama çare bu değil, bu daha acı olurdu.
Buna hiç dayanamazdım, sonuçta
yine yalnız kalırdım. Keşke ölseydim.
Bu senin için bir anlam ifade etmiyor,
nefes alıp vermem hiçbir şey değil,
senin...
Kimi zaman güneşten sıcak kalbim,
kimi zaman buzla kaplı kuzey kutbu.
Son nefesimi verdiğimde aklımda
olmayacaksın, bunu biliyorum.
Önemseyenin olmayacak, sevdiklerin,
bir-bir terk edecekler seni, annen,
baban, bel-ki eşin...
Annem, “birisinin üzüntüsüne sebep olursan,
çok günah işlersin”, derdi. Ben çok kişinin
üzülmesine hatta ağlamasına neden oldum.
Ama benim de nedenlerim vardı. Basitçe.
Başlı-başına yok olmuş bir aşk...
Hiç tanımamışım seni, en güvendiğimi,
güvensizliği de tanımamışım, yoksa
tanırdım seni, hiç tanımamışım-ki seni,
tanıyor olsaydım, güven zırhımı atmazdım.
Gitmek, bir bakıma kaçmak değil mi?
Nefesine darılınca, kaçmadın mı...
Ya hakkında hiçbir şey bilmiyor olsaydım.
O zaman ne yapardım? Ne yapacaktım?
Bende-ki bu ”aziz” aşkı kimde harcayaktım?
Sen olmasaydın, ben olacak mıydım?
Beni sen mi şair ettin, zaten şair miydim?
Yüzlerce şiir...
Sensizliğin bilimsel bir açıklaması yok,
açıklaması olmadığından, tedavisi de.
Tedavül zamanıda yok, dolayısı ile,
herhangi bir zamanında yok.
Sıradan bir müzikte duyabiliyorum adını.
Yolda yürürken birden...
Tamamıyla gittiğimde ne yapacaksın?
Hani nefesindim ya ben senin, nefesini alırsam?
Hani her şeyimdin ya benim, sonra gittin,
ben gidersem, sende benim gibi kalırsın sonra.
Bilindik bir maneviyat, ihtiva değil benim-ki...
Bir bütünsün, aşk paylaşılabilir mi?
Rızasızdın, boynumu kırıp, yürüdüm.
Uzakları yakınlaştırdım kendime,
sana hala uzaktı, senden tüm uzaklar.
Senden bütün güzellikler, bir tutam acı da.
Sancı da büsbütün senden, sargıda...